DENİZİ GEÇİP DEREDE BOĞULMAK!
Hüseyin Yayman
11 Aralık 2014 Perşembe 04:35
Çözüm süreci tamam mı, devam mı sınavından geçiyor. Görüşmeler devam etse de dikkate alınması gereken bir duraksama var. Duraksamanın uzaması aktörler üzerinde negatif etki yapıyor. Toplumda umudu azaltan bir sonuç doğuruyor. Aktörlerin fark etmedikleri negatif bir psikoloji gelişiyor.
Hükümet ile Kürt siyasi hareketi arasında yaşananların rasyonel bir açıklaması bulunmuyor. Kapalı kapılar ardında on meseleden sekizinde anlaşanların dışarı çıktıklarında verdikleri demeçlere insan hayret ediyor. Artık bu görüşmelerde yapılan görüşmelerin topluma açıklanması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü içerde yapılan konuşmalar ile dışarıda yapılan açıklamalar arasında büyük bir çelişki var.
Yolun dörtte üçü aşıldı
Yaşananları en iyi özetleyen cümle sanırım ‘Denizi geçip, derede boğulmak’. Taraflarla birebir görüştüğünüzde süreçte geri dönülmez bir noktaya gelindiğini belirtiyorlar. Hatta yolun dörtte üçünün aşıldığını söylüyorlar. Ancak yapılan açıklamalarda tam tersi bir hava var. Bunu sadece AK Parti ile HDP arasındaki politik rekabetle açıklamak mümkün değil.
Hafta sonu devlet heyetinde yer alan önemli bir isimle yaptığım görüşmede ‘bundan sonra atılacak adımların maliyeti, geri dönülmesi durumunda ödenecek maliyetten çok daha düşük’ olduğunu söylerken geri dönüşün tahmin edilmeyen sorunlara yol açacağını belirtti. Görüştüğüm kişi tam bu noktada ‘sürecin bundan sonra daha zor yürüyeceğini, çünkü atılacak adımların artık toplum tarafından görüleceğinin’ altını çizdi.
Bu noktada temel bir soru var. Peki bunca mesafe alınmasına rağmen neden kriz tam olarak aşılamıyor. Bu sorunun ikna edici bir cevabı bulunmuyor. Ana strateji de ortaklaşan ancak taktik adımlar ve takvim konusunda minör farkların olduğu müzakere odası bundan sonra ne yapacak? Görülen o ki zaman hızla daralıyor.
Geçmişte yaşananlar düşünüldüğünde gelinen noktada yeni bir kriz yaşanıyor. Sanırım zaman zaman geçmişte yapılan hataları anımsatmakta fayda var. Daha beş yıl önce ‘Öcalan’ın pencere boyu kaç santim olmalı’ sorununu tartışan akıl ülkeyi büyük bir türbülansın içine sokmuştu. Yine benzer biçimde ‘verilecek radyo kaç kanallı olmalı’ tartışmalarını da benzer biçimde değerlendirebiliriz.
Türkiye'nin yol ayrımı
Şimdi biran geriye yaslanın ve düşünün ‘Öcalan’ın pencere yüksekliğinin, Kürt sorununun çözümü, Kürtlerin bireysel/kollektif haklarla ilişkisi, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü veya milletin dirliği ve birliğiyle’ ne ilgisi var. Bu durum olsa olsa ‘yönetsel körlükle’ açıklanabilir.
Bugün de gelinen noktada Ankara benzer hata içinde. Dün nasıl ki bu yaklaşım yanlıştı ve ülkeye bedel ödettirdi şimdi de aynı sonucu doğuracaktır. Hasta mahkumlar konusu başta olmak üzere, adaya gazetecilerin gitmesinin veya adadaki mahkumların değiştirilmesinin Kürt sorunuyla ilişkisi olabilir mi? Bunlar olsa olsa süreçte atmosferi yumuşatacak, çözüm cesaretlendirecek ve psikolojik eşiğin açılmasına katkı sağlayacaktır.
Bu yazıyı Brüksel’de çözüm sürecinin tartışıldığı Avrupa Parlamentosunda özel bir oturumun yapıldığı salondan yazıyorum. Salonda oldukça karamsar bir hava var. Konuşmaları dinleyince çözüm sürecini başlatan ve bu konuda ‘baldıran zehiri içerim’ diyen bir siyasi iradenin tam tersi bir algıya konu olduğunu gözlemledim.
Türkiye, yaşanan sorunu yerli bir modelle çözmek ile küresel güçlerin masaya oturduğu ve problemin uluslarasılaştığı ikinci bir yol arasında tercihte bulunması gerekiyor. Brüksel’den notlara devam edeceğiz...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.