DEVLET BU YAPIYLA MI YAŞAYACAK?
Tarhan Erdem
08 Aralık 2011 Perşembe 00:29
Devletin, eşkıyaların onurlularla aynı odaları paylaşarak taşınabildiği anlaşılmaktadır.
Devlet memurlarının devlete karşı eylemleri ‘Darbe Günlükleri’ ile sade yurttaşlara ‘ne oluyoruz’ dedirtmeye başlamıştı.
Sonra Ergenekon iddianameleriyle yargıya taşındı. Devlet gücünün bizzat koruma gücündekilerin elinde kötüye kullanıldığını okuyan endişeli modernler bile “Devleti kurtarmak amacıyla kanun dışına çıkanların bulunduğu anlaşılıyor” demeye başladılar.
2009 yılı ocak ayı sonunda, Neşe Düzel’in ‘itirafçı Abdülkadir Aygan’ ile söyleşisi Taraf’ta yayımlandı: Aygan, İsveç’in başkenti Stockholm’de 1980 sonrası PKK cinayetlerini, sonra 1999’a kadarki JİTEM’inkilerini anlatıyordu.
Sevgili Neşe soğukkanlılığını kaybetmeden sormuş: “Sizce JİTEM tarafından kaç kişi öldürüldü?” İtirafçı sanki trafik kazalarından bahsediyor: “Ben Diyarbakır bölgesini tahmin edebilirim. Elazığ, Van, Mardin, Batman... Oralarda da JİTEM var. Diyarbakır’da benim görev yaptığım on yıl içinde gerçekleşen infazların sayısı 600-700 olabilir... Bu rakam tahmin ama...” Üç günlük söyleşi böyle sürdü, bazen bunalarak bıraktığımı hatırlıyorum gazeteyi elimden.
Devletin hali
Aygan’ın “Benim görev yaptığım” dediği ‘katıldığım, infaz ettiğim’ demek değil mi? Devlet ne hale gelmiş, kanınızın çekildiğini hissetmiyor musunuz?
Dün de Mehmet Eymür’ün ifadesi Taraf’ta yayımlandı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel’e verilen 9 sayfalık ifade, gazetenin iki sayfasını kaplıyordu.
Haberde imzası olan Arzu Yıldız’ın, bazı eksiği olsa da, Eymür’ün sözlerini naklettiği açıkça belirgin.
Eymür, 1966’dan, kısa bir aralıkla 2000’li yıllara kadar süren MİT yöneticiliğinde gördüklerini ve bildiklerini, dikkatli kelimelerle anlatmış. Haberde, otuz yıldır dedikodu şeklinde duyduklarımızı, benim gibilerin inanmakta zorlandıkları isim, zaman, yer verilerek, korkunç nedenleri açıklanıyor!
İfade Eymür’ün gördükleri ve bildikleri mi, intibaları mı, itirafları mı, ithamları mı? Bence hepsi bir arada!
Başbakan’ın devlet düzeninden çıkmasını, Emniyet Genel Müdürü’nün kanun tanımazlığını, Başbakan eşinin devlet işlerini yönetişini ... okurken ürperiyorsunuz!
Devlet hiyerarşisinin, kanunların üstünlüğünün, insana saygının kalmadığı bir ortamın resmidir Eymür’ün ifadesi!
Herhalde, işin ve ‘ifade’nin yasal gereklerini düşünen ve yapan memurlar ve yargıçlar bulunacaktır. Elbette, devletin verdiği silah ve gücü, yasa ve akıldışı kullananlara hesap sorulmalıdır, umarım sorulacaktır!
Sona gelindi
Ama ben, yasaların hükümleri dışında, hepimizin düşünüp yapmamız gerekenleri yazmak istiyorum. Şimdiye kadar iddianamelerden, anılardan, söyleşilerden anladıklarımız, Eymür’ün ifadesiyle artık sona gelmiştir.
Eymür’ün ifadesi, kendi haline gazete köşelerinde bırakılamaz; zaten kalmaz da!
2000’li yıllara devletin, zorbalar ve eşkıyalarla masumlar ve onurluların aynı odaları paylaşarak, sürünerek vardığı anlaşılmaktadır.
Bu durumun devlette yarattığı kırıklar, açtığı yaralar, yıkımlar kolaylıkla tahmin edilebilir sanıyorum. Kim bilir nerelere kadar uzanmıştır! Neler kaybedilmiş; hangi kurumlar tedavi kabul etmez hastalıklara tutulmuştur, kimse bilemez.
Ülkemiz ve devletimiz böyle bir sakatlıktan nasıl kurtulacaktır?
Siyasal partilerin, hükümetin, Meclis’in, kamu hizmeti veren bütün kurumların önceliki görevi bu soruya cevap vermektir. Siyasal kurumlarımızla birlikte basınımızın da bu ‘ifade’ karşısında düşüncesini ve yerini belirlemesini bekliyorum.
Hükümet hemen yarın, bu soruyu açıklamaya çalışmalıdır. Bürokraside, eğitimde, yasalarımızda, yargımızda, kanunlarımızda ... yapılabilecekleri sıralayalım; nerede, neler var, görelim!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.