ÇUKUR
Günay Aslan
09 Nisan 2014 Çarşamba 09:26
Merkezinde Rojava’nın olduğu PKK-KDP gerginliği giderek yayılıyor.
Geçen hafta Hewlêr’de bir konferans düzenlendi. Rojava kökenli ve KDP muhibbi dört parti Suriye Kürdistan Demokrat Partisi çatısı altında birleşti.
Konferansın ardından Güney Kürdistan-Rojava sınırına ‘çukur’ kazıldığı haberleri geldi.
Güney medyası Rojava’ya geçişleri engellemek amacıyla kazılan çukurun uzunluğunun 17 Kilometre, derinliğinse 4 metre olacağı bilgisini verdi.
Daha önce de Kuzey Kürdistan-Rojava sınırına duvar örülmeye başlanmış ancak, yükselen tepkiler sonucunda inşaatın durdurulduğu açıklanmıştı.
Buna rağmen ama, Ankara’nın duvarı örmek için uygun zamanı kolladığı biliniyor.
Ankara ve Hewlêr epeydir Rojava’yı kuşatmak ve bir takım dayatmalarda bulunmak istiyorlar. Onların duvarları, çukurları, açık-gizli ambargoları bu nedenle gündeme geliyor.
Özellikle KDP Rojava’da söz sahibi olamamanın yarattığı tepkiyle özgürlük hareketine ve onurlu bu küçük ülkeye yönelik ablukayı giderek ağırlaştırıyor.
Bunun kabul edilemeyeceğini, bu girişimin Kürdistan halkının ortak vicdanında mahkum edileceğini söylemem gerekiyor.
Kamuoyumuzun duyarlı davranacağına; sesini yükselteceğine ve çukura geçit vermeyeceğine inanıyorum.
Öte yandan özgürlük hareketine; yani merkezi siyasetimize de KDP’yle neden ortak bir yol bulamadığını ve uzlaşamadığını sormak istiyorum.
Bunu sınıf mücadelesi engelliyorsa; KDP’yle arasında demokrasi, özgürlükler, toplumsal refah ve eşitlikler konusunda doku farkı varsa; sorun buysa ve bu da uzlaşmaz çelişkiler yaratıyorsa o zaman kuzeyde bu çizgiyle neden uzlaşılıyor?
Özgürlük hareketi kuzeyde yıllarca KDP çizgisine karşı mücadele etti. Bu çizgiyi çok ağır bir biçimde eleştirdi ve teşhir etti. Daha sonra ama, ulusal birlik adına bir açılım geliştirdi ve bu çizgiyi kuzeydeki yapının içine yerleşti.
Gerçi kuzeydeki ulusal birlik siyaseti herkesi içine alacak şekilde genişledi ve gelenin emekçi mi rantçı mı, yurtsever mi korucu mu olduğuna pek dikkat edilmedi; bu da halkta tepki, toplumsal bünyede çürüme üretti ama, asıl konu bu değil.
Demek istediğim; 15-20 yıl sonra Rojava’da da aynı şey olacaksa; orada da bunca sorun yaşandıktan sonra KDP’yle bir uzlaşma sağlanacaksa onu bugünden yapmak daha doğru olmaz mı?
Tabii sorun buysa! Ama bu değil. Sorunun özünde ulusal birlik ya da sınıfsal ayrışma politikası yatmıyor.
Ulusal birlik adına yapılan açılım yanlış değildir. Aynı şekilde toplumsal gelişmeyi güçlendiren sınıf rekabeti de gereklidir.
Kaldı ki Rojava’da süreç yerine oturduktan, devrim kendini güvenceye aldıktan sonra burada da KDP çizgisine açılım yapılacaktır. Bu kaçınılmazdır.
Dolayısıyla sorun burada değil çelişkileri, çatışmaları ve toplumsal sorunlarıyla derin bir altüst oluşun yaşandığı Kürdistan’da içiçe geçmiş süreçlerin nasıl ayrılacağına odaklanamamaktan ve bunların her birini yönlendirip yönetecek siyaseti ve lokal önderliği bulup çıkaramamaktan kaynaklanıyor.
Sorunu ezbere, alışkanlığa ve ajitasyona dayanan yaklaşımın değişmemesi yaratıyor. Merkezi siyasetin bunu görmesi ve lokal önderliğin sorun çözme yeteneğini güçlendirmesi gerekiyor.
Lokal liderlik toplumsal üretim, paylaşım ve dayanışmayı geliştirme yerine kriz, istikrarsızlık ve çatışma peşinde koşarak, enerjiyi buralarda tüketerek kendini yaşatmaya; istikbal kazanmaya çalışıyor.
Toplumsal devinimin sadece bir yönüne ağırlık veren merkezi siyasetse bunun önüne geçemiyor; siyasette niteliği ve etiği egemen kılamıyor.
AKP gibi KDP de bu zaafiyetden güç alıyor ve bir takım dayatmalarda bulunma cesaretini gösterebiliyor.
Özcesi; merkezi siyasetin ülkemizin yaşadığı değişimleri bilimsel veriler ışığında analiz etmesi ve bunları zamanın ruhuna uygun bir biçimde yönetmesi gerekiyor.
Başarmanın ve kendisine çukur kazanları kazdıkları çukura atmanın yolu buradan geçiyor...
***
İşlerimin yoğunluğu nedeniyle gazetemizdeki yazılarıma son veriyor; Özgür Gündem’e ve siz değerli okurlarımıza en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.