22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara14°C
  • İzmir17°C
  • Berlin-1°C

DİRENİŞ HAKKI VEREN BİR ANAYASA

Kadri Gürsel

15 Şubat 2015 Pazar 03:50

7 Haziran’da yapılacak genel seçim, 1983’tekinden bu yana anayasal ve demokratik meşruiyeti en tartışmalı seçim olmaya adaydır.

Kamu yayıncılığı ve diğer devlet imkanlarının kampanya boyunca iktidar partisinin emrine verilmesi yine mukadder.

Artık yüz kızartıcı bir demokrasi utancına dönüşmüş yüzde 10’luk seçim barajı temsilde adaleti yine sakatlayacak.

İktidarın sansürcü baskısı muhalefetin ana akım medyaya erişimini yine kısıtlayacak.

Bütün bunlar AKP Türkiye’sinde seçimlerin adil olmasını zaten önlüyorlardı. Aynı işlevi yine görecekler.

7 Haziran’ı meşruiyeti en tartışmalı seçim yapacak olan faktör başka... Bu seçimlerde Türkiye’yi bir hukuk devleti olmaktan daha da uzaklaştıracak vahim bir “ilk” yaşanacak.

Türkiye tarihinde ilk kez, Anayasa’ya göre tarafsız olduğu varsayılan Cumhurbaşkanı kamunun parasını harcayarak il il dolaşıp miting yapacak ve iktidar partisine oy isteyecek.

Bu böyle olacak, çünkü yönettiği cumhuriyetin anayasasını takmayan bir idare altındayız.

Cumhurbaşkanı’nın, üzerine vazife olmayan seçim kampanyası için bir şehirden ötekine her geçişinde Türkiye bir hukuk devleti olmaktan biraz daha uzaklaşacak.

Anayasa’nın tarafsız olmasını emrettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan “toplu açılış” mitinglerinin birinde iktidara 400 milletvekili isteyerek seçim kampanyası bağlamında anayasa ihlallerinin başlama vuruşunu zaten yaptı.

Bir hukuk devletinde yöneticiler anayasaya ve yasalara uygun hareket etmekle mükelleftirler. Anayasayı, içlerine sindirmiyorlar diye ihlal etme hakkına sahip olamazlar. TC Cumhurbaşkanı’nın yaptığını yaparlarsa başında oldukları devlet hukuk devleti olma niteliğini kaybeder.

İktidar, anayasayı meşru yöntemlerle değiştirebilir; değiştiremiyorsa ona uyar. Uymazsa meşruiyetini kaybeder. Cumhurbaşkanını halk seçti diye tarafsız cumhurbaşkanı öngören anayasa kendi kendine ortadan kalkmaz. Doğrudur, tarafsız ve sorumsuz cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi büyük bir çelişkidir. Ve şimdi Erdoğan anayasal nizamı korumak için bu çelişkiyi yönetmek durumundadır. Yeni anayasa yapılana kadar “halkın seçtiği tarafsız cumhurbaşkanı” olmalıdır. Artık nasıl olursa... Kendi bileceği iştir. Cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmesini, “Rejimin çivisi bir çıksın hele, biz yenisini çakarız” diyerek tercih ettilerse, işte şimdi o çivi ellerinde kalmıştır.

Gerçi Türkiye’de anayasa, Cumhurbaşkanı’nın halk oyuyla seçildi diye parti lideri davranışları sergilemeye başlamasından çok önce, 17/25 Aralık operasyonlarının akabinde fiilen askıya alınmıştı. İktidarın kendisini koruma içgüdüyle yargının görev yapmasına açıkça engel olmasından bu yana süren bir hukuk dışına çıkma durumu söz konusudur. Gerekçesi “zaruret hali” olan bir olağanüstülük, başka bir deyişle hukuksuzluk sürekli kılınmıştır.

17/25 Aralık operasyonlarından bu yana Türkiye’de anayasanın askıda olduğunu yeri geldikçe her mecrada yazdım, içeride ve dışarıda her ortamda söyledim.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Anayasası çalışmayan, askıya alınan, hukuku askıya alınan bir sisteme karşı direnmek evrensel bir haktır” şeklindeki sözleri, bana 24 Şubat 2014’te Berlin’de konuşmacı olarak katıldığım bir panelde Hıristiyan-Demokrat CDU’nun önde gelen simalarından Ruprecht Polenz ile aramızda bu konuda geçen diyaloğu hatırlattı.

“Hertie School of Governance”da, “Türkiye’yi Anlamak: Kriz mi, dönüşüm mü, yoksa yeni bir başlangıç mı?” başlığı altında düzenlenen panelde “Türkiye’de anayasanın askıda olduğunu” söylediğimde, diğer panelistlerden Almanya Parlamentosu Dışişleri Komitesi eski Başkanı Polenz ilginç bir tepki verdi. Mealen, “Dikkatli olun, çünkü ‘Anayasa askıya alınmıştır’ demek halka direniş hakkı verir. Bu ciddi bir durumdur” dedi.

Oysa ben çok dikkatliydim ve durumun ciddiyetinin de farkındaydım.

Polenz, ülkesinin Nazizm benzeri felaketleri bir daha yaşamamak için anayasasına koyduğu “direniş hakkı” maddesinin ışığında konuşmuştu.

Almanya Anayasası’nın “Anayasal İlkeler Direniş Hakkı” başlıklı 20’nci maddesinin dördüncü bendi şöyledir:

“Bütün Almanlar, başka bir çare kalmamışsa, bu anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelen kişilere karşı direnme hakkına sahiptir”.

Gelecekte yeni ve özgürlükçü bir anayasa yapıldığı takdirde, bu metin anayasal düzeni ortadan kaldırmaya kalkışacaklara karşı halka direnme hakkını veren bir maddeyi mutlaka içermelidir.

Almanya’nın felaketinden ders alalım. Direniş hakkı maddesini anayasaya koymak için bir “alaturka Nazizm” faciasını yaşamaya mecbur değiliz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.