DEMOKRASİ VE SANDIK
Etyen Mahçupyan
17 Ekim 2013 Perşembe 03:38
Başbakan'ın kullandığı dil, çoğu zaman Türkiye'nin siyasi gündemini oluşturuyor. Bunun en temel nedeni muhakkak ki muhalefetin siyasi parti ve sivil aktörleriyle, toplumu yakalayan bir entelektüel kapasite ortaya koyamaması.
Söz konusu boşlukta seçmen konsolidasyonu işlevi de Başbakan'a düşüyor ve o da keskin ifadelerde karşılığını bulan bir gündem mühendisliği yürütüyor. Son dönemin en hararetli konularından biri de demokrasi ile sandık arasındaki ilişki oldu. Burada gerçek anlamıyla bir tartışmadan söz etmek pek mümkün değil... Çünkü bir tarafta demokrasinin esas olarak sandıkta belirlendiği tezini işleyen bir siyasetçi, bunun karşısında da sandığın ‘her şey' olmadığını anlatmaya çalışan bazı düşünce insanları vardı. İki tarafın amaçları farklı olunca, gerçek anlamda bir derinleşme de yaşanmadı. Hatta ortada birbirine karşı iki görüş olduğunu söylemek bile pek kolay değildi, çünkü Başbakan'ın da makul bir sohbet ortamında demokrasiyi salt sandığa indirgeyeceğini sanmak epeyce saflık olur. Seçimlerin manipüle edildiği, muhalefetin demokratik kanallar içerisinde örgütlenmesinin engellendiği, vesayetçi bir ortamın yaşandığı durumlarda sandığın bir aldatmaca olduğunu bugünün hükümetine anlatmak herhalde abes olacaktır. Öte yandan bunların olmadığı, hilesiz bir seçim sistematiğinin hakim olduğu durumlarda bile, seçilenlerin sırf bir kez seçilmiş olmaları hasebiyle istedikleri her şeyi yapabileceklerini düşünmek de günümüzün demokrasi anlayışında fazlasıyla ilkel bir tavır ve AKP hükümetinde bu fikri savunan tek bir kişinin varlığı bile düşünülemez.
Kısacası Başbakan'ın yarattığı polemik, bir fikirsel ayrışmaya tercüman olmaktan ziyade, zaten var olan siyasi bir ayrışmanın söylem düzeyinde netleştirilmesiyle ilgiliydi. Gezi günleri sonrasında ve tam da seçimlere giderken, bazılarının ‘demokrasi sadece sandık değildir' önermesi, hükümet tarafından ‘sandık dışında meşruiyet kanalları vardır' iddiası olarak okundu. Bunun sandıksız bir demokrasi hayalini öne çıkardığı düşünüldü ve gerginleşen ortamda siyasi bir karşılığı olduğu fikri ağır bastı. Yoksa, tabii ki demokrasi denen rejim sadece seçimlerden ibaret değil. En azından seçimleri mümkün kılan koşulların var olması lazım ve söz konusu koşullar sandığın bizatihi kendisinden farklı bir unsura tekabül ediyor. Diğer bir deyişle ‘sandık' derken bazı insanların oy kullanmasından öte, herkesin kendi tercihine göre oy kullanabilmesini kastediyoruz. Dolayısıyla aslında sandığın fiziksel varlığına değil, onu meşru bir çerçevede hayata geçiren ortamın varlığına gönderme yapıyoruz. Bu da esas kritik faktörün, seçimlerin yapılmasından ziyade seçimlerin meşru bir zeminde yapılabilir olması olduğunu hatırlatıyor. Nitekim böyle bir meşru zemin olmadığında yapılan seçimi de meşru saymama eğilimi epeyce yaygın. Tabii söz konusu seçimleri kazanmış olanlar böyle düşünmeyebiliyorlar. Onlar kendilerini kazandırmış olan seçimin meşru bir zeminde yaşandığını savunuyorlar. Ama bu savunma bile, o meşru zeminin varlığına ne denli muhtaç olunduğunu ortaya koyuyor. Kimse ‘meşru zemin yoktu ama benim de zaten buna ihtiyacım yok' diyemiyor, çünkü bu durumda seçimlerin varlığının ‘demokrasi' üretmediğinde hemfikir olmayan bulunmuyor.
Dolayısıyla demokrasi açısından ille de olması gereken bir koşul varsa bu, seçimlerin yapılması değil, meşru zeminde yapılabilir olması. Söz konusu meşru zeminin ise ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile oluştuğu açık. Bugün Batılı gözlemcilerin niçin bu özgürlüklere takıntılı olduklarını ve Türkiye'ye bakarken çoğunluğun oyunu almış olan bir hükümetin varlığıyla tatmin olmayıp, belirli özgürlüklerin hangi düzeyde olduğunu irdelemeye çalıştıklarını anlamak pek de zor değil. Çünkü çoğunluğun iktidarının özgürlüklerle ille de bir bağlantısı olmayabiliyor. Yani demokrasi olmayan çoğunluk rejimleri oluşturmak gayet mümkün. Öte yandan meşru zemine, bütün özgürlüklere sahip olmasına karşın hiç seçim yapılmayan bir rejim de tahayyül edebiliriz. Ama buna ‘demokrasi' diyebilir miyiz? Eğer yönetim erkini anlamsızlaştıracak bir insanlık durumundan söz etmiyorsak, en azından seçim olmamasını savunanların çoğunluğu oluşturduğunu görmek isteriz. Bu ise bir seçim yapmayı gerektirir...
Sonuçta eğer demokrasiden bahsediyorsak bir şekilde çoğunluğa dayanmak durumunda kalıyoruz. Evet, ‘demokrasi salt sandık değil'... Ama sandıkla eşdeğer olan bir sınaması da yok. O nedenle bu itirazi söz özgürlüklerin varlığında seçimle gelmiş bir hükümete yöneltildiğinde, bazılarının sandıksız bir rejim hayaline sahip olduklarını düşündürtmesi gayet normal.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.