25 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara-1°C
  • İzmir7°C
  • Berlin11°C

DEĞİŞİM VE MELEZLEŞME

Etyen Mahçupyan

06 Kasım 2013 Çarşamba 08:44

Son on yıllık dönem Türkiye tarihinin en önemli sosyolojik değişimine tanık oldu. 

Cumhuriyet’in ilk on yılı devletin, siyasetin, imajın dönüşümüydü ve kalıcı olabilmesinin bedeli çok acı ödendi. Oysa şu an yaşanan toplumun, ilişkilerin ve zihniyetin dönüşümü. Etkileri de kendiliğinden yayılmaya müsait ve zor kullanılsa bile engellenmesi mümkün olmayacak. AKP bu değişimin ön aşamalarının ürünü olarak ortaya çıktı ve söz konusu dinamiği hızlandırarak neredeyse denetimsiz hale getirdi. Bu durum bugün iktidarı da zorluyor, ama aynı zamanda onu rakipsiz olarak önümüzdeki bir on yılın daha belirleyici siyasi hareketi kılıyor.

Yaşanan değişimin görünen ve ölçülen yüzünde biri maddi diğeri ideolojik iki ‘sıçrama’ oldu. Maddi açıdan bakıldığında Türkiye’de kişi başı milli gelir yükselirken, tarımdan büyük işgücü kayması yaşanmasına rağmen işsizlik kabaca sabit tutuldu ve aynı zamanda gelir dağılımında nispi bir iyileşme sağlandı. Bu üç faktörün birlikteliği maddi yaşam koşullarında standartlaşma ve genişlemeyi, kısacası büyüyen bir orta sınıfı ifade ediyor. Aynı sürede hane halkı harcamasında üç kalem göreceli olarak büyük çıkışlar yaptı. Sağlık, eğitim ve turizm. Laik kesime dahil olduğunu düşüneceğimiz üst-orta sınıf ailelerde sağlık bilinci yükselirken, daha ziyade İslami olarak nitelenebilecek alt-orta sınıfta aileler çocukların eğitimi üzerinden ekonomik ve sosyal bir yükselme imkanı aradılar. Seyahat eğilimi ve daha da önemlisi boş zaman kullanımı ise ‘aile hayatı’ algısının radikal bir biçimde değiştiğinin göstergesiydi.

Daha az farkında olunan ancak saha çalışmalarında açıkça görülen ve sürekli teyit edilen ikinci sıçrama ise zihinlerde yaşandı. Türkiye halkı şaşırtıcı biçimde hızla evrensel diye addedilen normları kabullendi. Bugün insan hakları, özgürlükler, çoğulculuk, hoşgörü gibi birçok kavramla ilgili yapılan araştırmalar, belirgin bir milliyetçi/ulusalcı marjinal azınlığın dışında herkesin ‘doğru olanı’ bildiğini ve savunduğunu gösteriyor. Bu durum Türkiye halkının gerçekten de özgürlükçü veya demokrat olduğuna tabii ki ima etmiyor. Ancak kendi tutumunun yanlış olduğunu anlayacak ve onu eleştirecek bir noktaya doğru evrilmiş olduğunun da işaretini veriyor. Bu iki değişiklik Türkiye’nin evrensel standartlara tutunarak küresel dünyaya entegre olma iradesini yansıtıyor. Ama ‘toplum’ olma, yani cemaatçiliği aşma konusunda fazla bir şey söylemiyor. Bütün bu değişikliğe rağmen ülke kimliksel parçalanmışlığını sürdürebilir, siyasi ve sosyal kutuplaşmaya saplanabilir. Ama öyle olmuyor… Aksine bu topraklarda ilk kez cemaat yapılarının kırılmasına, esnemesine, gevşemesine tanık oluyoruz. Bunu siyasette görmek şimdilik mümkün değil. Ama sosyoloji bize çok farklı bir hikaye anlatıyor.

Tarihsel açıdan son on yılın en radikal etkisi, birçok niteliksel çalışmanın farkına vardığı üzere, bir melezleşmenin ortaya çıkmasıdır. Bunun biri maddi diğeri ideolojik olarak adlandırılabilecek iki ayağı var. Maddi tarafı laik ve İslami kesimlerde gündelik zaman ve ürün kullanımı açısından belirgin bir benzeşmenin yaşanmasıdır. Kullanılan mobilyalar ve elektronik cihazlardan çocukların spor ve müzik derslerine aileler artık ortak kaygılarla hareket ediyorlar ve birbirlerinden öğreniyorlar. Boş zaman kullanımı sürtüşmelere olduğu kadar kaynaşmalara da neden olabiliyor. Henüz on beş yıl önce her iki kesim de kendi korunaklı sitelerinde oturma hevesindeyken, bugün gelir seviyesinin ve gündelik hayat imkanlarının belirlediği ortak alanlara kaymaktalar.

Melezleşmenin ideolojik yanı ise zihinlerde yaşanıyor. İslami kesimden çeşitli insanların içki konusunda daha ‘liberal’ davrandıkları, kızlarının kılık kıyafetlerine ‘razı’ geldikleri, dindarlığı kendi iç dünyalarında yaşanan hayata adapte ettikleri gözlemleniyor. Laik kesimde ise dinle tanışma, kendince kendine inanç alanında bir yer açma eğilimi yaşanıyor. Dinle ilgisi olmayan insanlar ‘bu yıl Ramazan’da’ birkaç gün oruç tutmaya karar verebiliyorlar. Eskiden laik ailelerde ateistlerle ilgisizler, dindar ailelerde ise sofularla mütedeyyinler yaşardı. Artık herhangi bir ailede dinsizle dindar birlikte olabiliyor ve sorun çıkmıyor.

Bu beklenmedik gelişmenin esas ürününün yeni nesil olduğu açık. Nitekim bugün melezleşmiş ailelere doğmuş ve 15-20 yaş aralığına gelmiş bir genç grubu var. Bunlar melezliği doğrudan kendi kimlikleri olarak taşıyan, çoğulculuğa ve özgürlükçü bakışa doğal olarak uyum gösteren ve bunu talep eden bir grup. Türkiye’nin geleceği açısından en belirleyici ‘yeni’ bu olacak ve söz konusu ‘yeniyi’ taşıyan parti tabii ki yönetecek…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.