DEMOKRASİ İNİŞTE Mİ?
Aslı Aydıntaşbaş
26 Mayıs 2014 Pazartesi 09:10
Mısır’da darbeci General Abdülfettah El-Sisi, ülkesindeki enerji açığına karşı her eve enerji tasarrufu ampul yakılmasını emretmiş.
Sisi, her diktatör gibi, Devlet’e, hatta Yüce Devlet’e ve o yüce devletin vatandaşa karşı “severim de döverim de” tavrıyla yaklaşması gerektiğine inanan bir lider. Bireyi değil devleti kutsuyor. Ampul meselesini de şansa bırakmaya niyeti yok. Mısır’da yayınlanan bir röportajda “İnsanların kendi iradelerine bırakmaya niyetim yok” demiş. Yani gerekirse, devlet görevlileri gelip evdeki ampulleri değiştirecek.
Malum, Sisi pek yakında Mısır’da cumhurbaşkanı seçilecek. Televizyonlar, sürekli onun konuşmalarını, reklamlarını, röportajlarını veriyor. Dediklerine göre, fena konuşmacı değilmiş. Yıllar yılı orduda görev yaptığı için, aslında Mısır’ın yönetici elitinden. Seçkinlerden. Ama her lider adayı gibi, o da seçim kampanyasında yıllardır iktidar nimetlerini kullandığını gizliyor, çok mütevazı bir aileden geldiğini, sıradan biri olduğunu, fakirlikten çıktığını anlatıyormuş. Yerseniz.
Ama Mısır halkı yiyor gibi. Daha doğrusu, başka seçenekleri yok.
Bir de tabii şu belagat meselesi var. New York Times’ın Orta Doğu muhabiri David Kirkpatrik, dün Sisi’yi tarif ederken çarpıcı ifadeler kullanmış:
“Bir hatip olarak, karizmatik ve popülist. Sisi, sık sık Mısır halkının ‘nihai irade’ olarak kendisini bu makama getirdiğini anlatıyor. Mısır halkına ‘gözlerimin ışığı’ derken, neredeyse romantik denilebilecek kadar duygusal konuşuyor[...]”
Buraya kadar anlattıklarımdan, Sisi derken aslında üstü kapalı bir Tayyip Erdoğan benzetmesi yaptığımı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Ben “Erdoğan diktatör mü?” tartışmasında, Ak Parti liderinin klasik diktatör tanımına uymadığını düşünenlerdenim. Kuşkusuz ki Erdoğan otoriter eğilimlidir, son yıllarda demokratik gelişimi sekteye uğratmıştır, kendi etrafında bir tek adam rejimi kurmaya çabalamaktadır vs.
Ancak, Erdoğan’a karşı itirazlarımızı sıralarken, onu Hitler, Beşar Esad ya da Sisi gibi sahiden “eli kanlı” despotlarla aynı kefeye koyamayacağımızı düşünüyorum. Ayrıca Erdoğan her sefer il il dolaşıp seçim kazanmak zorunda; onlar değil.
Bunları söylediğimde kızanlar oluyor. Kızmayın çünkü mübalağanın bize faydası yok. Kuşkusuz Türkiye’de her geçen gün büyüyen bir demokrasi açığı olduğu, Erdoğan etrafından şekillenen çoğunlukçu tek adam rejiminin nahoş bir yerlere gittiğini ben de görüyorum.
Ancak, tarihsel olarak Erdoğan’ı Sisi ya da Esad gibi elitist-modernist rejimlerle aynı bağlama oturtmak yanlış.
Eğer ille de bir benzetme gerekiyorsa, Türkiye’nin durumu, Tayland’da Thaksin Shinawatra, Venezuela’da Chavez, Hindistan’da Modi veya Irak’ta Nuri el-Maliki’nin temsil ettiği popülist, otoriter dalgayla açıklanabilir. Bu, dalga ABD’nin geri çekilmesiyle farklı coğrafyalarda yükselişte.
Oysa 20 yıl önce Soğuk savaş bittiğinde, tüm dünyanın kademe kademe açık toplum ve serbest piyasa prensipleri etrafında liberal demokrasilere evrileceği varsayılıyordu.
Olmadı. Rusya-Çin modeli kalkınmacı otoriter model, dünyanın birçok yerinde yükselişte. Ve korkarım bugün asıl krizde olan, demokrasi.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.