DAHA ÇOK YOLUMUZ VARKEN...
Gençay Gürsoy
17 Mayıs 2013 Cuma 08:45
Barış sürecinin en netameli aşaması şu ana kadar kayda değer bir engele takılmadan ilerliyor. Başlangıçta PKK gerillalarının sınır dışına çekilmesini güvenceye alma endişesiyle önerilen formüllerin hiçbiri yerine getirilmediği halde, işlemin şimdilik bir sakarlık çıkmadan ilerlemeye devam etmesi sürecin bundan sonraki aşamaları için de cesaret vericidir. Bunu söylerken kuşkusuz Reyhanlı’da yaşanan insanlık dışı katliamı görmezden gelmiyorum. Aksine kalıcı barışa ulaşmak için daha çok yolumuz varken, izlenen Suriye politikasından kaynaklanan risklerin, barış ve demokrasi sürecini daha şimdiden tehdit etmeye başladığının altını çizmek istiyorum.
Tehlike sinyalleri
Hükümetin izlediği Suriye politikasının bu tür saldırıları davet edebileceği konusundaki uyarılar sadece muhalefet cephesinden değil, bölge dinamiklerini yakından bilen ve izleyen çeşitli tarafsız çevrelerce de birçok kez dile getirildi. Bu uyarılar yapılırken bir taraftan da Türkiye’yi hedef alan terör eylemlerinin ilk işaretleri birbiri ardı sıra görülmeye başlanmıştı. Mahiyeti hala açıklanmayan uçak düşürülmesi olayını, sınır kasabalarına düşen “faili meçhul” top mermileri, bomba yüklü bir aracın Cilvegözu sınır kapısında uzaktan kumanda ile patlatılarak 14 kişinin ölümüne yol açan eylem izledi.
Bölgedeki sınır kapıları yolgeçen hanına dönmüş, Hatay ve Reyhanlı başta olmak üzere çok sayıda sığınmacının kent içinde yaşadığı yerleşim yerlerinde çeşitli nedenlerle ortaya çıkan gerilimler alarm vermeye başlamıştı. Türkiye’nin desteklediği “Hür Suriye Ordusu”nun bileşenlerinden Selefilerin, El Nusra’nın Kaide bağlantılı cihadcıların sınır bölgelerinde cirit attıkları söyleniyordu. Ancak bütün bu tehlike sinyallerinin ve uyarıların, Suriye politikasının kilit taşı Başbakan R.T.Erdoğan üzerinde ya hiçbir etkisi olmadı ya da olduysa ters yönde etkisi oldu. Esasen Türkiye, Suriye’nin iç savaşına o derece müdahil olmuştu ki, bundan geri dönmek de artık kolay değildi.
Reyhanlı ve ötesi
Esad rejiminin uzun süre ayakta kalamayacağı varsayımına dayanan bu politika çıkmaz sokaklara girip sıkıştıkça Başbakan’ın öfkesi daha da kabarıyor, rejimin devrilmesini neredeyse Esad’a yönelik bir kişisel husumet sorunu haline getiriyor, böylece uluslararası siyaset literatürüne bir katkı olarak, etkisi henüz kanıtlanmamış “beddua” unsurunu da kazandırıyordu: “Ey Beşar Esed vallahi bunun hesabını vereceksin. Başkalarına göstermediğin cesareti, ağzında emzik olan kundaktaki bebeğe göstermenin bedelini çok ama çok ağır ödeyeceksin. O çocukların arşı inleten figanı inşallah Rabbimin ‘Muntakim’ sıfatı mucibince, ‘Kahhar’ sıfatı mucibince senin üzerine kutlu bir intikam olarak inecektir. Allah izin verirse bu caninin, bu katilin dünyada hesaba çekildiğini görecek ve bundan dolayı da hamd edeceğiz.” (05/05-2013, www.akşam.com.tr)
Aynı günlerde yaşanan Banyas katlimı üzerine, Başbakan R.T.Erdoğan bu kez de Alevi inancına sahip olanların acısını araçsallaştırarak Esad’a yükleniyordu: “Banyas’taki manzara Kerbela’daki kadar acıdır. Katiller en az Yezit kadar zalimdir. Hasan’a Hüseyin’e ölümü layık görenleri Yezit ilan edenler burada onların izinden gidenleri niçin Yezit ilan etmiyorlar?” (07/05-2013, Aktif Haber)
Sonunda göz göre göre, işaretlerini vere vere yaklaşan facia Reyhanlı’da başımıza geldi.
Resmi rakamlara göre 51, söylentilere bakılırsa yüzün hayli üstünde ölü, bir o kadar yaralı, savaş alanına dönmüş bir kent ve yaşamakta oldukları ağır travmanın, gelecek endişelerinin etkisi ile öfke krizleri geçiren bölge halkı. Ve bu kaotik kitlesel duygu durumunun yol açtığı, sığınmacılara yönelik saldırgan davranışlar. Hükümet, Başbakan R.T.Erdoğan ve Dışişleri Bakanı, kaybedilen bunca masum insanı; “çetelerlerle mücadele ediyorum” derken kendi halkına karşı, pervasız ve acımasız bir şiddeti reva gören, uluslararası terör faaliyetlerinde çok ağır suçlamalarla dolu bir sicile sahip Suriye rejimi ile başlatmış oldukları, yanlış hesaplara dayanan örtülü savaşın bir yan ürünü gibi mi görüyorlar, bilmiyoruz. Roboski halkına bir devlet özrünü çok görenlerin, katliam kurbanlarının ailelerine tazminat ödeyerek helalleşmek istemeleri gibi, Reyhanlı’da ölenlerin ailelerine şehit maaşı bağlayarak ödeşmeyi mi düşünüyorlar, onu da bilmiyoruz.
Türkiye ne yapacak?
Şu ana kadarki gelişmeler, Reyhanlı Katliamı konusunda devletin istihbarat ve/veya icra organlarının henüz açığa çıkmayan çok ciddi ihmalleri olduğunu gösteriyor. Başbakanın ABD ziyareti öncesinde alelacele soruşturma açtırması, eğer ortalığı yatıştırmak üzere zaman kazanmayı amaçlamıyorsa, ihmal iddialarının gerçeği yansıttığına işaret etmektedir. Sonuçta bu kurumlardan hangisi suçlanırsa suçlansın, ihmaller konusunda hangi önlemler alınırsa alınsın, bölgedeki gelişmeleri yakından izleyenler için Türkiye’nin Suriye politikası, iç savaşa alenen taraf olarak sürdüğü müddetçe, “kalbura dönmüş” 900 km’lik sınır boyunca, bu tür olaylarla karşılaşmamız kaçınılmazdır. Kaldı ki sınır teknik olanaklar kullanılarak korunaklı hale getirilse bile, kentlere yönelik organize terör eylemlerinin kolay kolay önlenemediğini çeşitli dünya ve bölge örneklerinden biliyoruz.
Bu saatten sonra Türkiye’nin Suriye politikası şiddet ve çatışma ekseninden uzaklaştırılabilir mi? Bu uzaklaşma, bu kez “Özgür Suriye Ordusu”nun ve onun içindeki fanatik grupların husumetine hedef olmadan başarılabilir mi, bilmiyoruz. Suriye sorununu diplomatik müzakerelerle çözmeye çalışmak üzere Cenevre’de yapılması düşünülen koferans konusunda ABD ve Rusya arasında varılan gevşek mütabakat, şimdiki halde tek umut kapısı gibi görünüyor. Ancak Suriye muhalefeti bu konferansa katılmayı kabul eder mi? Rusya’nın talebi doğrultusunda ABD Suriye muhalefetini buna ikna edebilir mi, bu da belli değil.
Reyhanlı Katliamı’nı, beklenenden daha soğukkanlı karşılayan ve saldırının Türkiye’yi Suriye batağına çekmeye çalıştığını ifade eden Başbakan, bir taraftan “Bu tuzağa düşmeyeceğiz” derken, bir taraftan da Suriye politikasını eleştirenlere karşı, Reyhanlı Katliamı’nından Banyas olayına atlayarak “Banyas’ta katledilen bebekler için susmaktansa başbakanlığı bırakır giderim” diye pek alışık olmadığımız bir imada bulunuyordu. Oysa kimse, halkına karşı bunca acımasız bir şiddet kullanmaktan çekinmeyen Esad rejimine karşı susmasını ya da bu yüzden ülkemize sığınanlara sırt çevirmesini beklemiyordu. Talep edilen, acı çeken Suriye halkının yanında yer alırken, Türkiye’yi, her iki tarafı da kirleten iç savaşın, içlerinde bölgenin en tehlikeli fanatik cihadcılarını barındıran cephesinin aleni ortağı haline getirmemesiydi. Ayn konuşmada Başbakan, bu konuda yüklendiği mistik misyonu şu cümlelerle açıklamakta bir beis görmüyordu: “Yarın mahşer günü Rabbim bize soracak, ‘o bebekleri gördün de ey Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ne yaptın? diye. ‘Siyaset yaptım’ mı diyeceğim?”
Bu satırları kaleme aldığımız sırada Başbakan, Suriye başta olmak üzere bölge sorunlarını Başkan Obama ile tartışmak üzere ABD yolunda. Giderayak yaptığı açıklamalardan, Başbakan R.T. Erdoğan’ın, bütün etkileme gücüyle Obama’yı, şu ya da bu şekilde Suriye’ye aktif müdahaleye ikna etmeye, Esad’ın kimyasal silah kullandığı yolundaki iddiaları kanıtladığı ileri sürülen bazı bulguları bu amaçla kullanmaya çalışacağı, adeta tanrı buyruğu olarak algıladığı anlaşılan kişisel angajmanına Obama’yı da ortak etmeye uğraşacağı söyleniyor. ABD dış politika parametrelerini, Obama’nın ve danışmanlarının bu konudaki tutumlarını iyi bilenler, bu uğraşların Başbakan’ın beklediği sonucu vermeyeceğine kesin gözüyle bakıyorlar.
Geriye iki opsiyon kalıyor. ABD ve Rusya’nın anlaşarak, Türkiye’nin de aktif katkısıyla, Cenevre konferansında çözüm üretilmesi. Kimi uğursuz yorumcuların açıkca ifade etmeseler de ima etmekten çekinmedikleri ikinci opsiyonsa, birilerinin bu işin radikal çözümünü, “Biz arkandayız, sana lojistik destek sağlarız” diyerek Türkiye’ye havale etmeye çalışmaları. Barış ve demokrasi adına umutların yeşermekte olduğu bu günlerde hiçbir fani, Tanrı’dan buyruk aldığını da iddia etse, Türkiye’de yaşayan halkları böyle karanlık bir maceraya atılmaya ikna edemez.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.