DERİN DEVLET Mİ ARAMIŞTINIZ, ORADA DURUYOR.
Özgür Mumcu
12 Temmuz 2014 Cumartesi 08:14
Dün Ankara'da Çiller'in başbakanlığı döneminde işlenmiş 19 cinayet sebebiyle Mehmet Ağar, Korkut Eken, İbrahim Şahin, kayıplara karışmış olan Mahmut Yıldırım (Yeşil) ve Ayhan Çarkın'ın da aralarında bulunduğu Özel Harekatçı polisler yargılandı. Davada tutuklu sanık kalmadı.
Derin devlet mi aramıştınız, orada duruyor.
İbrahim Şahin ve Abdullah Çatlı'nın oynarken çekilen fotoğrafı, Susurluk çetesinin simgesi olmuştu.
4 Kasım 1993. Başbakan Tansu Çiller şu açıklamayı yaptı: “"Elimizde PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK'yla olduğu gibi, PKK'ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir.”
İki ay sonra 14 Ocak 1994’te Behçet Cantürk öldürüldü. Ardından Savaş Buldan, Sağlık Bakanlığı Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan, Ankara Altındağ İlçesi Nüfus Müdürü Mecit Baskın ile Medet Serhat, Fevzi Arslan, Şahin Arslan ve avukat Yusuf Ekinci öldürüldü.
TBMM'de kurulan Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nda Çiller kabinesi bakanlarından Yalım Erez’e, Çiller’in bu liste açıklaması soruldu. Erez şöyle dedi: “Çiller’e o beyanatından sonra, ‘Devlet adam öldürürse nerede duracağı belli olmaz. (...) Böyle şey olmaz ülkede... İnsanlar kendisini devlet zanneder. Öyle şeyler hoş değil’ diye söyledim. (...) Hiç karşılık vermedi...”
Çiller ise komisyonda liste açıklaması ve cinayetler arasındaki bağlantıyı reddetti.
Bugün bu cinayetler de dahil 19 cinayet sebebiyle Mehmet Ağar, Korkut Eken, İbrahim Şahin, kayıplara karışmış olan Mahmut Yıldırım (Yeşil) ve Ayhan Çarkın’ın da aralarında bulunduğu Özel Harekatçı polisler yargılanıyor.
Davanın ikinci duruşması dün görüldü. Öldürülen avukat Yusuf Ziya Ekinci’nin oğlu avukat Sertaç Ekinci’ye sanıklardan Enver Ulu, “Sen kimsin” diye çıkıştı. Ekinci, “Ben senin öldürdüğün adamın oğluyum” cevabını verdi.
Bu dava sayesinde bir telefon kaydı da ortaya çıktı. Taraf gazetesinden Adnan Keskin’in ulaştığı savcılığın talebi üzerine MİT tarafından gönderilen telefon görüşmesi kayıtları MİT daire başkanlarından Mehmet Eymür ve 1995 senesinde kaçırıldıktan sonra sırra kadem basan MİT elemanı Tarık Ümit arasında.
Bakın 1995 senesinde ne konuşuyormuş devletimizin ajanları. Tarık Ümit, Mehmet Eymür’e Fevzi Aslan cinayetini anlatıyor:
“Gece Fevzi Aslan’ı aldık, işi bitti. yanımda ziya, üç kişi daha var. Gece saat 23.00’te evraklar, daha önce evrakları almıştık. ben Ziyalara dedim ki; ‘Siz istanbul’a dönün, cumartesi günü oluyor bu hadise tamam mı ağabey’. Birimin patronu İbrahim Şahin. (...) Arabadan açtım; Mehmet Ağar’ın emri var santrala 24 saat hangi saatte olursa olsun, Tarık Ümit aradığı zaman bağlayacaksınız. Onu da biliyorum açtım buna, buldular. Dedim o konu halloldu dedim. Böyle gayet sevinçli bir şekilde ‘Çok memnun oldum, gözlerinden öperim... neredesin’ dedi.”
Dünkü duruşmaya katılanlardan biri de HDP milletvekili Pervin Buldan’dı. Öldürülenler arasında kocası Savaş Buldan da vardı. Bakın Tarık Ümit nasıl anlatmış Buldan cinayetini Mehmet Eymür’e:
“Buldan’ın olayında arabadayız. Durak yanında iki tane... üç, ben dört, Muhsin beş, Mikail altı, tamam mı? Biz onları kaptık. iki tanesi, Muhsin’in siyah mercedesine bindirdik, kelepçeledik bindirdik. bir tanesi de bu ... Arabasına bildirdik. Ben onları otelden yolcu ettim. ben tek başıma kendi arabamla... gittik. Bu adamlarla benim hiçbir temasım olmadı. arabadan indirdik. Bam bom yürüdük gittik.”
Bunlar işte Tansu Çiller’in “devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” diye savunduğu cinayetleri işleyenler. Kendi ifadeleriyle “bam bom yürüyüp gidenler.”
Bugün yargılanıyorlar ancak hala öldürülen Yusuf Ekinci’nin oğluna “Sen kimsin” diyebilecek kadar kendilerinden eminler ya da Mehmet Ağar gibi sağlık raporu bahanesiyle duruşmaya katılmayacak kadar kibirliler.
Dünkü duruşmada Ayhan Çarkın tahliye oldu. Ne anlattı peki? Şunu: “Bu cinayetler, dönemin cumhurbaşkanı, başbakanı, MGK, İçişleri Bakanlığı, İstihbarat Daire Başkanlığı ve Başbakanlığa bağlı MİT’in içinde bulunan Kontr-Terör Dairesi’nin bilgileri ve koordinasyonunun yani o dönemki devletin bilgisi dahilinde işlenmiş cinayetlerdir.”
O cinayetler devlet kontrolündeki birimler tarafından yürütüldü. Basit bir örnek: Ömer Lütfü Topal cinayetinden sonra gözaltına alınan üç özel harekatçıyı dönemin İçişleri bakanı Mehmet Ağar Ankara’ya getirip Susurluk’tan bildiğimiz milletvekili Sedat Bucak’a koruma yaptı. Yazıcıoğlu’nun ifadesiyle olay şöyle gerçekleşti: “Sayın Bakan Mehmet Ağar istedi biz yolladık. Talimatı Sayın Bakan verdi. Polisleri bizim Özel Harekât Daire Başkanı olan İbrahim Şahin Ankara´ya götürdü. Daha sonra da serbest kaldılar.”
İbrahim Şahin ise “konuşunca yer yerinden oynayacak” dedikten sonra tam da Susurluk davasında duruşma günü trafik kazası geçirip hafızasını kaybettiğini ileri sürdü.
Aynı birimler uyuşturucu ticaretini de ele geçirdi. Yine basit bir örnek. Zamanın DGM hakimi Sedat Karagül 2006’da şunu söylemişti: “Ben yargının bağımsız olduğunu zannediyordum. Anadolu'da kendimi 'bağımsız' biliyordum. Ta ki DGM'ye gelene kadar. Sonrasında anladım ki yargı bağımsız değilmiş. (...) Uyuşturucu ve çete davalarında ise hep baskı vardı. İşine geleni tutukla, gelmeyeni bırak. Bir uyuşturucu davasında 12 sanık vardı, 'sanıkları bırak' diye baskı geldi.”
Derin devlet davası mı aramıştınız. Dün Ankara’da ikinci duruşması görüldü. Sessiz sedasız.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.