22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır8°C
  • Ankara12°C
  • İzmir18°C
  • Berlin0°C

ÇÖZÜM SÜRECİ CHP’Yİ ÇÖZÜYOR…

Hüseyin Gülerce

19 Nisan 2013 Cuma 07:18

Beklenen oldu. 

İmralı görüşmeleri ile başlayan süreçte ne yapacağını bilemeyen, bir türlü karar veremeyen CHP’de ortalık karıştı. Kılıçdaroğlu’nun isteği üzerine Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç görevinden istifa etti. Onanç, geçtiğimiz hafta partisinin Malatya il başkanlığında düzenlediği basın toplantısında; “CHP tabanı yüzde 65 çözüm sürecini destekliyor, özellikle silahların susmasıyla başlayan süreci, çok önemli bir başlangıç olarak algılıyoruz” demişi.

Dün NTV’ye konuşan müstafi genel başkan yardımcısı Onanç, Kılıçdaroğlu’nu eleştirerek; “CHP’de inandığım fikirleri savunacağım bir ortamın kalmadığını düşünüyorum” dedikten sonra “CHP’yi değiştirmek amacıyla partiye geldiklerini, ancak bunu gerçekleştiremediklerini” belirtti. Bu istifanın ardından CHP’de bir gelişme daha oldu. Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, CHP Grup yönetimi tarafından disiplin kuruluna sevk edildi. Yılmaz’ın, kapalı grup toplantısında çözüm süreci tartışılırken, Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’na “CIA ajanı” dediği iddia edilmişti.

CHP’nin içi gerçekten kaynıyor. Şahsen ben, Gülseren Onanç’ın Malatya’da söylediklerini iyimser değerlendirmiştim. CHP’nin yanlıştan dönmek için zemin hazırladığını zannetmiştim. Kanaatimi kuvvetlendiren gelişme İzmir’de olmuştu. İzmir’in CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, bir hafta önce yaptığı konuşmada; “Yaşadığımız süreçte Türkiye vatandaşları gibi biz de barışı destekliyoruz. Bu amaçla 22 ya da 23 Mayıs’ta İzmir’in kanaat önderleriyle Diyarbakır’a gideceğiz.” demişti.

Çözüm süreci CHP’yi neden sarsıyor? Bu soruya bundan üç ay önce 16 Ocak 2013’te, “İmralı sürecinin farkları” başlığı ile yazdığım yazıda şu cevabı vermiştim: “CHP’nin bünyesi, ilk defa şahsî cepheleşmelerden farklı olarak temel bir sarsıntı ile karşı karşıyadır. İnönü, Ecevit, Baykal, Kılıçdaroğlu dönemlerine geçişleri, CHP ayakta kalarak yaşamıştır. İmralı süreci ise temelleri çatlatıyor…”

Temellerdeki sarsıntıyı tetikleyen en önemli gelişme, 12 Eylül 2010’daki referandumda çıkan yüzde 58 “evet”tir. Ben bu “evet”e, sürekli dikkat çekiyorum. Halk iradesi, Türkiye’de vesayetten demokrasiye geçişin kararını bu “evet”le verdi. Bu mühür, milletimizin demokratikleşme beratıdır.

Vesayetin zemini çöktü. CHP bunu anlamıyor, anlamak istemiyor. Türkiye’nin nereye gittiğini okuyamıyor, çağı okuyamıyor, “değiştik” demekle değişeceğini zannediyor… Türkiye, vesayetin asırlık bagajlarını artık taşıyamıyor. CHP bu bagajlardan kurtulmak yerine, onları hâlâ sırtlamaya çalışıyor. Cuntacıların, darbe heveslilerinin yargılandığı davalarda avukatlığa soyunuyor. Yargıya baskı için marjinal partilerin arkasına takılma acziyetine düşüyor. Bunlar anamuhalefet partisine yakışmıyor. CHP, akıntıya kürek sallıyor.

CHP’nin içi asla durulmayacak. Bunu, “oh olsun, besbeter olsunlar…” diye asla söylemiyorum. Türkiye’nin demokratikleşmesi için adam gibi bir anamuhalefet partisine ihtiyaç var. Samimi düşüncem budur. İktidarın yanlışlarını ortaya koyacak, alternatif çözümler teklif edecek bir partiye Türkiye şu anda muhtaçtır. CHP kendisinden bekleneni değil, burnunun dikine giderek beklenmeyeni yapıyor. Soru gayet basit: PKK militanları silahlarını bırakıp sınır dışına çıktığında, CHP sürece destek adına nasıl bir manevra yapacak? Gülseren Onanç, Malatya’daki konuşmasıyla CHP’ye o fırsatı hazırlamıştı. Yazık oldu…