DEMOKRATİKLEŞEREK DEMOKRASİ OLUNUR MU?
Etyen Mahçupyan
07 Mayıs 2014 Çarşamba 09:01
Hükümetin, anlamadığı veya kontrol edemediği sosyal ve hukuki durumlar karşısında hemen pençelerini çıkarması son bir yıla damgasını vurdu.
Art arda antidemokratik kararlarla, yasa teklifleriyle ve uygulama girişimleriyle karşılaştık. Bunların niçin gündeme geldiğini anlamak zor değildi, ama onaylanmaları zordu. Muhalefet iktidarın söz konusu tutumunun Türkiye’yi demokrasi olmaktan çıkardığını, bu yöndeki kazançların kaybedildiğini, bir anlamda ‘geriye’ dönüldüğünü öne sürmekte. Ne var ki bu önermenin anlamlı olması için, son bir yıldaki antidemokratik adımlar öncesinde Türkiye’nin bir demokrasi olduğunu kabul etmek lazım. Oysa bu ülke son on yılda demokratikleşse de demokrasi olmaktan halen çok uzakta. Değişim doğrusal bir çizgide ilerlemiyor. Çeperden gelen talep ve tercihlerin taşıyıcısı olan AKP, ortam normalleştiğinde veya normalleşmesi yönünde ağırlık koyması gerektiğini düşündüğünde demokratik açılımlara hız verebiliyor. Ama eğer kendisini tehdit altında hissederse, ya da tehdit altında olmanın yararlı sonuçlar üretebileceğini öngörürse demokratik alanı kısıtlama yönünde hamle yapabiliyor.
Çünkü iktidarın önünde dengelenmesi ve birlikte yürünmesi gereken iki yol var: Hem alttan gelen büyük toplumsal dönüşümün beklentilerine cevap verecek bir idare oluşturmak hem de eski rejimin veya karşıtlarının ortaya koyduğu direnç karşısında ayakta kalmak. Birinci yol demokrasi olmayan bir rejimin demokratikleştirilmesini gerektiriyor. İkinci yol ise demokrasi olmayan o rejimde ayakta kalmak için demokrasi dışı kanalları kullanmayı zorluyor. Böylece Türkiye, demokrasi öncesi bir durumdan demokrasiye geçiş hattı üzerinde salınımlarını sürdürüyor. Bu hattın tam olarak geçilmesi ve bir geriye dönüşün gerçekten imkânsız hale gelmesi için en az on yıla daha ihtiyaç var. Bu süre muhalefetin demokrasi dışı mücadeleden medet ummayı bırakıp kendisini demokrasi içinde tanımlayabilmesi için lazım. Muhalefet bu olgunluğa erişip iktidardan daha ‘ileride’ bir demokrasinin sahibi haline gelmediği sürece, siyasi mücadele esas olarak hâlâ demokrasi öncesi alanda cereyan edecek. Bu ise zaten demokratlık gibi bir iddiası olmayan iktidarın, büyük ihtimalle kendine has bir geçiş dönemi yaratıp onu yapısal hale getirmesi ile sonuçlanacak.
Böylece Türkiye bir ‘demokrasi tuzağı’ ile karşılaşacak. Yani sürekli demokratik reform yapan ama bir türlü demokrasi olamayan bir ülke… Demokratik adımların sistemin genelinde patinaj etkisi yaratabilmesinin nedeni, yeni olan düzenlemenin eskiyi ortadan kaldıramamasıdır. Çünkü eski sistem kadroların görevlerini sürdürmesiyle, kurumsal kültürün ağırlığıyla ve tüm yapının kendine özgü zihniyetiyle kendiliğinden bir direnç mekanizması oluşturur. Üstelik tüm sistem tek bir hamlede değiştirilemeyeceğine göre, henüz değişmemiş olan her parça değişen parçayı geri çeken bir pranga haline gelir. Reformlar kâğıt üzerinde durduğu gibi kalmaz… Her reform muhalefete eski usuller üzerinden direnme imkânı sunar ve tam da demokratik süreç devam ettiği için, çoğu zaman ara çözümlere razı gelinir.
Kısacası hoşumuza gitmese de demokrasiye geçiş apaçık bir ikilem içerir: Bizzat demokratik süreç demokrasiye ulaşılmaması için de kullanılabilir. Ama çare demokratik süreci ortadan kaldırmak olamaz, çünkü böyle bir sürecin yokluğunda zaten gideceğiniz yer demokrasi değildir. Demokrasi denen şeyin zaten değişime açık bir öğrenme süreci olduğunu, ‘evrensel’ kurallarla inşa edilemeyeceğini, birlikte yaşama iradesinin tezahürü olarak ancak kendine has geçici kurallar üretebileceğini idrak etmekte yarar var. ‘Evrensel’ kurallar, demokrasi olmuş ülkelerin demokrasi öncesinde kalmış olan ülkelere sunduğu basmakalıp bir reçetedir. Aklınızın bir kenarında tutup kendinizi sınamak için kullanabilirsiniz. Ama onları yasalaştırarak, sistemin tanımını ve formel işleyişini o kurallara benzeterek demokrasi inşa edemezsiniz… Yapabileceğiniz şey sadece ‘demokratikleşme’ olur ama onun da hangi noktada ‘tuzağa’ düştüğünü, yerinde saydığını, direnci beslediğini ve aslında eski sistemi yeni kurallar içinde yeniden ürettiğini çoğu zaman anlayamazsınız…
Bu tuzaktan çıkışın genelde iki yolu var. Biri muhalefetin siyasi olgunluk göstererek direniş üzerinden değil, yeni toplumsal talepler üzerinden siyaset yapması ve böylece bir toplumsal sözleşmenin mümkün hale gelmesi… İkincisi ise sosyal dönüşümün devam etmesi, genişlemesi ve tümüyle AKP desteğinde buluşması… Eğer muhalefet birinci yolu deneyecek kadar basiretli çıkmazsa, ikincisi olacak.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.