30 Nisan 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır25°C
  • Ankara23°C
  • İzmir24°C
  • Berlin23°C

DEVLET TEHDİT ETMEZ!

Ayhan Bilgen

25 Eylül 2011 Pazar 09:34

Muhtelif yollar, çeşit çeşit seçenekler sunar.

Demokrasi de zaten kendi geleceğinize dair önünüze sunulan alternatiflerden birisini onaylamak değil midir?

Kendi alternatifinizi inşa edemez, ancak devletin sizin için öngördüklerinden bir ya da birkaçını tercih edebilirsiniz.

Cumhuriyetin ilk yıllarında ikinci grup üyelerine, çenelerini kapatıp muhalefetten vazgeçmek ile bir kör kurşuna kurban gitmek arasında tercih yapma hakkı tanımıştı.

Çok partili hayata geçtiğimiz yıllarda bir anayasa hocası olan Ali Fuat Başgil’e, cumhurbaşkanlığı adaylığından geri çekilmek ile trenden aşağı atılmak arasında tercih imkanı sunulmuştu.

Farklı kesimlerden adını sayamayacağım kadar çok sayıda muhalif yazara, ya dergilerini gazeteleri kapatmak ya da cezaevinde bir süre dinlenme(!) alternatifleri sunulmuştu.

Haksızlık etmeyelim, daha uyumlu yazılar kaleme almayı öğrenme kapısı her zaman açıktı.

Her devrin tercihleri farklı, yöntemleri kendine özgü olmakla birlikte değişmeyen bir tek şey vardı:

Devlet tehdit etmez, muhaliflere bile(!) tercih yapma şansı tanır.

Daha doğrusu yasal yollarla tercihe zorlar.

Yıllar içinde, devlet adına bu demokratik(!) rolü oynayan taraf değiştiği gibi, tercihin muhatabı olan irade de değişmiştir.

Bazen İslami duyarlılık, bazen Alevi kimliği, bazen Turancılık, bazen bölücülük ana tehdit odağı olarak tanımlanıp çeşitli tercihler yapmaya davet(!) edilmiştir.

Tıpkı bugün milletvekillerinin Meclis’e davet(!) edilmesi gibi.

Seçilenlerin Meclis’e davet edilmesinden daha doğal ne olabilir, demeyin sakın.

Davet bu kadarla kalmıyor.

Meclis’e gelmez de başka yerlerde başka amaçlarla toplanmaya niyet ederseniz, sadece siz değil partili yöneticileriniz, belediye başkanlarınız dahil herkes soluğu cezaevinde alır, hatırlatmasında bulunmayı da ihmal etmiyorlar.

“Önünüze hazır anayasa yapma fırsatı gelmişken bunun kıymetini bilmezseniz, bedelini ödersiniz”, yaklaşımı Türkiye sivilleşmesinin geldiği noktayı gözler önüne seriyor.

Darbe dönemlerinde bu imkanı sunarlar mıydı?

Apar topar kolunuzdan tuttukları gibi devletin arabasına bindirip cezaevine götürürlerdi.

Şimdi yıllarca hüküm giymeden yargılanma imkanınız var!

Asıl soru, parlamenter temsili demokrasi sahnesinde bir tercihte bulunmanın ne kadar belirleyici, ne kadar anlamlı olup olmadığıdır.

Önünüze konulan tercihlerden kulağa hoş gelenin arkasındaki tuzak genellikle daha büyüktür.

Tıpkı “peynir büyük yol kısa, var bunda bir hinlik” hikayesinde olduğu gibi.

Hayatınızı mahkeme koridorlarında, cezaevlerinde geçirmek yerine, Meclis’e gidip yüzyılın en demokratik, en sivil, en özgürlükçü anayasasının hazırlanmasına ortak olmak fena(!) bir fikir gibi gözükmüyor.