DAVUTOĞLU: EL NUSRA ORADAKİ BATAKLIĞIN SONUÇLARINDAN BİRİ
Amberin Zaman
26 Mayıs 2013 Pazar 08:33
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu önceki gün İstanbul’da bir grup gazeteciyle buluşmasında hükümetin Suriye politikasına yöneltilen eleştirilere yanıt verdi. Amman’dan sabaha karşı dönen Davutoğlu uykusuz ama yine de zindeydi. Brifinge esprili bir giriş yaparak, eve girerken sarhoş olduğunu itiraf eden bir vatandaşın kadın doğum doktoru olan hanımını cep telefonundan yanlışlıkla aradığını anlatarak , başladı. Davutoğlu rahmetli Mehmet Ali Birand’ı ve şu sıralar Kandil’de bulunan Hasan Cemal’i de şefkatle andı. Bakan iki buçuk saat süren görüşme boyunca sürekli savunma pozisyonundaydı. Hoca değil tez savunan doktora öğrencisi gibiydi adeta.
Türkiye’nin başından beri siyasi çözüm için uğraştığını belirten Davutoğlu Türkiye’nin muhaliflere silah akışında ana üs hâline geldiğine ve Türkiye’nin de silah ve eğitim verdiğine dair iddiaları ise yanıtsız bırakmayı tercih etti.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Washington ziyaretinde Ankara’nın ABD çizgisine kaydığına yönelik yorumlara karşı “Senkronizasyon sağladık” ifadesini kullandı aynı zamanda. “Senkronizasyonun” en somut yansıması ise Türkiye’nin de artık resmen ilan etmese de El Nusra Cephesi’nin terör örgütü olduğunu kabul ediyor olması. Buna karşın Davutoğlu ABD’nin Suriye politikasını eleştirmekten geri kalmadı. Obama yönetiminin Esad’ı gayrımeşru ilan etmekte aceleci davrandığını ima eden Davutoğlu akabinde yaptığı “zikzaklı” açıklamalarla ABD’nin Esad’a manevra alanı açtığını savundu. Ayrıca son süreçte Hizbullah güçlerinin fiili olarak Suriye ordusunun yanında savaşıyor olmasının medyada yeterince yer almamasından yakındı.
Türkiye’nin başından beri , Suriye’de siyasi çözüm için ilk ve en çok uğraşan tarafın Türkiye olduğunu defalarca vurgularken Beşar Esad ile 21 ay önce yaptığı son görüşmenin perde arkasına dair ilginç detaylar verdi.
Siyasi sürecin önünü aç seçimde seni destekleriz
“Siyasi çözümü ilk deneyen biziz. 10 ay uğraştık. Son gidişimde (8 Ağustos 2011) büyük risk alarak gittim. O fotoğraf karesini hatırlarsanız yüzüne bakmadan konuştum. Çünkü oraya gittiğim saatlerde Humus’ta, Hama’da Sayın Başbakan’ın ve benim aleyhime sloganlar atılıyordu. O son görüşmede halkın sesine kulak vermesi ve 8. Madde’yi değiştirmesi gerektiğini anlattım. Heyetteki diğer kişileri dışarı çıkarttıktan sonra başbaşa geçirdiğimiz üç saatte, ‘Seçimde size destek vereceğiz, yeter ki askeri çek siyasi sürecin önünü aç’ dedim. Reformları içeren 14 maddelik metni hemen bir hafta sonra açıklasın istedim. İki hafta sonra açıklamaya söz verdi. Mutabık kalınca ben o zamanki Şam Büyükelçimiz Ömer Önhon’u çağırdım. O da yardımcısı Buteyna Şaban’ı. İkisine 14 maddeyi yazdırdık. O metin devletin arşivindedir.”
Başbakan ‘en kötü plastik mermi kullan’ dedi
“Benim o gidişimden sonra Başbakan Erdoğan Esad’a son telefon görüşmesinde ‘Ramazan günü bırak halk sokağa çıksın, en kötü plastik mermi kullan’ dedi. Bu uyarılarımızın hiçbirini dinlemedi. Sanki biz bunları hiç yapmamış, en baştan Suriye muhalefetini desteklemişiz gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Benim Suriye muhalefeti ile ilk görüşme tarihim 10 Ekim 2011. Esad rejimi krizde dördüncü aşama olan hava operasyonlarını arttırdığından beri bizim de muhalefete desteğimiz arttı. Muhalefetin silahlanması diye konuşulan daha çok Suriye ordusundaki askerlerin silahlarının alınması.”
Öngöremediğim şey Esad’ın ne kadar gaddarlaşabileceği
“Öngöremediğim tek şey şu; ben açıkçası Beşar Esad’ın bu kadar gaddarlaşabileceğini, barbarlaşabileceğini düşünmemiştim. İnsani noktalarda durdurabileceğimiz kanaatini hep taşıdım. Kendi halkına karşı Scud, kimyasal silah kullanacak noktaya gitmeden durdurulabilir diye düşünmüştüm. General Tlas’a şunu söyledim: ‘Beşar’ın problemi annesinin yaşıyor olması. Annesi ona babasını hatırlatıyor. ‘Ben olsam Hama gibi yapar bastırırdım’ diyen bir hayalet adeta.’ Tlas da bu yorumuma katıldı, ‘Aynen öyle. Her akşam aile meclisi toplanır’ dedi.”
Özal’ın Cezayir için dilediği özrü dilemek zorunda kalırız
“Esad’ın kalacağına dair oyun kurmak baştan kaybetmek olurdu. Biz o oyunu kurmadık. Oyun daha bitmedi. Ya nötr kalacaktınız ya da o sürecin dinamik aktörleri içinde yer alacaktınız. Bu politika bir zorunluluktur, iyiler arasında bir tercih değildir. Ben bu ülkenin sicilinde zalimlere karşı pozisyon almamayı ahlaki bir sorun olarak görüyorum. Biz başından beri hep mazlumların yanında olduk, bunu yapmaya da devam edeceğiz. Bunu yapmazsanız ileride birileri gelir rahmetli Özal’ın Cezayir’den özür dilediği gibi özür diler.”
AB muhaliflere silah ambargosunu kaldırıyor
“Bizim açımızdan Cenevre-2’nin başarılı olma kriteri Türkiye’deki bütün mültecilerin heybelerini alıp ülkelerine dönmeleridir. Hafta içinde çıkan Amman Bildirisi, 11 ülkenin pozisyonlarının tam anlamıyla konsolide olmasıdır. Tam bir mutabakattır, biz Cenevre’ye bu mutabakatla geliyoruz demektir. Pazartesi günü AB Dışişleri Bakanları toplanacak ve yüzde 90 muhalefete dönük silah ambargosu kalkacak. Ben de o günkü toplantının akşam yemeğine katılacağım.”
El Nusra’yı El Kaide gibi görüyoruz
“Washington görüşmesi bu konudaki pozisyonların netleşmesi açısından önemli olmuştur. Biz onlara hep söyledik; El Nusra oradaki bataklığın bir sonucu. Ama devamlı ondan bahsetmek büyütme etkisi yapıyor. Başta 500-600 kişilik kontrol edilebilecek bir grupken bugün 5000- 6000 kişi oldular. Yani terör örgütü ilan etmeleri faydadan çok zarar getirdi. Yoksa biz El Nusra’yı El Kaide’yi nasıl görüyorsak öyle görürüz.”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.