24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara0°C
  • İzmir7°C
  • Berlin4°C

DEVLET-TOPLUM İLİŞKİSİNDEN HAREKETLE SOMA ÜZERİNE 6 NOT

Ruşen Çakır

19 Mayıs 2014 Pazartesi 08:24

- Tahammül: Başbakan Erdoğan’ın “bu ülkenin başbakanına nasıl...” diye başlayan cümleler kurmasına alışmıştık ama bunu Soma’da, kendisini yuhalayan bazı vatandaşlara karşı tekrarlamasını herhâlde beklemiyorduk. Halbuki toplumu derinden sarsan böylesi facialarda bir siyasetçi sıcağı sıcağına olay yerine gidiyorsa her türlü tepkiyi göze almalı, bunlara hazırlıklı olmalıdır. Eğer tepkilere tahammül gösteremeyecek bir fıtrattaysa ya gitmemeli ya da programını vatandaşlarla olabildiğince az karşılaşacağı şekilde organize etmelidir. Ne var ki, eleştirilere fazla tahammüllü olmadığını zaten bildiğimiz Erdoğan böyle yapmadı. Hem vatandaşla doğrudan muhatap oldu, hem de tepkileri duymazdan gelme, anlayışla karşılama yerine, vatandaşın kendisine (ve iktidarına) hoşgörü, hatta minnetle yaklaşmasını bekledi. Böyle olmayınca da hiddetlendi.

- İktidar: Erdoğan’ın bu ruh hâlinin Soma’ya özgü olmadığı, Gezi ile başlayıp 17 Aralık süreciyle tırmandığı açık. Gezi’ye kadarki süreçte siyasi iktidarı olabildiğince kendisinde toplamak isteyen bir Erdoğan söz konusuydu. Gezi ve özellikle kendisini tasfiyeyi hedef alan 17 Aralık’tan sonra iktidarını kaybetme endişesi taşımaya başladı. Yani özgüven ile güvensizliğin aynı anda var olduğu karmaşık bir durum söz konusu. Kendilerini Erdoğan’ın iktidarına endekslemiş olan kişilerde de bu karmaşık durumun versiyonlarına tanık oluyoruz. İçlerinden bol miktarda kraldan çok kralcı çıkıyor ve işler daha fazla içinden çıkılmaz bir hâl alıyor.

- Yeme/yedirtmeme: Şu ana kadar Soma faciasıyla ilgili olarak, tabii protestocuları ve bazı şirket yöneticilerini saymazsak, kimse gözaltına alınmadı; kimse görevden alınmadı ve kimse istifa etmedi. Bunların olabileceğine dair herhangi bir işaret de yok. Bunun esas nedeni, Başbakan’ın, daha önceki birçok olayda karşımıza çıkan “birileri istedi diye adamlarımı yedirtmem” yaklaşımı olsa gerek. Ama yedirmeme inadının orta ve uzun vadede çok olumsuz sonuçları olacağı kesin. Kaldı ki 17 Aralık sürecinde bu inat işe yaramamış, 4 bakan birden koltuğunu kaybetmek durumunda kalmıştı.

- Maden işletmecileri: Başbakan’ın kimseyi yedirtmeme tutumundan en kârlı çıkanlar kuşkusuz Soma Holding’in sahip ve yöneticileri oldu. Dünkü gözaltıların durumu değiştireceği ihtimalini ise fazla yüksek görmüyorum. Eğer Soma’daki basın toplantısında Erdoğan işletmecilerin kusur, ihmal ve sorumluluklarından söz etse, bunların altını kalın bir şekilde çizse toplumsal atmosfer bambaşka olabilirdi. Onun yerine faciayı normal gibi göstermeye kalktı ve kendi tabanında da derin hayal kırıklıklarına yol açtı. Birkaç gün sonra durumun vahameti fark edilip hükümete yakın medya tarafından holding hedefe konuldu ama toparlama mümkün olmadı.

- Şehir efsaneleri: Resmi açıklamalara göre Soma’da 300’ü aşkın kayıp verildi ve yerin altında kimse kalmadı. Ama hükümetin söylediklerinin kamuoyunun belli bir bölümünü tatmin etmediği açık ve bu son derece normal bir durum. Ne var ki bu sayı başlı başına çok büyük bir felakete işaret ederken, yer altında yüzlerce işçinin kaldığı, üzerlerine beton döküleceği gibi spekülasyonları; yakınlarının akıbetini merak eden o kadar aile çıkmayınca, bu kişilerin Suriyeli ve hatta çocuk olduklarına çevirmeyi anlamak mümkün değil. Soma’da ilk andan itibaren çok sayıda gazeteci görev yapıyor. Her duyduklarını kendi gazete ve kanallarında haberleştiremeseler bile sosyal medya üzerinden dolaşıma sokuyorlar. Ayrıca çok sayıda gönüllü avukat, STK temsilcisi bölgede halkla temas hâlinde. Bunların hiçbir şekilde duymadığı Suriyeli çocuk işçi varlığından, İstanbul’da kendisine gelen e-postalarla haberdar olduğunu söyleyenlerin yaptıkları ise en hafif deyimiyle sorumsuzluktur.

- “Dış mihraklar”: 1999 Marmara depreminde bu ülkenin insanları olağanüstü bir dayanışma göstermiş ve gelecek için umutlanmamıza neden olmuştu. Tabii muazzam bir uluslararası yardım kampanyasıyla “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” sözünün de asılsız olduğu ortaya çıkmıştı. Fakat AKP döneminde benzer olaylarda, “her şey kontrol altında”, “devletten başka kimseye ihtiyaç yok” gibi yaklaşımlarla dış yardımlara onay verilmedi, üstelik başka bölgelerden vatandaşların yardım amacıyla olay bölgesine gitmelerine hep zorluklar çıkartıldı. Çok anlamsız.

Siyasi iktidarın ilk günden itibaren dile getirdiği “Somalı olanlar/olmayanlar” ayrımının, hiç dillerinden düşürmedikleri “birlik ve beraberlik” çağrılarıyla taban tabana zıt olduğu aşikârdır.

Somalıların sadece devlete muhtaç olmadıklarını, bu ülkenin diğer insanlarının da yanlarında olduğunu bilmeleri tüm Türkiye’nin yararınadır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.