23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

DAĞLICA GÜNLERİNE DÖNÜŞ...

Ahmet Altan-

11 Ocak 2012 Çarşamba 01:19

Biz ilk Dağlıca haberlerini yaptığımızda yaşadıklarımızı hatırlıyorum bugünlerde.

Uludere’deki korkunç katliamla ilgili haberleri yaparken de hemen hemen aynı şeyleri yaşıyoruz.

O günlerde merkez medya bizim söylediklerimiz karşısında önce sessizdi, sonra bize saldırmaya başladı.

Başbakan’ın medyası ise o zamanlar daha dürüsttü, konuşmaya ürkseler de gerçeğin ortaya çıkmasını bekleyen mırıltılar çıkarırlardı.

Uludere konusunda şimdi hep birden aynı mevziin içine girdiler.

Bir yandan mümkün olduğunca sessizliği koruyup olayın üstünü örtmeye çalışıyorlar, bir yandan da bize söverek bizi geriletmeye çabalıyorlar.

İşin tuhaf yanlarından biri, biz Uludere katliamını aydınlatmaya çalışırken bazı Kürt siteleri de bize saldırıyor.

Bu ülkenin gazetecileri ne tür bir malzemeden imal ediliyorlar acaba?

O nasıl muhteşem bir malzeme ki içine vicdan ve haysiyet sızdırmıyor.

Göz göre göre öldürülen 34 insana sahip çıkan, bu ölümlerin hesabını soran yok.

Başbakan, Uludere konusunda “tazminat vereceğiz, üç ayrı araştırma yapıyoruz” türünden hiçbir anlama gelmeyen konuşmalar yapıyor.

Bunların manası ne?

Cevaplanması gereken sorular basit.

Açık arazide saat 16:30’da yola çıkıp üç kilometre öteye gittikten sonra saat 19:30’da dönüşe geçen 38 kişiyle 60 katırın sınırı geçip Kuzey Irak’a girdiğini görmediniz mi?

Görmediyseniz, elinizde on gün önce gelen “PKK kaçakçı kılığında gelecek” istihbaratına rağmen kaçakçıların geçtiği o yolu niye izlemediniz?

İzlediyseniz, gidişini gördüğünüz köylüleri dönüşte neden vurup öldürdünüz?

Bu insanların sınırı geçip kaçağa gittikleri sizin elinizdeki Heron görüntülerinde var mı?

Bunların cevabını vermek için “üç ayrı araştırmaya” falan ihtiyaç yok.

Başbakan’ın güvendiği bir adam oturur o dört saatlik Heron görüntülerini izler ve sonucu herkese açıklar.

Köylülerin gidişi kayıtlarda var mı yok mu anlarız.

Başbakan neden “o Heron görüntülerinde kaçakçıların gidişi var mı” sorusunu cevaplamıyor.

Araştırma yaptıracağına o görüntülere bir baksın.

O görüntüleri açıklasın.

Onun üstüne konuşalım.

“Uludere”
dendiğinde Başbakan Erdoğan esip gürlüyor, biz “Dağlıca” ya da “Aktütün” dediğimizde de generaller esip gürlerdi.

Erdoğan’ın bugünkü tavrı generallerin o günkü tavırlarına çok benziyor.

Aynen, tutuklu yargılanan Orgeneral Başbuğ hakkında “tanırım iyi generaldir” türü konuşmalarının, Orgeneral Büyükanıt’ın yargılanan sanıklar hakkında “tanırım iyi çocuklardır” demesine benzemesi gibi.

Generaller, “dokunulmaz” olduklarına inandıkları için o zamanlar öyle konuşuyorlardı.

Şimdi de Erdoğan “dokunulmaz” olduğuna inanıyor korkarım.

Bu ülkede “dokunulmaz” kimse yoktur.

Öyle olduğunu sanan çok yanılır ve bu yanılgının bedelini de çok ağır öder.

Biz askerî vesayetin geriletildiği, 12 Eylül’ün yargılandığı, “iyi çocukların” mahkûm olduğu, andıçların hesabının sorulduğu bir dönemi yaşıyoruz, bu dönemin açılmasındaki en büyük pay Başbakan Erdoğan’ın.

Peki, “hesap sorma dönemini” açan adam, neden kendini “hesap sorulacak” bir konuma sokuyor?

Uludere’de kaçakçıların kim oldukları bilindiği halde öldürüldüklerine dair çok korkunç bir kuşku var ortada, açıklanan yolculuk saatleri, yolun kısalığı, dört saatlik Heron görüntülerinin varlığı, bu kuşkuyu besliyor.

Başbakan Erdoğan, o dört saatlik görüntüleri ve gerçeği açıklamak yerine neden kendini bir “suçun” parçası haline getiriyor?

Medyasına ve medyasının sessizliğine mi güveniyor?

Güvenmesin, o medya kimseyi kurtaramadı.

Gerçekten başka güvenilecek hiçbir şey yoktur.

Erdoğan bize gerçeği açıklasın, basit, yalın gerçeği.

Dört saatlik Heron görüntülerinde ne var?

O öldürülen köylülerin gidişini gördünüz mü?

Gittiğini gördüyseniz, dönüşte niye öldürdünüz?

Görmediyseniz nasıl görmediniz?

İstihbaratı on gün önce aldığınızı söylemenize ve kaçakçıların geçtiği sadece tek ve kısa bir yol olmasına rağmen nasıl görmezsiniz?

Bunlar, cevaplarının bulunması için günlerce oyalanılacak sorular değil.

Ortada 34 cenaze var.

Parçalanmış 34 insan.

Bunu ne sessizlikle, ne bağırarak, ne de adamlarınızı saldırtarak geçiştirebilirsiniz.

Biz bunları Dağlıca’da Aktütün’de yaşadık.

Bir daha yaşıyor olmamız ne bu ülkenin yöneticileri, ne de bu ülkenin gazetecileri için övünülecek bir durumdur.

Utanılacak bir durumdur sadece.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.