18 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır-1°C
  • Ankara-3°C
  • İzmir7°C
  • Berlin5°C

DERİN BELİRLEYİCİLER

Murat Belge

09 Nisan 2013 Salı 08:31

“Barış Süreci”, faşist bonobartist milliyetçi kesimin ağır ideolojik bombardımanı (ve zaman zaman muhtemel silâhlı saldırıları) altında, kendi kanalında akacaktır. Bunun güçlü toplumsal dinamikleri olduğunu, ulusal olduğu kadar uluslararası konjonktürün de olayı o yöne kanalize ettiğini düşünüyorum.

Bu “süreç”le gerçekleşme yoluna girecek “barış”ın yeni bir anayasaya yansıması, orada cisimleşmesi gerekiyor. Bu nasıl olacak? Bugün 8 nisan; bildiğim kadar yeni bir anayasa metni üstünde şimdiye kadar dişe dokunur bir sonuç almadan çalışan komisyonun başkanı Cemil Çiçek bugünden sonra ne olacağına dair bir açıklama yapacak.

Ama bunun, “bir şey çıkamadı, çıkamayacak” açıklaması olacağını hepimiz tahmin ediyoruz. MHP’nin de, CHP’nin de, ne yapacağı besbelli.

O zaman, malûm, BDP’li formül ve referandum ihtimaline geliyoruz.

Daha birkaç zaman öncesine kadar böyle bir yakınlaşma olası görünmüyordu. BDP AKP’ye Erdoğan da BDP’ye, veriştirip duruyordu. Bu veriştirme sürecinde kimin “haklı” olduğuna karar vermek zordu. Bu, her zaman zordur; “ilk taşı kim attı?” diye başlar ve “ama ondan önce de o...” diye diye, Âdem ile Havva’ya kadar gideriz.

Bu arada, parti kapatmayı güçleştiren maddenin oylanmasında BDP’nin aldığı tavır gibi, gerçekten insan aklını zorlayan olaylar da oldu.

Sürtüşme epey akıldışı bir mahiyet arzediyordu da, tarihî belirlenmeleri de hesaba katarak bakıldığında, olay büsbütün akıldışıydı. BDP “son” değil “ilk” analizde bir Kürt partisi ve AKP belirgin özelliği İslâmcılık olan bir parti. Bunlar, “ancien régime”le en uyuşmayacak çizgiler. O devlet yapılanmasının değiştirilmesinde en fazla çıkarı bulunan partiler. Dahası, o devlet yapılanması ayakta kaldıkça kendi yaşama hakları pamuk ipliğine bağlı olan parti ya da çizgiler...

Öyleyse ne bu atışma, ne bu veriştirme?

Toplumların, kökü derinlere ve eskilere dayanan gelişme doğrultuları vardır. Siyasî hayatın yüzeyinde pek çok kısa-vadeli, geçici, kimi zaman hattâ yapay olay, sorun karmaşa görünür, kaybolur; batar, çıkar. Ama o derin doğrultular, toplumun nihai yapılanmasını gerçekleştirmiş olan etkenler, kendi ağır tempolarıyla, sağa sola yalpalayarak giden gündelik siyasete yön verirler (belirlenmiş ve kesinleşmiş, tek bir gelişme doğrultusu olduğunu söylemek istemiyorum; her zaman birden çok yol vardır, ama temel yapı bunların hepsinde kendi belirleyici ağırlığını koyacaktır).

Türkiye’nin otuz küsur yıllık sancısı, yani 1982 Anayasası’nın değişmesi zorunluluğu yani, demokratik bir yönde ilerleyecekse zorunlu olan bu adım şimdi sözkonusu iki çizgiyi birbirine yaklaştırmış gibi görünüyor. Aslında bu yaklaşmanın içinde sol da olmalıydı, ama sık sık değindiğimiz, anlamaya ve anlatmaya çalıştığımız şekilde, Türkiye’de böyle bir solun niceliksel varlığı henüz bir “siyasî etken” olacak boyutlarda değil; “sol” olduğunu iddia eden (gene marjinal) çeşitli kesimlerse “sol” değil.

Sözünü ettiğim “derin etkenler”, değişimden yana olması gereken AKP ile BDP’yi birbirine yaklaştırmakla kalmıyor. “Ancien régime”in sahibi ve ürünü olan CHP ile MHP’yi de (yani “faşizm ve otoriteryanizmin” patrisyen ve pleb temsilcileri) “Değişim” olgusunun karşısına dikiyor. Bu, bence, nihayet, doğru bir dağılım, tarihe uygun bir cepheleşme.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.