25 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara-1°C
  • İzmir5°C
  • Berlin8°C

DEMOKRASİDE BENCİLLİKTEN FAZİLETE

Mücahit Bilici-

07 Ağustos 2013 Çarşamba 08:37

Ortadoğu denen İslam coğrafyasında esaretten hürriyete geçiş sancıları yaşanıyor. Kimisinde Türkiye’de olduğu gibi kansız kimisinde ise kanlı da olsa baskı rejimleri yıkılıyor. Bazen demokratik kazanımlara darbe vuran fırtınalarla karşılaşsa da ortada bir hürriyet rüzgârı var. Hareketlilik, esaretten kurtulanlar için bile bir baş dönmesine yol açıyor. Çünkü bir şeyler hâlâ eksik.

Şunu unutuyoruz: serbest kalmakla hür olmak aynı şey değildir.

Kendi kurtuluşumuzu kutluyoruz zafer diye ama komşumuzun kurtuluşu bize çapulculuk gibi geliyor. Aslında ikimize de yansıyan aynı rüzgârın kaosudur. Parça için kaos görünen, bütün için bahar olabilir.

Bir süredir, devletler ölçeğinde Müslüman öznenin sancılı doğuşuna şahitlik ediyoruz. Politik iradesini eline alıyor Müslümanlar. Mısır’da olduğu gibi eline aldığı şey bazen elinden kalleşlikle düşürülebiliyor. Fakat er ya da geç onu tekrar eline alacaktır. Belki şimdi hazırlıksız bir üstlenmenin tamiri için kaderin bekletmesine uğruyordur. Evet, baskı rejimleri bir gün yıkılacaktır. Bu rejim beynelmilel sömürgecilik de olabilir, bir diktatörün kendi halkına baskısı da olabilir, bir çoğunluğun bir azınlığa baskısı da.

Mademki başka ülkeleri de Türkiye’deki siyasi kaygı ve ümitlerin gölgesinde yorumlamaya meraklıyız, bari bunu ilkeler seviyesinde bir örnek üzerinden yapalım.

Birinci Tahrir
’in aksine, ikinci Tahrir’de darbeci helikopterlere selam duran kalabalıklar ne kadar da çirkin göründüler ve ne kadar bencil idiler. Ama aslında birinci Tahrir de bencil bir Tahrir idi. Birinci Tahrir’deki bencillik diktatöre yöneldiği için bize bencillik gibi görünmedi. İkinci Tahrir’deki bencillik ise toplumun sadece bir kısmının kendi menfaati için umumun hakkı olan demokrasiyi ve sonra darbe ile masumların hayatını harcamasıydı. Bencillik bir öncekinde görünmez iken bunda çok çirkin bir şekilde göze battı.

Evet, demokrasi iki aşamalı bir rejimdir. Demokrasi öncelikle bencil olabilenler için sözkonusu olabilen bir rejimdir. Yani temelluk kapasitesine sahip, kendi kendinin sorumluluğunu üstlenebilen çobanların rejimidir, güdülmeye alışmış koyunların değil. Demek ki bencillik olmadan demokrasi mümkün olmaz.

İkinci aşama
sında ise demokrasi bencilliğin terkini gerektirir. Bu da demokrasinin fazilet aşamasıdır. Yani ötekinin hakları (menfaati) ile kendi haklarını (menfaatini) aynı görebilme fazileti zuhur etmeden demokrasi oturmuş olmaz. Başka bir ifadeyle (1) kolektif hürriyet olan demokrasiyi sadece bireysel olarak hürriyeti yaşayabilenler tecrübe edebilir. Ve (2) bireysel olarak serbest kalabilecek kadar “kendi” (ene) olabilenler ancak “öteki”ndeki (hüve) hakiki hürriyeti görüp takdir ile teslim olabilirler.

Bugün İslam dünyasının pek çok yerinde demokrasinin daha ve sadece ilk aşaması yaşanıyor. Laiklerin yarım istibdadının yerini, dindarların yarım demokrasisi aldı. Buna vahşi demokrasi diyelim. Zira, vahşet herkesin kendine özgürlükçü olmasıdır. Herkesin önce kendi canını kurtarmaya çalışması normaldir. Ama birarada hür bir şekilde yaşamaktan başka bir anlamı olmayan demokrasi için yeterli değildir. Bencillik sadece kendi hakkını bilir, fazilet ise başkasını da görür.

İşte bu yüzden bencil baharlar ancak kazip, yalancı baharlardır, uzun sürmezler. Hakiki bahar sadece kendi hürriyetini değil, kendin dışındakilerin de hürriyet ve eşitliğini aynı ciddiyetle savunduğun zaman gelecektir. Müslümanlar da onları bugüne kadar ezegelen laikler kadar bu demokratik medenileşmeye muhtaçtırlar.

(Ramazan bayramınız mübarek olsun. İyda we piroz bê!)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.