DIŞ POLİTİKADA DÖRT PARMAK HESABI
Kadri Gürsel
03 Haziran 2016 Cuma 09:49
Keşke dış politikada değişim dört parmak hesabının basitliğinde olabilseydi...
Bakınız, dört parmak hâlâ havada.
Lakin başlangıçta taşıdığı anlam değişti.
Erdoğan’ın dört parmağı havaya ilk kez 2013’te kalktı. Mısır’da General Sisi, İhvancı Cumhurbaşkanı Mursi’yi 3 Temmuz’da darbeyle devirdi; arkasından İslamcılar Kahire’deki Rabiatül Adeviyye Meydanı’nda toplanarak direnişe geçtiler. Yaklaşık iki ay süren bu hareket kanla bastırıldı.
Erdoğan, Sisi darbesini kendisine karşı yapılmış gibi yaşadı; iliklerinde, zihninde ve ruhunda hissetti. Haksız da sayılmazdı çünkü Sisi bu darbeyle sadece Mursi iktidarını değil, Erdoğan’ın Doğu Akdeniz Havzası’nı Tunus’tan başlayarak kuşatan bir İhvancı rejimler topluluğunun doğal lideri olma hayallerini de yıktı.
Travma büyüktü. Erdoğan, Mısırlı İslamcıların Kahire’deki meydanın adı olan Rabia’nın Arapçada “dört” anlamına gelmesine atfen yaptıkları “dört parmak” işaretini benimsedi. Türkiye’de nereye gitse taraftarlarını dört parmakla selamlamaya başladı.
Erdoğan, başparmağını açık duran avucunda gizleyip birbirinden ayırdığı dört parmağını havaya dikince, Mısırlı “dört parmak” Türkiye’de iç siyasetin günlük bir unsuru haline geldi.
Zaten devr-i iktidarlarında, dış siyaset ile iç siyaset arasındaki ayrım çizgisi neredeyse tamamen ortadan kaldırılmış, dış siyaset fazlasıyla kişiselleşmiş ve içeride iktidarın tahkimi için yapılır olmuştu.
AKP dış siyasetinin hemen bütün netameli konuları birer iç politika pozisyonuna dönüştürülmüşlerdir ve bunları değiştirmenin bir iç maliyeti vardır.
Öyle olmasaydı İsrail’le Hamas ve Gazze eksenli krizleri aşmak bu kadar güç olmazdı. Mısır’la Sisi darbesi nedeniyle kopan ilişkiler tamir edilebilirdi. Suriye’de Esad’ı devirmek için bu müflis politikalara yıllarca saplanıp kalınmazdı.
Erdoğan’ın iç siyaseti neyse dış siyaseti de odur. Dört parmakta dört musibet vardır: İslamcılık, mezhepçilik, ayrımcılık ve sözde Osmanlıcılık...
İç siyasete hâkim olan İslamcı ve otoriter zihniyet değişmediği sürece Türkiye’nin dış siyaseti hep çatışma ve kriz üretecektir. Çünkü iç siyasetin yaptığı bu...
Yurtta kutuplaşma, cihanda kutuplaşma.
Ve merak ediyorum, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, dış politikada kangrenleştirdikleri bazı alanları kastederek, “Mutlaka birtakım değişikliklere gidilmesi gerektiği zaruri görülüyor” derken bunu başarmanın yolunu biliyor mu?
Bu iş “dört parmak” hesabıyla yapılsaydı kolaydı.
Hesapta ne oldu? Dört parmak inmedi, havada kaldı ama Rabia niyetine değil. Sahibi, parmaklara yüklediği anlamı değiştirdi. Eller şimdi havaya, Nazilerden mülhem “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” sloganlarının işaret ettiği mantık çizgisi üzerinden “tek lider” Türkiye’sine milleti alıştırmak için kalkıyor.
Politika değişikliği tamam; maliyetsiz, temiz.
Numan Kurtulmuş’un ağızıyla konuşan Saray’ın hesabı da bu basitlikte olsa gerek. Dış politikadaki fecaatin bütün vebalini, devirdiği Davutoğlu’nun sırtına yükleyip kurtulmak...
“Dört parmak”ta hallettiği gibi.
Ama olamaz. Beraberlerdi, her şeyi birlikte yürüttüler. Kimse “Davutoğlu tarafından kandırıldım” diyemez.
Önce kafalar değişecek, ki imkânsız. Değişmeyen kafalar gitmediği sürece Türkiye’nin bataktaki dış politikası da değişmez. Kimse hayal görmesin, güzelleme yapmasın.
Dört parmaktaki dört musibet gidecek, alternatif “dört parmak” gelecek...
Bir: Cumhuriyetçilik, iki: Laiklik, üç: Kurumsallık, dört: Öngörülebilirlik.
Kısaca “fabrika ayarları”.
Alternatif dört parmak yoksa, dış politikada değişim de yok.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.