DİYARBEKİR'DEKİ OHAL MAHKEMESİ Mİ?
Hilal Kaplan
19 Mart 2014 Çarşamba 09:21
Aralık 2011'de yayınlanan 'Yol ayrımımız ideolojik değildir 'ağbi'ler' başlıklı yazıda, Gülen medyasının KCK davasındaki 'Ya bizdensiniz, ya KCK'cı' tutumunu eleştirmiştim. Ayrıca aynı eleştirileri Mustafa Karaalioğlu'ndan Yıldız Ramazanoğlu'na dek pek çok 'muhafazakâr' yazarın da yaptığına değinerek, Gülencilerle aramızdaki farkın ideolojik değil, ilkesel olduğunu hatırlatmıştım. O yazı şöyle bitiyordu:
'Önümüzdeki süreçte, eğer PKK'ya silah bıraktıracak bir çözüm yoluna girilirse KCK tutuklamaları da tekrar 'gözden geçirilecek'tir muhakkak. Yani günümüzde var olan 'ya bizdensin ya onlardan' soğuk savaş taktiğini de aşacağız inşallah. İşte o zaman 'terörle mücadele zaafa uğramasın' diyerek adaletin hassas terazisini zaafa uğratanlar, hedef gösteren ve yargısız infazda bulunan manşetler atanlar, avukat İrfan Dündar olayında olduğu gibi 'gönüllü dezenformasyon' yapıp Hürriyet gazetesiyle aynı paralele düşen 'muhafazakâr-demokrat'lar ne diyecek, onu merak ediyorum.'
Ne dediklerini maalesef bugün de görüyoruz. Yargılamalardaki haksızlıklar, varlığı sorgulanamayan gizli tanıklarla karartılan hayatlar, sanki herkes Silikon Vadisi ayarında yaşıyormuş gibi her yerden fışkıran 'dijital deliller' bugün daha yüksek sesle sorgulanıyor. Evet, geç oldu, güç de oldu ama nihayet sorgulanıyor. Bu sorgulamanın en derinlemesine yapılması gereken dava ise şüphesiz KCK yargılamaları.
Bir dava düşünün ki, ezici çoğunluğunu hiçbir şekilde somut bir şiddet olayıyla ilişkilendiremese de 10.000'e yakın kişiyi terör örgütü kapsamında değerlendiriyor.
Bir dava düşünün ki, siyasî bir partiden seçilmiş belediye başkanlarını, yardımcılarını, hatta onların da yerine gelen temsilcileri terör örgütü üyesi diye içeri tıkıyor. Siyaset ile dağ arasında, silah ile söz arasındaki bütün farkları sıfırlıyor.
Bir dava düşünün ki herhangi bir şekilde yolu BDP'den geçmiş, üye olmuş, yönetimdeki birileriyle arkadaşlık etmiş, beraber fotoğraf çektirmiş, telefonda görüşmüş insanları değil kuvvetli suç şüphesi, suç şüphesi bile kanıtlanamazken terör örgütü mensubu diye suçluyor.
KCK davalarının büyük kısmı bu türden hukuk dışılıklarla dolu. Ne var ki binlerce kişi mağdur edilmiş olsa da, bugün ne kadar mahir olduklarını herkesin gördüğü algı operasyoncuları toplumdaki PKK nefretinin üzerinden sörf yaparak bu davaları genişletmeyi ve bugüne kadar getirmeyi, Kürt meselesini ve PKK sorununu siyasi yollarla çözme girişimlerini paralize etmeyi başardı.
Dün de bunun farklı bir örneğini daha yaşadık. Diyarbekir'de görülen KCK davası hâkimleri, beş yıllık tutukluluk süresi dolan sanıkları tehliye etmeyi reddetti. Gerekçesi ise evlere şenlik:
'PKK/KCK terör örgütünün hala faaliyetini devam ettirmesi ve bu faaliyetler kapsamında, suç işlediği iddia edilen sanıkların delilleri yok etme, gizleme, değiştirme, tanıklar üzerinde baskı kurma, sanıkların kaçma, saklanma ve terör örgütünün kadrosuna katılma şüphesinin varlığının bulunması, sanıkların tutuklulukta geçirdikleri sürenin makul ve ölçülü olması...'
İnanılmaz, değil mi? Eline hiç silah almamış insanları beş yıldır haklarında hiçbir hüküm vermeden hapiste tutuyorsunuz ve hapisten çıkarlarsa, tam da bu gibi yargı karar vericilere rağmen barış inşa edilmeye çalışılırken silahlanıp dağa çıkacaklarını varsayıyorsunuz. Bu absürd varsayım üzerinden de hapiste tutmaya devam ediyorsunuz. Nasılmış pek demokrat ağbiler, ablalar; hâlâ bağımsız ve tarafsız yargı mı, hâlâ yargıya müdahaleye hayır mı, hâlâ 'egemenlik yargının' mı?
Ayrıca Ergenekon'dan hüküm giymişlerin, hükümet talimatıyla serbest bırakıldığı tezviratını yayanlardan da açıklama isteriz. Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü sıfatıyla Bülent Arınç hakkı savundu ve şöyle dedi:
'Genel bir hüküm koyduğunuz zaman beş yılı doldurmuş olanların hangi suçu işlediğine bakmaksızın tahliye kararı vermeniz lazım. 'Yoksa şu şu davalar istisna derseniz' o zaman kişiye özel bir hüküm çıkarmış olursunuz. KCK davasından yargılanan tutukluların MUTLAKA çıkması gerekir.'
Mahmut Övür'ün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'a önerisini yineliyorum: 'Bakan Bozdağ, siyasi ve ideolojik davranan yargının toplumsal gerginliğe yol açmaması için soruşturma açılması çağrısında bulunabilir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi kararını ve Meclis'in tutukluluk süresini 5 yılla sınırlayan yasasının, neden KCK davalarında uygulanmadığına ilişkin inceleme de yaptırabilir.'
Şayet hukuk Diyarbekir'de ayrı Silivri'de ayrı işlemiyorsa, KCK tutuklularının da serbest bırakılması gerekir. Aksi takdirde olanlar, ülkeyi hukuken ikiye bölen Olağanüstü Hal dönem mahkemelerini andırmaya devam edecektir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.