22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

DEĞİŞİME VE AŞKA DAİR

Orhan Miroğlu

01 Eylül 2011 Perşembe 12:15

Değişim korkusunu fena tetiklemişim anlaşılan, bana gelen maillerde Kürt okurlar yazdığım yazıların içeriği hakkında tek kelime etmiyorlar, ama Ortadoğu değişirken Kürtler ne yapıyor diye soru soran yazılar yazmama epey kızgınlar. Bazıları da AK Parti ve devlet değişti mi ki, biz değişelim diye soruyorlar. Bu çok enteresan bir görüş tabi. Çünkü bu görüş, değişimi elzem görüyor görmesine, ama şarta bağlıyor: “Önce onlar değişsin, sonra biz değişelim.”

Bana gelen maillerde herhangi bir ipucu yok gerçi, ama ben yine de, değişimin muhatabı olan Kürtler’in, AK Parti’den ve devletten bekledikleri değişimin derecesini merak ediyorum, kişisel tahminim ise şu:

Teritoryal sınırları belirlenmiş, İki uluslu federal bir devlet ve iki uluslu bir anayasayı kabul edecek bir devlet ve hükümet..
Bu olursa, Kürt siyaseti değişecek anlaşılan. Olmazsa, değişim de olmayacak. Bu formülü kabul eden bir parti ve devlet olacaksa, bence PKK’nin de BDP’nin de değişmesi için bir sebep kalmaz. KCK iddianamesi, Kürt hareketinin yönetim sosyolojisini çok iyi anlatıyor. İki uluslu, federal bir statü ve iki uluslu bir anayasa olacaksa, şu an bu “yönetim sosyolojisi” ve modeli bence çok ideal. Şu şartla: Gerilla sayısını arttırmak gerekebilir, çünkü mevcut sayı, bütün şehirlerin öz savunmasına yetmez.

Aşk acısı ve aşka övgü

Antalya Olympos’ta, antik kentin harabeleri arasında dolaşırken rastlaştığımız bir okur sitem etti ve bunca yaşanmışlıktan sonra, benden şimdi yazdıklarımdan daha farklı şeyler yazmamın beklendiğini söyledi. Samimiyetle ve güven duygusuyla söylenmiş bu sözler üstüne epey düşündüm. Mesele de bu değil miydi aslında? Yaşanmış olanların bir daha yaşanmaması, ve bir daha bize acı vermemesi..

Bunu ona anlatamadım.

Aklım o anda içinden geçtiğimiz antik kentin zamana yenik düşmeye başlamış yıkık harabelerindeydi.

Olymposluların inşa ettiği binalardan geriye pek az şey kalmıştı. Ama Olympos Dağı’nın doruklarında yaşayan ölümsüz tanrıların, Olympos’un tanrıçalarıyla yaşadıkları aşkları anlatan hikâyeler anlatılmaya devam ediyordu.

Lafı aşktan açmışken, affınıza sığınarak ikisinin de konusu aşk olan, bir dergi ve bir kitap önerisi yapmak istiyorum.

Dergiden başlayalım. Adı Psikeart. 16. sayısını aşk acısına ayırmış.

Psikeart
’ın aşk acısını konu edinen son sayısı baştan sona kadar okunmayı hak ediyor.

Yazıların tümü tek kelimeyle şahane..

Olympos’a gittiğim günün gecesinde, Yaşar Sökmensüer’in yazısını okudum. En çirkin tanrı Hephaistos’un en güzel tanrıça Aphrodit’le evlenmesinin konu edildiği bu enfes yazıda, tanrı usulü ihanet ve tanrı usulü, ihanete gülüp geçme anlatılıyor.

“Silahların şakırtısının ürküten, bileziklerin şıkırtısının en çıplak kolları gezinen cazibesi en çirkin tanrı olan Hephaistos’u sonunda düşleyemeyeceği bir güzelliğe ulaştırır. Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodit ile evlenir. Ama tanrısal açıdan ‘dengi dengine’ bu durum, aradaki bedensel/tensel uçurumu aşamaz. Hephaistos’un gün boyu geç saatlere kadar atölyede çalışması, Aphrodit’in susuz tenine tuz serper, onu savaş tanrısı Ares’in kollarına sürükler..

Ve bir tanrıça bir tanrıyı başka bir tanrıyla aldatır!

Aşk acısı unutulur mu, bu acı sevgiliyi paylaşmak duygusu olarak yaşanabilir ve hoş görülebilir mi?

Ahmet İnam’ın, “Sevgiliyi Paylaşmak” mektubu
ndaki şu satırlar ve devamını okumak bir fikir verebilir:

“Bir aşk mektubu, karıma yazmışsın. Ne güzel sözler öyle be Remzi Abi! Karımı ne güzel anlatmışsın. Ağladım hüngür hüngür. Çok duygulu bir adammışsın, ince biri.”

Psikeart
’ı , Nicolas Truong’un, ünlü Fransız düşünürü ve romancısı, Alain Badiou ile yaptığı röportajın kitabı olan Aşka Övgü ile aynı zamanda okumalı.

“Aşkı yeniden icat etmeli, besbelli” diyen Arthur Rimbaud ile başlayan kitap, Badiou’nun, aşk üstüne düşüncelerini anlatıyor.

“Aşkın yeniden icat edilmesi, ama aynı zamanda savunulması da gerekiyor, çünkü dört bir yanda tehdit edilmekte” diyor Badiou.

Batı’da yaygın olan tanışma sitelerinin aşkı, pazarlaması yapılan herhangi bir piyasa malına indirgeyen tutumunu eleştiren Badiou, bu şirketleri yorumlarken, aşkın bir güvenlik zırhına ihtiyacı olmadığını savunuyor:

“O reklam kampanyasından birkaç sloganı anımsıyorum.

‘Aşkı rastlantıya bırakmayın’ deniyordu.

Aşka düşmeden âşık olunabilir.

‘Acı çekmeden de pekâlâ âşık olabilirsiniz’ deniyordu. Bu reklam propagandasının aşk konusunda bir güvenlik anlayışından ileri geldiğini düşünüyorum.

Bütün riskleri kapsayan bir aşk sigortası: bu bana biraz da bir ara Amerikan ordusunun yaptığı ‘sıfır ölümlü’ savaş propagandasını anımsatıyor..”

***

Yarın 2 eylül.. 2 Eylül 1993’te DEP Yöneticisi Habib Kılıç Batman’da öldürüldü, ağabeyi Hikmet Kılıç (biz arkadaşları ona Hikmet Hoca deriz) ağır yaralandı. Hikmet Hoca’yla, daha sonra Diyarbakır cezaevinde birlikte kaldık. Dostluğumuz hâlâ bakidir. Habib Kılıç’ın öldürülmesini araştırmak için Batman’a giden heyette bulunan Mardin Milletvekili Mehmet Sincar ve parti yöneticisi Metin Özdemir de bir hafta sonra ve sokak ortasında, güpegündüz öldürüldüler. Geçmişi hatırlamak ve 90’lı yıllarda her gün onlarcası öldürülen bu sivil insanların yasını ve acısını unutmamak gerekiyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.