DAVUTOĞLU’NUN İNFİLAK EDEREK DAĞILMASI
Kadri Gürsel
08 Temmuz 2012 Pazar 08:15
Sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Suriye Halkının Dostları” toplantısına katılmak üzere kendisini Paris’e götüren uçakta “adeta patlamış”.
“Patlamak” ifadesini tırnak içinde kullandım çünkü bana değil, Paris uçağında ağırladığı gazetecilerden Aslı Aydıntaşbaş’a ait.
Geçen cuma Milliyet’teki köşesinde yazdı: “(Bazı solcu, liberal ve hatta İslamcı aydınların) Baas zulmünü eleştirmek yerine eleştiri oklarını hükümete yöneltmesinden bunalan Davutoğlu, bir de üstüne Cumhuriyet gazetesinin Beşar Esad‘la günlerdir süren röportajı gelince, uçakta adeta patladı”.
Yazıyı okuyunca Davutoğlu’nun kontrolsüz patlayarak entelektüel tutarlılığını nasıl yitirdiğini görüyorsunuz.
Sayın Bakan, kendisini tenkit edenlerin, insanlık onuru ve özgürlük gibi evrensel ilkeleri savunmadığını iddia edebilmiş.
Suriye’de 27 işkence merkezi ve 20 bin ölü olduğundan bahisle, “Bu tabloda hükümetin Suriye karşıtı tutumunu tenkit ediyorsunuz. Bu nasıl liberallik, bu nasıl solculuk? Ben kendi adıma rahat uyuyorum. Siz rahat uyuyor musunuz?” diye sormuş.
Davutoğlu, Türk Phantom’unun düşürülmesi olayında hükümeti tarafından verilen bilgilere güvenmeyip bunları sorgulayanları “vatanperver olmamakla” suçlamış.
Ve Cumhuriyet’in Beşar Esad röportajı...
Aslı Aydıntaşbaş’ın izlenimine göre, “Dışişleri’ndeki genel hava, röportajın Esad’a propaganda platformu sağladığı, zor soruların sorulmadığı yolunda” imiş.
İlahi Dışişleri! Zor sorular sorulmamış öyle mi?
Dışişleri’nin sözde havasını koşullandıranlar, Aslı Aydıntaşbaş’ın bu yazısını yazdığı perşembe günü, Cumhuriyet’te yayımlanan röportajın üçüncü bölümünde Utku Çakırözer’in Esad’a sorduğu şu üç soruya mesela, “kolay” diyebilirler mi?
Alıntılıyorum:
“Geçen yıl ilk demokrasi protestolarını silahla bastırdığınız için pişman mısınız?”
“Söylediğiniz gibi isyancılarla savaşıyorsanız bunca masum sivil ve çocuk ölümünü nasıl izah ediyorsunuz? Bu tabloda sizin hiç mi sorumluluğunuz yok?”
“Çocuklarınız, özellikle de 10 yaşında büyük olan, internette ülkede olanları görüyordur. Onlara ne anlatıyorsunuz ölen çocuk görüntüleriyle ilgili?”
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun.
Bir profesyonel gazeteci, o zalime bundan daha zor sorular soramaz. Çünkü daha zoru, gazeteci sorusu olmaktan çıkar, militanca bir muhtevaya bürünür.
İhtimal, Dışişleri’ne hâkim olan yeni muhafazakâr siyasi kültürün beklentisi, gazetecilerin kendi militanları ve arzuhalcileri olarak iş görmesidir.
Buna mukabil Çakırözer’in Esad’a yönelttiği soruların tamamı gayet zor, profesyonelce iyi çalışılmış ve isabetlidir. Meslekte 25 yılı geride bırakmış bir gazeteci olarak temin ederim.
Çakırözer’in Esad röportajı Türk kamuoyuna Ankara ve Şam’ın söylemleri ya da propagandaları arasında bir mukayese yaparak özgürce görüş oluşturma imkânı verdiği için çok değerlidir.
Hele bir de Sayın Bakan’ın basın özgürlüğü alanında Suriye ile Türkiye’yi kıyaslaması kendisi için şanssızlık olmuştur. Türkiye’deki basın özgürlüğü ancak gelişmiş demokrasilerle kıyaslanabilir ki, o zaman kara bir tablo çıkar ortaya.
Misal, Çakırözer’in Esad’a yönelttiği aynı zorluk derecesinde olan farklı içerikli sorular, bugünün Türkiye’sinde Başbakan Erdoğan’a sorulamıyor.
Bakın, Suriye’deki korkunç kıyım ve işkenceleri telin etmek, Baas rejiminin son bulmasını istemek başkadır...
Ankara hükümetinin Suriye politikalarını desteklemek başka... Birincisi, ikincisinin mantıki sonucu olamaz.
Kendi adıma, Ankara hükümetini ve Davutoğlu’nu Suriye’deki rejime karşı çıktığı için eleştirmiyorum; çünkü ben de bu rejimi istemiyorum.
AKP hükümeti, kendi neo-İslamist iç ve dış politikası icabınca, demokratik meşruiyeti hiçbir zaman olmamış bu baskı rejimiyle haddinden fazla yakınlaşıp, onunla neredeyse “stratejik ortak” resmi verirken de eleştirdim bu dengesizliği...
Şimdi ise Davutoğlu’nun Suriye politikasını, ideolojik, mezhepçi, aşırılıkla malul, tutarsız ve ülkemiz açısından ölçüsüz riskli bulduğum için yine eleştiriyorum.
İfrattaydılar, şimdi tefrite varmışlardır.
Ve Sayın Davutoğlu “rahat uyuyorum” diyor; ben ise şaşıyorum.
Kendisi Sudan’daki, hakkında uluslararası tutuklama kararı bulunan gayrimeşru ve soykırımcı El Beşir rejimiyle geniş içerikli bir askeri işbirliği anlaşmasını geçen günlerde TBMM’ye getirmiş bir hükümetin Dışişleri Bakanı.
Bu mu insanlık onuru ve özgürlüğü savunmak?
Sudan’daki kanlı rejimle askeri işbirliği, Suriye’deki kanlı rejimle savaş riskini içeren askeri kutuplaşma... Bir standardınız yok mu?
Bölgesine özgürlükçü demokrasi, İnsan Hakları, çoğulculuk, laiklik, kadın-erkek eşitliği gibi modern dünyanın referans değerlerini ölçü alarak yaklaşan bir dış politika bu tutarsızlıklara sürüklenmezdi.
Bahreyn ve Yemen’deki katliamlar söz konusu olduğunda kendilerini bir kerecik ses vermekten alıkoyan nedir? Öldürülenlerin Şii olması mı?
Davutoğlu’nun ülkemizi büyük badirelere sürükleme riskini gittikçe büyüten dış politikasını eleştirenleri, “vatanperver olmamakla” suçlaması büyük haksızlıktır, vicdansızlıktır.
Sorun “vatan”ın kimliği üzerindeki anlaşmazlıktan kaynaklanıyor.
Özgürlükçü, demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve laik bir vatanın perveri olunca ne rahat uyumak mümkün, ne de Davutoğlu dış politikasının peşine takılmak.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.