28 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır-1°C
  • Ankara1°C
  • İzmir9°C
  • Berlin7°C

DARBE

Murat Belge

09 Temmuz 2013 Salı 08:40

Gene bir tuhaf “terminoloji” tartışması çıkıyor galiba: Mısır’da olana ne diyeceğiz?

Müslümanlık karşısında hep şaşkın kalan Batı, anlaşılıyor ki, Mursi’nin İslâmcı yönetiminin devrilmesinden çok da gocunmuş değil. Dün Beyaz Ev’den de açıklama gelmiş: “biz taraf tutmuyoruz” anlamında bir tutum açıklaması.

Oysa, “Bu olan neydi?” diye uzun uzun kafa yoracak bir şey yok. Olan bu şeye “darbe” derler. “Darbe” denen şeyin de, sözlükte, olumlu bir tanımı olmaması gerekir.

Mısır’da olanları tartışmak için, tartışmaya başlamak için, “bismillah” der gibi, söze bunları söyleyerek girmek gerekir.

Ama, tabii, girdikten sonra söylenecekler de var.

Mısır’da, ilk kıpırtılar başlayalı beri, son temsilcisi Mubarek olan ancien régime’e karşı muhalefetin iki başlı olduğu anlaşılmıştı. Birini özetlemek daha kolaydı, çünkü daha homojendi. İslâmi niteliği ağır basıyordu, içinde İhvan’ın belirleyici bir konumu olduğu görülüyordu. Öbürü ise daha heterojendi: genel olarak daha batı tipi bir rejime, o tür demokrasiye özlem duydukları anlaşılıyordu; aralarında gayrı Müslimler vardı vb.

İş seçim aşamasına varınca, bu iki grubun yarışmasının, atletizmde “göğüs farkı” benzeri sözlerle anlatılan bir yarış ve kazanış sınıfına girdiği anlaşıldı.

Ama seçimin kazanını Mursi, böyle göğüs farkıyla kazanmış biri gibi davranmadı. Şüphesiz bu önerme sonsuza kadar da tartışılabilir; onun için, en azından öyle algılandığını söyleyeyim. Ancak, sözkonusu seçim sonuçlarına, sayılara, oranlara baktığımızda, Mursi’nin karşısındaki muhalefetin bir hayli kitlesel olduğunu görüyoruz. Olaya “darbe” demekten kaçınanların yaslandığı başlıca dayanak bu.

Önceki bir iki yazımda belirttiğim gibi, dünya tarihinin şu aşamasında, birtakım etkenlerden dolayı Türkiye’de Mısır’ı tartışmak, Türkiye’nin kendisini tartışmakla nerdeyse eşanlı. Bu çerçevede, üç beş gün önce burada da yaşadığımız gibi, etkin muhalefet, sandıkta belirlenen sayısal çoğunluğun geçersiz sayılmasına yol açmamalıdır. “Gezi” adıyla anmaya başladığımız protesto hareketini, daha doğrusu ona hepimizin bildiği karakteri kazandıran kesimin (“doksan kuşağı” vb.) oynadığı rolü sonuna kadar onaylıyor ve destekliyorum. Buna karşılık hükümetin ve özellikle Başbakan’ın takınmayı tercih ettiği tavrı da temelinden yanlış ve ayrıca çok sakıncalı buluyorum.

Ama bu böyledir diye Türkiye’de bir darbenin meşru zemininin doğduğunu söyleyemem. Yanlış davranan bir siyasî partiyle, siyasî iktidarla mücadele etmenin siyasî yolları vardır (Gezi eylemleri de zaten tam budur). Darbe böyle bir şey değildir.

Mısır’da ordu 1950’lerden beri iktidarda; dolayısıyla, bugün Mısır’da olan her şeyde ordunun sorumluluğu var. Sonucun parlak olmadığı da belli (bunlar hepsi Türkiye için de geçerli). Sonra da bu parlak siciliyle ordu müdahale edip “vatanı kurtarıyor”!

Bu “vatan kurtarma” eylemi Mısır’ın demokratik bir siyasî kültür oluşturma çabasını, girişimini, yıllarca ve yıllarca sekteye uğratmış olabilir. Tarihin nasıl, hangi yollardan geçerek ilerleyeceğini önceden bilmek, imkânsız gibi bir şey. Tersi de olabilir, bakarsınız kısaltabilir de.

Ama “kısaltması”, kitlelerin demokrasi hattında kenetlenmesiyle olacak bir şeydir. Bu da, darbe yapan orduyu alkışlamakla olmaz.

Mursi’ye muhalefet edenler, hiç değilse onların anlamlı nicelikte bir kesimi, bu darbeden sonra, “Bizim istediğimiz bu değil. Biz, siz darbe yapın diye inmedik sokağa” diyebilselerdi, o “kısaltma” daha kolay olurdu.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.