21 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

DİYARBAKIR BUNU HAK EDİYOR

Bayram Bozyel

12 Temmuz 2015 Pazar 15:29

Birlemiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü, UNESCO’nun bir süre önce gerçekleştirilen 39. Dünya Miras Komitesi toplantısında, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Dünya Kültür Mirası olarak tescillendi. Bu, hem Diyarbakır hem de insanlık için sevindirici, ama aynı zamanda geç kalınmış bir gelişme. Çünkü Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri böylesi bir itibarı fazlasıyla hak ediyor.

Diyarbakır dünyanın nadide kentlerinden biri. Yüzlerce uygarlığa tanıklık yapmış ve onların her birinden farklı temaları günümüze taşımış bir şehir. Diyarbakır Surları ise insanlık tarihinin farklı ve anlamlı dönemlerini temsil eden anıtsal bir yapıt. Bu yönüyle Diyarbakır Surları sadece Diyarbakırlılara ve bugüne ait değil, tersine tarihte boy göstermiş birçok kavmin eseri olan bir insanlık mirası.

Diyarbakır Surları’nın başlangıç noktası olan İç Kale, Kürtlerin ataları olarak bilinen Huriler tarafından MÖ 5000’li yıllarda yapıldı. Diyarbakır Surları, bugünkü şekliyle 346 yılında Bizans İmparatoru II. Constantinus döneminde inşa edildi. Daha sonra gelen kudretli kavimlerin her biri Diyarbakır Surlarına birçok burç, kitabe ve kabartmalarla katkıda bulundu. Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artukoğulları, Eyyubiler, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar sırayla önce ele geçirmek için Diyarbakır Surlarını yakıp yıktılar, sonra da yeniden inşa ederek bugünkü haliyle bize bıraktılar.

Diyarbakır Surları, dünyanın en eski ve en sağlam şehir surları arasındadır. Uzunluk bakımından dünyada Çin Seddi ve İstanbul Surları’ndan sonra gelir. Ancak sağlamlığı, sur ve burçlarındaki görkemli kabartma, kitabe ve kapıları ile eşsiz bir yere sahiptir.

Diyarbakır Surları’nın her burcu birer tarih müzesini andırır, her kapısı tarihi bir şaheser niteliğindedir, her bir yazıt ve kabartma altın değerindedir.

Tarihi kurtaran karar

Ancak Diyarbakır Surları’nın uzun bir zamandan beri kaderine terk edildiğini biliyoruz. 1932 yılında dönemin sivri akılı (gerçekte Diyarbakır düşmanı) valisi, güya şehrin havalanması amacıyla Dağ Kapı’daki, şimdiki Şeyh Said Meydanı karşısına düşen surlar yıktırmaya başladı. Bu yıkım ancak Fransalı araştırmacı Alfred Gabriel’in çabaları sonucunda durduruldu. Şehrin güney doğusunda Hevsel Bahçeleri’ne bakan yüzlerce metre uzunlukta surlar zaman içinde tümüyle yok oldu. Geriye kalan kısımların birçok yeri harabeye çevrildi. Son yirmi otuz yılda aslına uygun olmayan restorasyon çalışmaları nedeniyle Surlar yamalı bir bohçaya çevrildi. UNESCO kararı söz konusu yıkımı durdurup durumu tersine çevirmek bakımından tarihi bir fırsat sunuyor.  

Hevsel Bahçeleri ise Diyarbakır için küçük de olsa bir oksijen havzası, uçsuz bucaksız ve kupkuru bir ova ile çevrelenmiş Diyarbakır için bir yaşam vahası niteliğindedir. Evet, Hevsel Bahçeleri öyle ahım şahım güzellikte değildir belki, ama söz konusu karasal iklimde Diyarbakır için bir önemli bir yaşam kaynağıdır. Bu açıdan Hevsel Bahçeleri’nin de Diyarbakır Surları ile birlikte Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınması önemlidir.

Bu kapsamda adı anılmasa bile Diyarbakır için önemli diğer bir kaynak ise Dicle nehridir. Dicle, Diyarbakır surlarının bir ikizi sayılır. Ancak halk arasındaki bir deyişle, şimdiye kadar Dicle sadece akmak, Diyarbakırlılar da ona bakmakla yetindi. Gelinen aşamada Dicle’ye ilişkin farklı bir duyarlılık ve yaklaşımın geliştirilmesi kaçınılmaz. Günümüzde tarihi eserler kadar doğal su kaynaklarının da korunup gözetilmesi son derece önemlidir.

Kürtlerde tarih ve çevre bilinci

Şu bir gerçek, doğu toplumlarının çoğunda olduğu gibi Kürtlerde de çevre bilinci, doğa sevgisi, tarihi değerleri koruma kültürü zayıf. Çok değerli tarihi eserleri küçücük paralar karşılığında elden çıkarmak, taşlarını basit işlerde kullanmak amacıyla koca tarihi yapıları yıkmak sıradan sayılıyor. Dur durak bilmeyen inşaatçılık ve yapsatçılık, öngörüden uzak ve plansız şehirleşme kentleri yaşanmaz hale getiriyor. Açgözlü ve doymak bilmez çıkar hırsıyla piyasada boy gösteren kimileri toplumun geleceğini birkaç kuruşa tahvil etmekte hiç bir beis görmüyor. Siyasi konularla ilgili yaptıkları açıklamalarından geçilmeyen (o da gerekli elbet) sivil toplum örgütlerinin ise söz konusu alanda esameleri okunmuyor. Yerel yönetimler ise bu konuda tam bir aymazlık içinde. Şu Kırklardağı’nda yaşanan rezalet bile tek başına bunun tipik bir örneği. Kırklardağı’nda önü açılan çirkin yapılaşma sadece Diyarbakır’ın kent görünümünü bozmakla kalmadı, aynı zamanda Diyarbakır’ın imajına ve manevi inançlarına sürülmüş bir leke. Kırklardağı garabeti, Diyarbakır’daki girişimcinin, ilgili mesleki kuruluşların ve yerel yönetimlerin ortak eseri olarak ortaya çıkmış bir sonuçtur.

Yeni dönem

UNESCO’nun Diyarbakır Surlarını ve Hevsel Bahçeleri’ni Kültür Mirası Listesine alması birçok açıdan hayırlı oldu. Bu karar her şeyden önce Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçelerinin prestijini artırmış, bu her iki yerin tarihi ve doğal değerini daha görünür hale getirmiştir. ‘Gihê bexçê tehl e’ diye Kürtçe’de bir deyim var. İnsan bazen gözünün önündekinin kıymetini bilmez. UNESCO’nun ilgili kararı hiç kuşkusuz Kürt toplumunda söz konusu değerlere ilişkin duyarlılığı artıracak, dünyanın öteki yerlerindeki insanların dikkatini Diyarbakır’a, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’ne daha çok çevirecektir.

Artık söz konusu olan sadece surlar ve bahçeler değil, bence bir bütün olarak Diyarbakır’dır. Surların Diyarbakır kimliğindeki yeri tartışılmaz elbet. Ama Diyarbakır sadece surlardan ibaret değil. Diyarbakır aynı zamanda Azadi Cemiyeti’dir, Şeyh Said isyanı ve ardından gelen katliamlardır. Diyarbakır, Kürt ulusal bilincinin olgunlaştığı bir kuluçkadır. 70’li yılların rönesansıdır. Diyarbakır, 5. Nolu Cezaevi’dir; hem vahşet hem de insanüstü direnişin simgesidir. Diyarbakır bir hoşgörü diyarı, ama bazen de bağnazlığın zirve yaptığı bir tatbikat alanı oldu.

UNESCO’nun koruma altına aldığı esas olarak Diyarbakır’dır. Söz konusu kararla Diyarbakır bir bütün olarak değer kazanmıştır. Şimdi yapılması gereken kararın gereği doğrultusunda toplum olarak yeniden organize olmaktır. Yurttaştan sivil toplum örgütlerine, üniversiteden yerel yönetimlere kadar bir bütün olarak yeni bir bilinçle yola dizilmektir. UNESCO kararı Diyarbakır’ın kaderini derinden etkileyecek bir öneme sahiptir. Diyarbakır bundan böyle her şeyini bu yeni durum ışığında düzenlemek zorundadır. Diyarbakır’ı korumak, onun tarihi değerlerini aslına uygun onarmak, temiz tutmak, onu hem dışarıdan gelenlere hem de yeni nesillere kutsal bir emanet gibi sunmak bir yurttaşlık görevidir. Tarihi değerlerimizi korumak ve yaşatmak ulusal kimlik mücadelesinden ayrı düşünülemez. Kimlik dediğimiz şey soyut bir şey değil, belirli bir tarihi pratikler dizisi içinde oluşup şekillenen somut bir gerçekliktir, çünkü.

Eklemem gereken bir şey daha var. Bana kalırsa Kürdistan bir tarih galerisini andırıyor. Sadece Diyarbakır değil, her bir parçası bir tarih müzesini çağrıştırıyor. Mesela Urfa, mesela Mardin, Bitlis, Van… Amediye’yi, Hewlêr’i ve diğer yerleri saymıyorum bile. Bunların hepsinde Dünya Kültür Mirası’na dahil olacak o kadar çok şey var ki…

UNESCO’nun Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’ne ilişkin son kararı konusunda sergileyeceğimiz tutum ve duyarlılık bütün diğer kentler ve yerler için de yol gösterici olabilir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.