03 Mayıs 2024
  • İstanbul11°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara11°C
  • İzmir16°C
  • Berlin14°C

ÇÖZÜM SÜRECİ

Doğu Ergil

26 Mayıs 2013 Pazar 08:38

Bizim siyasal kültürümüzde devlet babadır. Sever, döver, donatır, esirger, cezalandırır veya sevindirir; bir babadan beklendiği gibi... Ama neden devlet, demokratik ülkelerde olduğu gibi bir hizmet kurumu değildir de her şeyin üzerinde kaderimizi belirleyen bir hükümrandır? Sanırım bunun yanıtı tarihimizde ve ekonomik yapımızda yatmaktadır.

Uzak tarihimiz (Osmanlı) ekonomisi tarıma dayalı yayılmacı bir imparatorluğun bütün özelliklerini taşır. Tarım ekonomisi fazla artı değer üretemediği için fetihle başka toplumların yarattığı artı değere el koymak ekonomik başat bir faaliyetti. Çiftçiyi toprakta tutmak ve fetih, kuvvetli bir askeri teşkilatlanmayı gerektiriyordu. Sivil yöneticilere bile askeri unvan olan "paşa" sıfatı takılması devletin askercil (militarist) yapısına işaret eder. Namlı denizcilerin korsan kökenli olması manidar değil midir?

İmparatorluk yönetimi, özel mülkiyete izin vermediği için pazar ekonomisi gelişemedi. Ülke, bir burjuva (girişimci-yatırımcı) sınıfından, dolayısıyla işçi sınıfından mahrum kaldı.

Cumhuriyet ekonomik açıdan geri, örgütsüz bir toplumun üzerine kuruldu. Bu durum bürokrasiyi olduğundan daha güçlü kıldı. Bir hizmetliler kesimi olmalarına rağmen hükmeden bir konum kazandılar ve konumu kaybetmemek için her türlü kirli oyuna başvurdular. Bu da ülkeyi gerdi ve geri bıraktırdı.

Valiler çözüm sürecinin dışında

Durumun sürdürülemezliği, sistemin ne siyasal birlik ne de yeterince ekonomik değer üretememesinden anlaşılıyor. Daha yeni 10 bin dolar kişi başına gelire ulaştık ve insani-siyasi gelişmişlik ölçülerinde hayli gerideyiz. İşte "çözüm süreci" bu gecikmeyi telafi etmeyi, köhnemiş idari ve siyasi sistemimizi yenilemeyi amaçlıyor. Bunu kaçımız anlıyor ve önemsiyor?

Gazeteci Celal Kazdağlı, Kanal A adına 'Çözüm İçin Sen de Konuş' programı için ekibiyle 17 ile gitti ve buralardan 38 program gerçekleştirdi. Edindiği izlenimler şöyle:

1- İdare ve valiler, bir ikisi hariç, kendilerini çözüm sürecinin dışında görüyorlar. Sanki sorun onları ilgilendirmiyor. Kendilerini şehre kapatmışlar, gündelik işlerin üzerinde bir bakış açısına sahip değiller.

2- Başbakan'ın tüm çabasına rağmen AK Parti Teşkilatları hayli lagarlar. Konuyu hükümete ve Başbakan'a havale etmişler. Adeta seyirciler.

3- Üniversiteler kendi gettolarına çekilmişler. Çözüm süreci ile hiç ilgilenmiyorlar. İçinde yaşadıkları toplum ve şehir hakkında çalışma yapan sadece birkaç münferit akademisyen var. Sanki o topraklar, o insanlar ve sorunları, üniversiteleri hiç ilgilendirmiyor. Sadece birkaç öğretim üyesi ve rektör sorun hakkında bir fikir sahibi.

STK’ların büyük etkinliği var

4- Yerel medya, karışık duygular içinde. Kimi milliyetçi bir direnç gösteriyor kimi genel medyadan daha barış yanlısı. Birinci özellik batıda ikincisi doğuda daha belirgin.

5- STK'lar şaşırtıcı derecede olumlu rol oynuyorlar. Her yerde ama özellikle doğuda güçlü bir STK varlığı ve etkinliği var. Her görüş, renk, ton bir araya gelip tartışabiliyor. Herkes kendi fikrini derli toplu dile getirebiliyor; karşısındaki görüşe de saygı ile yaklaşıyor. Bulundukları kentlerde bir tartışma adabı ve demokrasi terbiyesi oluşturmuşlar. Tartışmaları ve örnekleri yereli hatta bölgeseli aşıyor. Düşündüklerini yazıp paylaşıyorlar.

Özet: Sivil toplum, resmi kurum ve kadroların çok önüne geçmiş. Devlet bütün lagarlığıyla yarattığı soruna çözüm getirmekte zorlanıyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.