DIŞARDAN BİRİLERİ OLMADAN DA İTTİFAK KURABİLMELİYİZ!
Sinan Çiftyürek
27 Ekim 2014 Pazartesi 04:49
Kürdistanlı parti ve örgütlerin ulusal demokratik ittifaklarının tarih boyunca sıkıntılı geçtiğinin sayısız örneği var. Bu durum başlı başına ayrı bir yazı hatta araştırma konusudur. Geçmiş tarihte yaşananları bir yana bırakalım yakın dönemde; Güney, Batı ve Kuzey Kürdistan’da yaşanan üç örneği ele alalım.
Birincisi; Güney Kürdistan’da yaşandı. PDK ile YNK arasında yaşanan bırakuji iki parti arasındaki ilişkilerde ağır hasar yaratmış denilebilir ki zehirlemişti.
Hatırlanacaktır, ABD liderliğinde 34 ülkeden oluşan Batı Koalisyonu, Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt işgalini, Irak BAAS rejimine karşı operasyon yapmanın gerekçesi yapmış ve “Çöl Fırtınası” adı altında 17 Ocak 1991’de hava saldırılarına başlamıştı. Çok geçmeden ABD liderliğindeki Batı koalisyonu 24 Şubat’ta bu kez kara harekâtına girişti. Saddam iktidarı “Kuveyt’ten çekiliyorum” dese de bölgeye dönük uzun vadeli emperyalist hesapları bulunan ABD, “hayır ben seni çıkaracağım” diyerek önce Kuveyt’ten çıkarmış ardından da Bağdat önlerine kadar gelmişti.
ABD ve müttefikleri, o zamanki Irak muhalefetini kendileri açısından yeni iktidar alternatifi olmaya hazır görmedikleri için, BAAS rejiminin devrilmesini ertelemiş, Kürdistan ile Şii Arap muhalefeti başta olmak üzere Irak birleşik muhalefetini kendince dizayn etmeye yönelmişti. Kürdistan’da, KDP ile YNK’nin, sonuncusu 1994 yılı olmak üzere aralarında yaşanan kanlı kavgalar ve iktidar hırsıyla gerilen ilişkiler hem ulusal ittifak kurmalarını hem de Batı koalisyonu ile ilişki kurmalarını engelliyordu.
ABD, Irak’ta aradığı muhalefetin bir ayağı olarak gördüğü Kürdistanlı iki partiyi uzlaştırmak için devrededir. ABD Dışişleri bakanı Madeleine Albright 1998’de Mesut Barzani ile Celal Talabani’yi Washington’da ağırlarken zihinlere kazınan ve bize acı veren fotoğraf basına yansır. İki parti arası gerilim nedeniyle Bayan Albright el sıkışmalarını işaret parmağıyla istemiş ve liderler el sıkışmıştı. Burada vurgulamak istediğim, PDK ile YNK’nin Kürdistan’ın geleceği üzerinde uzlaşmaları önemli bir adım idi. İyi de Kürdistan halkının geleceği açısından hayati önemi olan ulusal ittifak için illa bir dış güç mü (ABD’mi) araya girmeliydi? Kendileri neden bunu başaramadılar?
İkincisi; Batı Kürdistan’da da benzer durum yaşandı, yaşanıyor. Rojava’nın coğrafik yapısı siyasal yapısını da daima etkilediğinden siyasette, Kuzey ve Güney etkisi hep var olmuş. Somutta PKK yanlısı TEV-DEM ile PDK genelde de Güney yanlısı ENKS olarak iki ayrı blok gerçeği var. Dolaysıyla Kuzey ile Güney özelde de PKK ile PDK arasında yaşanan her gerilim, Rojava partileri arasındaki ilişkileri de germeye yol açmıştır.
Kimi çabalara rağmen iki blok kendi aralarında uzlaşamamış ve süren savaş koşullarında bıçak gelip kemiğe dayanınca, Mesut Barzani ittifak kurmaları için iki bloğun yetkileriyle 11 Temmuz 2012’de toplantı yaparak Birinci Hewler anlaşması imzalanmıştı. Anlaşma ile iki eksen Destayi Bilinde Kurd altında birleşmiş ancak pratikte yürümeyince bu kez İkinci Hewler anlaşması için bir araya gelerek anlaşmaya işlerlik kazandırılmak istendi yine olmadı.
Hewler anlaşması kâğıt üzerinde kalınca, PYD etkinliğindeki TEV-DEM ve diğer partilerin oluşturduğu ENKS’yi dikkate almadan üç ayrı kanton yönetimini ilan etmesi, aralarındaki gerilimi tırmandırdı öyle ki yer yer çatışma ve tutuklamalara kadar vardırıldı.
Rojava’da koşullar süreç içinde Kürtler aleyhine ağırlaşmış, IŞİD Qamışlo, Kobanê başta olmak üzere ciddi bir tehdit haline gelmiş ve Kobanê’yi işgale başlamış olmasına rağmen TEV-DEM ile ENKS halen uzlaşamıyor! Tekrar Barzani araya giriyor yine ses yok! Derken Kobanê, IŞİD kuşatması altında düşmeyle yüz yüze gelince Koalisyon güçleri IŞİD’e hava operasyonlarına başlarken, ABD yetkilileri de TEV-DEM ile ENKS’yi bir anlaşma için uzlaştırmaya çalışır.
Sonuç 10 günden beri ENKS ve TEV-DEM temsilcileri Duhok’ta Mesut Barzani başkanlığında toplantı halinde ve ABD yetkililerinin de dolaylı gözetiminde!
ENKS ile TEV-DEM’in Rojava’nın geleceği üzerinde siyasi ve askeri olarak anlaşmış olmaları olumludur! İyi de ille bıçak kemiğe mi dayanmalı, ille yabancı bir güç mü zorlamalı? Batı Kürdistanlı güçler ABD hatta Mesut Barzani olmadan ulusal ittifakı neden gerçekleştiremediler? Yanıt aramamız gereken soru bunlar.
Üçüncüsü; Kuzey Kürdistan’da sonuçsuz kalan ulusal ittifak görüşmeleridir. Uzağa gitmeden son üç yılda Kürtler arası peş peşe üç önemli toplantı/konferans yapıldı. 2011 Konferansı, 9 Mart 2012 “Ortak Akıl Toplantısı” ile 15-16 Haziran 2013 Kuzey Kürdistan’da Birlik ve Çözüm Konferansı. Özellikle “Ortak Akıl Toplantısı” ile 2013 Konferansı’nda önemli sonuçlara varıldı. Ancak varılan sonuçlar, belirlenen yönelimler ortada kaldı. Bunda kim ne kadar sorumludur ayrı bir değerlendirme konusu. Geçerken belirteyim ÖSP’nin herkesin sorumluluğu olmakla birlikte esas sorumluluğun kimde olduğuna dönük görüş ve tutumunu açıklıkla söz konusu toplantılarda ortaya koyduğunu belirtelim. Bu toplantı ve konferansların muhasebesi yapılırsa kimin nasıl yaklaştığı ve sonra nasıl davrandığı açıklıkla görülür
Yeri gelmişken son aylarda sürdürdüğümüz toplantıya ilişkin de birkaç şeyi belirtelim.
ÖSP’nin tüm parti ve örgütleri hem yazılı hem de çoğunu bizzat ziyaret ederek çağırmasıyla 12 Parti ve örgüt ilk olarak Liluz Otel’de bir araya geldik. Tüm parti ve örgütler; “acele edilmemesi, erken kurumlaşmaya gidilmemesi” yönünde hemfikir davrandılar. Bununla birlikte hedef olarak kalıcı ulusal ittifak arayışlarının aramızda sürmesi de belirlendi. Dolaysıyla ilk adım, ihtiyatlı yaklaşımın gereği olarak Desteya Diyalogê ya Kurd adı altında geçici bir diyalog grubu oluşturuldu. Desteya Diyalogê ya Kurd’un kendisi bir oluşum değildi ama yeni ve kalıcı bir oluşum hedefleniyordu. En azından ÖSP olarak hedefimiz yeni bir siyasi oluşum (meclis, kongre, cephe vb.) yaratmaktı.
Bu çerçevede birkaç toplantı yapıldı, geri çekilen partilerimiz oldu ve 25-09-2014 tarihinde toplanan Desteya Diyaloğa Kurd, hem sonraki toplantının tarihini hem de gündemini belirledi. Toplantı tarih ve gündemi şöyle belirlemişti:
“Desteya Diyalogê ya Kurd’ın bileşenleri olan parti ve örgütlerimizin 20 Ekim 2014 saat 10’da en üst düzeyde temsili katılımla aşağıdaki gündem üzerinde toplanacaktır.
a- Kuzey Kürdistan’da kalıcı ulusal ittifaka neden ihtiyaç duyuluyor. Ana hatlarıyla ittifakın çerçevesi ne olmalıdır?
b- Hedef olarak belirlenecek stratejik ulusal ittifakın biçimi ne olmalıdır? Platform, Meclis, Kongre, Cephe vb.
c- Kürt/Kürdistan meselesinde çözüme yaklaşımımızın ana hatları ne olmalı? Söz konusu somut talep ve hedefler üzerinde pratik faaliyetlerin geliştirilmesi” olarak belirlenmişti.
Söz konusu tarihte toplantı gerçekleşti ancak 6-7 Ekim olaylarının ele alınması gerektiği nedeniyle asıl gündem bir sonraki güne bırakıldı. İkinci gün belirlenen üç gündem üzerinde yapılan görüşmelerde bir sonuca varılamadı. DTK, DBP temsilcileri zaten gündemi pek de konuşmadılar. DTK’nın “demokratik” işleyişi ve “kapsayıcılığı” anlatıldı ayrıca DTK’nın önüne koyduğu kimi politik projeler paylaşıldı, doğrudan ya da dolaylı olarak parti ve örgütlere DTK’ya katılmaları çağrıları yapıldı.
Çağrı yeni değildi eskiden de yapılıyordu. Özellikle her DTK kongresi öncesinde bu çağrılar tekrarlanmıştır. DTK dışı parti ve örgütlerin yanıtları ise her defasında “yeni bir meclis veya kongre yaratmalıyız” şeklinde olmuştu yine benzer oldu.
Sonuç olarak ele alınacak olan üç ayrı madde böylece gündemden düşmüş oldu. Zaten ÖSP temsilcisi de toplantıda, “söz konusu üç madde gündemden düştü, artık burada kalıcı bir ittifak beklentimiz yok ama Desteya Diyalogê ya Kurd” devam etmeli güncel meseleler üzerinde bir araya gelmeliyiz, örneğin Hatip Beyin belirttiği “Kürtçe tabela, belediyelerin birden fazla dilde anons vb. meseleler üzerinde ortak iş yapılabilir” denildi.
Gerek belirttiğim üç konferans ve toplantılar, gerekse son üç aydan beri devam eden görüşmelerde şunlar ortaya çıkmıştır:
Kuzey Kürdistan’da siyasal parti ve örgütlerimiz arasında halkın iktidarı amaçlı kalıcı ve stratejik ittifak yaratılamıyor. Herkes “doğru, tamam” diyor ama pratikte gerçekleşmiyor. Neden?
Güç dengesizliği mi? Bu dün FKÖ, Güney Afrika, Hindistan, Cezayir vb. bizde ki kadar olmasa da vardı.
Tekçi zihniyetin pratik yansıması mı? Yani “iktidarımı kimseyle paylaşmam” yaklaşımı mı etkin rol oynuyor? Teoride onca iktidar eleştirisine ya da “iktidar istemiyorum” tutumuna karşı pratik hayatta iktidar ruhunun esiri mi davranılıyor? Ortadoğu gerçeği ve özelde de devlet, iktidar yüzü görmemiş Kürt toplumunun iktidara susamışlığının dışa vurumu mu?
“Çoğulculuk olsun ama o da benim çoğulculuğum olsun”un yansıması mı? Bir parti çizgisinde bir halkın, bir ulusun siyasal ve kültürel çoğulculuğunu sağlamak mümkün mü?
Yoksa bizde, dün Güney, bugün Batı Kürdistan benzeri halen bıçak kemiğe dayanmadı mı?
Yüzyılların parçalanmışlığının derin izlerinin siyasetteki girdileri mi?
Kısacası Kürt siyaseti, ulusal ittifak kurmada yabancı dışişleri bakanlarının yorumlarına konu olacak ya da tarafları ittifaka zorlayacak kadar müdahil olmalarını gerektiren sebepler neler?
Yani Kuzey’de de illa bıçak kemiğe mi dayanmalı? İlla ABD ya da bir başka emperyal güç mü devreye girmeli? İlla ki Mesut Barzani mi çağrı yapmalı?
Sorular, sorular, sorular..!
Biz ÖSP olarak; “Kuzeyli ulusal demokratik güçler, kendi çullarını kendileri sudan çıkarabilmeyi başarmalı” diyoruz. Bıçak kemiğe dayanmadan, uluslararası bir güç devreye girmeden stratejik ittifak başarılmalı!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.