30 Ekim 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara10°C
  • İzmir19°C
  • Berlin14°C

ÇÖZÜM: KAYITSIZ KOŞULSUZ SİYASET...

Ali Bayramoğlu

22 Haziran 2012 Cuma 08:17

BDP'ye yüklenmediğim ve siyasetten medet umduğum için "kitaplarımı yakacağını" söyleyen Türk genci ile Dağlıca baskınına tepki gösterdiğim için beni "Mehmetçiğin demokratı" diye eleştiren Kürt genci arasındaki kesişme esaslı...

Savaşkan, tepkisel, umutsuz bir ruh hali...

Dağlıca baskınının şekli, sonuçları, öncesi ve sonrasıyla işaret ettiği aslında bu hal.

Bu ruh halini çatışmalar kadar, "siyasetsizlik" de besliyor.

Siyasetsizlik kelimesinin altını çizmek gerek...

Zira Kürt sorunu denince, madalyonun iki yüzünde de "siyasetsizlik" ve "siyasi alan" meselesi var.

"İlk yüz"e iki gün arka arkaya değindik.

Şiddetin siyasi alanı tahrip ettiğini, her siyasi ışıkta yaşanan şiddet patlamasının manidar olduğunu, bunun önemli ölçüde savaşçı ya da savaştan medet uman grup, politika ve aktörlerden kaynakladığını söyledik.

Malum, Oslo sürecinin çökmesi, güvenlikçi politikaların tüm ülkeyi kuşatması Kürt meselesi açısından ibreyi siyasetin "sıfır" noktasına kadar indirmişti.

Son gelişmeler ise ABD, Talabani, Barzani, CHP'nin hamleleri, Arınç'ın ve Erdoğan'ın açıklamaları, en azından bu sıfır noktasına oranla bir ışığa işaret ediyordu.

Dağlıca'yla ışık söndürülmeye çalışıldı. Buna şüphe yok...

Ama bir de madalyonun öte yüzü, "ikinci yüz"ü var...

O ışık, yapısal hale dönmeye başlayan siyasetsizliği gidermeyecek kadar zayıftı.

Bu tür bir siyasetsizlik savaşçı ve umutsuz bir ruh hali ürettiği kadar, silahı ve şiddeti, operasyonları, tutuklamaları Kürt meselesindeki ayrıcalıklı, hatta tek araç haline getiren bir işlev görür.

Nitekim görüyor.

Ortalama Türk genci daha çok baskı, operasyon ve tutuklama beklerken, ortalama Kürt genci silahlı eylem bekliyor...

Dağlıca ve benzeri saldırılar da bu ortamda meydana geliyor...

Peki bu böyle nereye kadar gidecek, Kürt sorunu nasıl çözülecek?

Bu soruya tarafların verdiği yanıtlar farklı. Siyasi iktidar silah bırakma, sınırlı demokratikleşme ve hizmet formülünü öneriyor. Kürt Siyasi Hareketi ise bunun bir tasfiye formulü olduğu düşüncesinde. Çözümü ise siyasi iktidar tarafından kırmızı hat kabul edilen "özerklik, temsil ve muatap alınma" ekseni üzerine oturtuyor.

O zaman atılması gereken ilk adım, bu iki bakış açısının ve onları savunan aktörlerin birbiriyle temas etmesi, birbirine yaklaşması, ortak bir yol için buluşması, konuşması değil midir?

Siyaset denilen de özünde budur...

Bu kapıyı araladık, aralıyoruz, ama tam olarak açabilmiş değiliz...

Akıntının istikameti o, ama seyirinki henüz değil.

Değil zira taraflar farklı düzey ve dozlarda kendiliğinden oluşan siyasi alanı bile boğuyor, daraltıyorlar.

Bu konuda Kürt Siyasi Hareketi'nin ciddi bir sorumluluğu bulunuyor.

Silvan'la birlikte silahı görüşme masasına koyması, Mithat Sancar'ın ifadesiyle "negatif siyaset" izlemesi, KCK üzerinden fiili özerklik arayışına ve siyasi merkez kurgusuna girmesi, bölgede bir ayaklanma polikitasının peşinde koşması bu sorumluluğun açık ve ortadaki unsurları...

Ancak kabul etmek gerekir ki, siyasi iktidarın da bundan aşağı kalmayan, sıkça onu aşan bir tutumu var.

Kürt Siyasi Hareketi'nin bu eğimlerini şiddet-siyaset, meşru-gayri meşru ayrımları yaparak yönetmek ve siyasi alanı korumak konumunda olan siyasi iktidar, bu tutumun yanına bile yaklaşmıyor.

Yüksel Genç bir gazeteci, KCK'dan tutuklu, 20 yıl hapisle yargılanıyor. Radikal gazetesine yolladığı yazıda şunları söylemiş:

"14 Nisan 2009 tarihinden bu yana devreye konan plan gereğince yaklaşık olarak 8000 Kürt siyasetçisi, sivil toplum aktivisti, gazetecisi, doktoru, avukatı, öğrencisi tutuklu. BDP'nin 6 milletvekili, 39 belediye başkanı, eşbakanı yardımcıları, PM üyeleri, il ve ilçe başkanlarının tamamına yakını, yerel meclis üyeleri tutuklu. (...) BDP'nin kapatılması için Yargıtay'a başvurulmuş durumda. Kürt sorununa ilişkin yayın yapan tüm basın-yayın kuruluşları "örgüt yayıncılığıyla" suçlanıyor... Kürtlere dair tüm yasal oluşum ve çalışmalar anında kriminalize ediliyor. Böyle bir tablonun karşısında dağ yerine yasal alanda siyaset yürüt çağrısının bir karşılığı olur mu?.."

Bu soruyu şöyle de sorabiliriz:

Şiddet ile siyaseti birbirinden ayırmadan, siyasete imkan vermeden siyasi alan oluşabilir mi?

Hayır...

O zaman tekrar düşünmenin zamanıdır.

Siyasete alan açmak sadece örgüte silah bıraktırmaya yönelik politikayla yürümez. Kürtlerin taleplerini ifade edecekleri siyasi oksijeni de korumak ve üretmek gerekir.

Önce AK Parti'ye büyük iş düşüyor.

Not: Dün yazıda Mehmet Tekelioğlu yerine Mehmet Bekaroğlu, Belkıs Kılıçkaya yerine Belkıs Akkale yer aldı. Okurlardan ve her birinden özür dilerim.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.