22 Aralık 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır0°C
  • Ankara4°C
  • İzmir10°C
  • Berlin6°C

DARBE GİRİŞİMİ SONRASI TÜRKİYE'NİN ANLAŞTIĞI LOBİ KURULUŞU

Aslı Aydıntaşbaş

07 Ağustos 2016 Pazar 12:00

15 Temmuz darbe girişimi sonrası Ankara’nın Gülen cemaati ve devlet içindeki yapılanmasına yönelik ülke genelinde başlattığı geniş çaplı muharebenin ikinci ayağı, yurtdışında yaşanacak.

Tevkifatların geniş tutulması ve darbecilerle birlikte hareketin açık-kapalı tüm unsurlarına yönelmesi, Gülen cemaatinin bundan sonra Türkiye’de kolay nefes alamayacağını gösteriyor.

Bu yüzden asıl mücadele alanı, Batı kamuoyunda olacak. Gülen hareketi binin üzerinde okuluyla dünya çapında bir örgütlenmeye sahip. Ancak en önemli ayağı, Fethullah Gülen’in de yaşadığı ABD. Bu yüzden ABD nezdindeki yasal “iade” işlemlerinin yanında, Ankara’nın Amerikan kamuoyunu da kazanmak için bir dizi girişim başlattığını görüyoruz.

Darbenin hemen sonrasında Türkiye, APCO isimli halkla ilişkiler şirketi ile anlaştı. ABD’de yabancı bir ülke için hizmet veren halkla ilişkiler ve lobi şirketleri, bunu beyan etmek zorunda. Bu yüzden Ankara’nın APCO’ya darbe sonrası gelen 2 haftada “kriz yönetimi” için 74 bin dolar ödediğini biliyoruz. Tahminim, Cumhurbaşkanı’nın dünya basınına art arda verdiği röportajlar da bu çalışmanın bir sonucu. Ama asıl hedef, Amerikan kamuoyunda Gülen hareketinin oluşturduğu tehdide yönelik bilinç arttırmak ve çeşitli makalelerle 15 Temmuz’u anlatmak.

Bunun yanında Ankara son bir küsur yıldır Gülen’e yönelik ABD içindeki hukuk mücadelesini Amsterdam & Partners isimli hukuk firması üzerinden yürütüyor. Bu firmanın faaliyetleri arasında sadece Gülen’i iade talebi değil, ABD’de sayıca hayli fazla olan cemaat okullarıyla ilgili hukuki süreçler var.

Ankara’nın istediği, başta Teksas olmak üzere ABD’nin farklı yerlerine yayılan ve çoğunluğu “vakıf okulu” statüsünde olan Gülen bağlantılı okulların FBI tarafından mercek altına alınması. Gülen’i bu okullar üzerinden yakalamak istiyor.

Ankara açısından buradaki zorluk, okulların ABD yasalarına göre kurulmuş ve “vakıf okulu” statüsü kazanmış yasal kurumlar oluşu. Ve de genelde Amerikan sisteminin her türlü dini, cemaatsel ya da etnik oluşumlara toleranslı oluşu.

Geçmişte Teksas Harmony gibi cemaat okulları FBI soruşturması geçirdi fakat Amerikan hükümeti bu okullarda “himmet” ve “şeffaf olmayan karar verme süreçleri” dışında büyük bir illegalite bulmadı. Cemaat de bu konularda uyarıldı.

Okulların Amerikalıların da içinde olduğu yönetim kurulları var. Türkiye’nin anlatmaya çalıştığı (ki FBI’nın da geçmiş bulguları bu yönde) asıl karar verici organların yönetim kurulları değil “merkezi bir Gülen sistemi” olduğu ve atamaların “liyakat” değil farklı örgütsel saiklerle yapıldığı.

Kapalı kapılar ardında Ankara ABD’li yetkililere, Gülen’in iade sürecinin Amerikan yargı sistemi nedeniyle zora girmesi durumunda, okullar üzerinden bir FBI soruşturmasının gündemde tutulmasını teklif ediyor. (Yani Al Capone modeli. Nihayetinde Al Capone, mafya ilişkilerinden değil vergi denetimi yüzünden yakalanmıştı.)

Ancak ABD’de okullar dışında birçok derneği olan Gülen hareketi de boş durmuyor. Geçmişte Washington ve Brüksel’de lobi çalışmaları için ABD’nin en büyük halkla ilişkiler şirketleri arasında olan Burson Marstellar’ı tutmuştu. Bildiğim kadarıyla bu ilişki devam ediyor. Bu anlamda Bush döneminin Beyaz Saray sözcülerinden Karen Hughes’un da bir süre Teksas’taki Harmony okullarının iletişim kampanyasını götürdüğünü biliyoruz. (Hughes’un hâlâ bu konuda çalışıp çalışmadığı konusunda bilgi sahibi değilim.)

Bir de işin lobi ayağı var. Kongre nezdinde lobi faaliyetlerini ancak “lobici” diye lisans almış şirketler yapıyor. Ankara uzun zamandır Gephardt lobi grubuyla çalışıyor. Yıllık lobi faaliyetlerinin faturası, alt yükleyicilere ödenen ücretler dahil, 1.7 milyon dolar. (Washington standartlarında çok yüksek değil.)

Gülenciler ise yakın zaman önce Demokrat Parti’nin ağır toplarından (ve Bill Clinton’ın eski özel kalemi) John Podesta’nın kurucusu olduğu lobi şirketi Podesta Group ile anlaştı. Şirketin şimdiki yöneticisi, Podesta’nın kardeşi Tony Podesta. John Podesta ise Hillary Clinton’ın seçim kampanyasını yürütüyor. Ne kadara anlaştığı konusunda henüz bir bilgi yok.

Bütün bunlardan yola çıkarak söyleyebileceğimiz 2 somut gerçek var: Bir, bundan sonra asıl mücadele Washington’da yaşanacak. İki, Amerika son derece karmaşık dengeleri olan bir yer...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.