23 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır17°C
  • Ankara16°C
  • İzmir14°C
  • Berlin4°C

DEMOKRASİDE KİM 'HADDİNİ BİL!' DİYEBİLİR?

Ahmet İnsel

03 Haziran 2014 Salı 08:55

Demokraside kim 'Haddini bil!' diyebilir?

Bir kişi bir deyimi, bir tümceyi sürekli olarak ve olur olmaz yerde kullanıyorsa, o deyim veya tümcenin ifade ettiği ile bir sorunu var demektir. Bir takıntıyı, bilinçaltının derinliklerinden gelen bir saplantıyı ele verir bu tekrarlar. O kişinin toplumsal konumu dikkate alındığında bu tekrarların anlamı azalır veya daha fazla güçlenir. Dost sohbetinde veya kahvede tekrarlanan bir efelenme ifadesiyle söylediğini yaptırma yetkisine sahip bir kişinin bu ifadeyi kullanması arasında nitelik farkı vardır.

Son üç dört yıldan beri Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın ağzından giderek fazla çıkan ifadelerden biri, “Haddini bil!” ünlemesi. Farklı ortamlarda ve farklı kişilere karşı mikrofon karşısında söylenmiş bu “haddini bil!” uyarılarından buyurun bir demet:

Uygur Türklerine yardım konusunda:

“Oradaki MHP’li zat da 'Evet biz kurtardık' diyor. Sen kimsin onları kurtaracaksın, haddini bil!”

Meclis komisyonunda HSYK tartışmaları sırasında:

“Sen kimsin bir kere haddini bil! Senin konuşma yapacağın yer, başka yer.”

Kemal Kılıçdaroğlu’na:

“CHP genel müdürü ne diyor? 'Siyasi parti genel başkanlarının cumhurbaşkanı adayı olmasını istemiyorum' diyor. Önce sen nasıl siyasetçisin, yaaa. Önce sen kimsin, yaaa.. Önce haddini bil yaaa…”

Almanya Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir’e:

“Nerede milletvekili olursan ol, önce haddini bileceksin!”

Bu örneklere, Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi Başkanı’na zımnen yönelttiği, “Herkes yetkisini, konumunu, sınırını bilmelidir; ne yaptığına, ne söylediğine dikkat etmelidir” ihtarını da ekleyebiliriz. Sonuçta “Haddini bil!” ihtarı, “Konumunu ve bunun sınırlarını bil!” ihtarının daha açık ifadesidir. 2013 Kasımı’nda emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Orgeneral Aytaç Yalman’ı Ergenekon davalarında sessiz kalması nedeniyle eleştirdiğinde, ordu hiyerarşisi içinde üst konumda olmuş olan Yalman “Haddini bil!” ihtarıyla tartışmayı sonlandırmıştı.

Tayyip Erdoğan’ın bu had bildirme saplantısının tarihsel nedenleri elbette vardır. Yıllar boyunca laik elitler tarafından kendisine had bildirilmiş, parmak sallanarak tehdit edilmiş olmanın; Türkiye’nin en büyük kentinin belediye başkanıyken, okuduğu bir şiir nedeniyle paldır küldür hapse atılarak haddinin ona hatırlatılmış olmasının; “Artık muhtar bile olamaz” müjdesini veren üst sınıf çığlığının kibir ve öfkesinin, bu had bildirme saplantısında muhakkak rolü vardır. Erdoğan, sağa sola had bildirirken kendisine sürekli had bildirilmiş büyük bir kitlenin ezikliğini ve “Şimdi had bildirme sırası bizde” hissiyatını beslediğini de elbette biliyordur. Ama aynı zamanda, bu sürekli had bildirme refleksi, işgal ettiği konumu hazmedememiş olmanın yanı sıra, onun bir anda elinden alınabileceği korkusunun sürekli yaşandığını ele verir. Salt Erdoğan’a özgü olmayan, Türkiye toplumunda zıt siyasal kutuplarda yer almakla birlikte toplumun güçlü ortak paydasını oluşturan otoriterliğin neredeyse alametifarikalarından biridir had bildirmek. Üst konumdan, hâkim mevkiden dile getirildiğinde, katı bir hiyerarşi anlayışının içselleşmesini yansıtır. Otoriterlik, her şeyden önce kendini üst konumda görenin bir had bildirme yetkisini kendine atfetmesi ve alttakilerin bunu sorgulayamayacağına inanmasıdır. Alttakilerin veya ötekilerin konuşma ve eyleme sınırlarını tek taraflı ve mutlak olarak belirleme yetkisini kendinde görmektir.

Demokrasi elbette bazı hadlerin olması, herkesin bazı sınırları kabul etmesi, kendi kendini sınırlaması rejimidir. Demokrasinin sorunu, bu had bildirme saplantısındaki kişilerin genellikle kendilerine bir had tanımamalarıdır. Bu nedenle bu kişilerin güçlü bir demokrasi alerjileri vardır. Çünkü demokrasi, alttakilere hadlerinin bildirilmesi değil, tam tersine alttakilerin, herhangi bir niteliği olmayanların, 'herhangi bir kimse olanların' üsttekilere haddini bildirmesi, bildirebilmesi rejimidir. Bir demokrasi, yönetenlerin yönetilenlere hadlerini bildirebilmesiyle değil, yönetilenlerin yönetenlere meşru yollardan hadlerini ne kadar bildirebildiğiyle ölçülür.

Muktedirin muhaliflerine, aykırı gördüklerine, hoşuna gitmeyene haddini bildirmesini anlayışla karşılayan, binbir dereden su taşıyarak bunu gerekçelendiren demokrat maskeli zihinler de bunu bilirler. Bilmezlikten gelmelerinin nedeni kendilerini muktedire kabul ettirebilmek telaşı, muktedirden “Haddini bil!” azarı yemek endişesidir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.