24 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara1°C
  • İzmir7°C
  • Berlin3°C

DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIRSA

Günay Aslan

12 Mart 2014 Çarşamba 10:01

Kuşatma altındaki Erdoğan için gelinen aşamada demokrasi dışında bir manevra alanı bulunmuyor!

Türkiye Başbakanın ayakta kalabilmesi için demokrasiyi içine sindirmesi; özgürlükçü bir sistemin inşa edilmesi yolunda somut adımlar atması gerekiyor. Bunun dışında tasfiyeden başka bir yol, yenilgiden ve çekip gitmekten başka da bir çare vardır diyen her kimse kendini kandırıyor.

Ne var ki kuşatma sertleştikçe inisiyatifi kaybeden ve olayların peşinden sürüklenen Erdoğan ise demokratik değerleri sindirmek; özgürlükçü yeni bir sistemi inşa etmeye yönelmek yerine kendisine yeni 'stratejik müttefikler' bulmanın yollarını arıyor.

Denize düşenin yılana sarılması misali şimdi Ergenekon’a tutunmaya çalışıyor. Yeni dengeleri eski Türkiye’nin kanlı ve karanlık bu yapısıyla birlikte kurmanın hesaplarını yapıyor.

Önceki gün start alan Ergenekon tahliyelerinin bunun bir sonucu olarak gündeme geldiğini görmemiz gerekiyor.

Ancak bu krizi daha da derinleştirmekten; Erdoğan’ı da çöküşe, yenilgiye ve tasfiyeye sürüklemekten başka bir sonuç vermeyecektir. Bu arayış aynı zamanda iç savaşı ve ulusal boğazlaşmaları da tetikleyecektir.

Zira, bu tahliyelerle birlikte hem kanlı geçmişle yüzleşmek ve demokratikleşmek umudu ağır biçimde darbelenmiştir hem de yeni sistemin ırkçı ve imhacı bu zihniyetle paylaşılacağı mesajı verilmiştir.

Erdoğan ve hükümeti bir yandan geçmişin kanlı dosyasını bir daha açılmamak üzere arşive göndermiş, diğer yandan da ulusalcı kesime geleceğin şekillenmesinde yeni –derin- bir rol vermiştir.

Türkiye’nin ırkçı ve imhacı ulusalcılarının yaşadıkları 'özgüven' patlaması asıl buradan kaynaklanıyor.

AKP-ordu işbirliğiyle ulusalcılara verilen yeni rol, yıllardır ezilen ve itilen bu kesimde duygu patlamalarına neden oluyor.

Bu da demokrasi ve özgürlükleri; Kürt sorununun barışçıl çözümünü, halkların barış içinde kardeşçe bir arada yaşama özlemini ciddi manada tehdit ediyor!

Bunun sadece Kürtlerle değil; Türklerin kendi aralarında da yeni bölünmelere ve çatışmalara neden olacağı da anlaşılıyor.

Tahliyelerle birlikte başlayan tartışmalar bunu gösteriyor. İslamcı kesim bu tahliyeleri içine sindirmekte zorlanıyor.

Başbakan Erdoğan'ın Saddam’ın ve Kaddafi’nin başına gelenlerden ders almadığı anlaşılıyor.

Bu elbette onun sorunu ama Erdoğan kendimi kurtaracağım derken herkesi; hepimizi ateşe atıyor.

Başbakan kaosu, krizi, yarılma ve çatışmayı daha da derinleştiriyor. Öte yandan Erdoğan ve partisinin demokratikleşme fırsatını daha Ergenekon davası başladığında kaçırdığını da görmemiz gerekiyor.

Hükümet bu davayı askeri vesayetten özgürleşme ve ülkenin demokratikleşme çabası olarak pazarladı ama, bunun gerektirdiği adımları da atmadı. Kürt halkına karşı suç işleyen sanıklaraysa hiç dokunmadı.

Dava kendisine yönelik 'darbe' soruşturmasıyla sınırlı kaldı ve bundan da bir sonuç çıkmadı. Sonuç çıkmadı çünkü, ulusalcıların truva atı Cemaat davayı sulandırdı. Gülen örgütü kurunun yanına yaşı da aldı ve suçlu- suçsuz birçok kişiyi Ergenekon çuvalının içine attı.

Asıl deliller orta yerde duruyorken, Kürdistan’ın her yerinden toplu mezarlar fışkırıyorken mahkemeler da uydurma deliller uğraştı. Dava zamana yayıldı ve boşa çıkarıldı.

Bu arada Türk ordusu da kendini yeniden yapılandırdı. Ayak bağlarından kurtulan ordu restorasyonunu tamamladığı içindir ki yeniden inisiyatif alıyor ve ulusalcılara da yeni alanlar açıyor.

Bazı siyasi yorumcular askeri vesayet döneminin kapandığını; Kemalistlerin koltuğunda şimdi İslamcıların oturduğunu ve Türkiye’nin zihin algısında ciddi değişimlerin yaşandığını ileri sürüyor. Dolayısıyla endişeye mahal yok mesajını veriyor.

Fakat gerçekler tam tersini söylüyor. Erdoğan 12 yıldır eğreti bir biçimde oturduğu koltuğunu şimi paylaşmak zorunda kalıyor. Ayrıca orada kalıp kalmayacağı da bilinmiyor.

Türkiye’nin zihin algısının değişmediği; ırkçı nefretin dört bir yanda kol gezdiği de HDP’ye yönelik saldırılardan anlaşılıyor.

Özcesi; Türkiye’nin ırkçı ulusalcı kesimi küresel sistemin saldırıları sayesinde yeniden sahne alıyor. Bu da Türkiye’deki krizin dibe vuracağı anlamına geliyor.

Dolayısıyla Kürtlerin de her türlü gelişme karşısında hazırlıklı olmaları gerekiyor…!

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.