CORONA’NIN TURNOSOLLUĞU (II)
Abdullah Can
22 Aralık 2021 Çarşamba 22:19
Hazret-i Peygamber, “insî” şeytanlardan bahsederken, “Onlar, cin şeytanlarından daha zararlıdırlar.”1 demiştir. Evet, insanı ve insanın “ekolojik” (fıtrî) dünyasını tahribe çalışan “insan kılıklı” iblisler, elbette ki “cinnî” şeytanlardan daha tehlikelidirler. Zira Kur’an’da, cinnî şeytanın tasvir ve tarifine baktığımızda, onun doğrudan “doğa”yla değil “âdemoğlu”yla uğraştığını, azdırma ve saptırma peşinde olduğunu okuyoruz. Şeytan’ın, “Yemin olsun ki, yeryüzünde onlara (insanlara) fenalıkları güzel göstereceğim; halis kulların hariç, onların hepsini saptıracağım”2 demesi asıl niyetini ortaya koymaktadır. Ve bunu, insanları “inkâr”, “fuhuş” ve “zulüm” bataklığına sürerek gerçekleştirir.
İşte, o günden bugüne, “cinnî şeytan”ın vekâletini üstlenmiş “insî şeytanlar”, üstatlarının adım adım izlediği “saptırma” ve “azdırma” eylemini, bir konsept halinde ve topyekûn olarak icraata koymuşlardır. Bu çerçevede “insan soyu”nu, “ziraatı”nı ve “fıtrî” (doğal) beslenme kaynaklarını kurutmayı hedeflemişlerdir.3 Bunlar, böylece, âdemoğlu için takdir olunan “eşref-i mahlukat” (yaratıkların en şereflisi) ve “mükerrem”lik unvanını terk ederek/ettirerek “erzel-i mahlukat” (yaratıkların en aşağılığı) derekesine inmişlerdir, indirmişlerdir.
Kur’an, Allah’ın kullarına (bütün zamanlar için) “Allah’a ibadet edin, tağuttan sakının!”4 diye emreder. Müminler, bu hususta “kime” kulluk ettiğinin muhasebesini iyi yapmalıdırlar. “Tağut”ların (azgın ve azdırıcı iblislerin) misyonları açık ve alenidir; onlar, bırakın şirk koşmayı, kendilerini “Allah” yerinde konumlandırıp O’nu “inkâr” ederler. Yetmez, bu tağutların her biri, “Firavun” gibi, “En yüce rabbiniz benim!”5 diyerek tüm insanlığa “tanrılıklarını” dayatıyorlar. Bu uğurda, “yerleşik ve kadim düzeni” (kozmosu/fıtratı) bozmaktan geri durmuyorlar. Çağdaş silahlarını (bilim ve teknolojiyi) kullanarak “insan”, “hayvan” ve “bitki genomları”nı ifsat etmeye, yaratılışı “aslî kodlar”ından kopararak arzuladıkları “sentetik” ve “robotik” yaratıklara dönüştürmeye çabalıyorlar. Her şey ortada...
Evet, “gücün” bu kadar vahşice ve hovardaca kullanıldığı bir başka asır olmamıştır, yaşanmamıştır. Bugün yaşanılanlar, “küresel” ve “evrensel” kıyamete davetiyedir; kendi deyimleriyle “Tanrıyı kıyamete zorlama” cinnetliğidir. Bu durumda bize düşen, Hz. İbrahim’in kendi babasına dediği gibi, hemcinslerimize “şeytana tapma(yın)!”6 demektir, uyarıda bulunmaktır.
Hatırlarsınız, bir vakitler bilgisayarlara sık sık “virüs” bulaşması yaşanırdı; cihazlar kilitlenirdi. Kullanıcılar, çaresizce aynı odakların “antivirüs”lerini satın alır, cihazlarını -sözüm ona- “koruma”ya, “kurtarma”ya çalışırlardı. İnternet yaygınlaşınca, aynı antivirüslere ulaşmak hem kolay hem karşılıksız oldu. Ne var ki, ortada gözardı edilen bir gerçek vardı; “virüsler” gibi “antivirüslerin” de birer “yazılım” oldukları gerçeği... İşte bu yazılımlar sayesinde, sözkonusu odak ve şirketler, kullanıcıların her türlü “mahremlerine” rahatlıkla ulaşıp kopyalama imkânına kavuştular. Böylece, adına “dijitalizm” de diyebileceğimiz bu yeni dünya ideolojisinin mimarları (dijitalist aktörler), zahirde “hizmet” gerçekte birer “tuzak” olan dijital yazılım ve platformlarıyla “dijital ajanlık” ve “siber casusluk” faaliyetlerine girişmişlerdir; bireylerin, şirketlerin ve devletlerin “mahremiyet” dokunulmazlığını hiçe sayarak küresel çapta bir “hırsızlık”a zemin hazırlamışlardır.
Aynen bunun gibi, şimdi de “fıtratımızın kodlandığı genlerimize” göz dikmişlerdir; oradaki ilahî kodları, şifreleri hırsızlama peşindeler. “Çip”lemek ve “sensor”lamak çabaları boşuna değildir. Söylediklerine bakılırsa, bu iş için de en profesyonel yöntemi “aşılamak”ta görüyorlar. Amaç, insanoğlunu uzaydan ve uzaktan kontrol edilen “biyolojik robotlar” edinmek, “tasmalı köleler”e dönüştürmektir. Şüphesiz, bu işin sonu, “sen öl”, “sen yaşa” kumpası olacaktır.
Kim ne düşünürse düşünsün, şahsen ben, bu “çağdaş firavunlar” komitesine asla inanmıyorum; hiçbir icraatlarını “masum” görmüyorum. Bunlar, tıpkı Said-i Nursî’nin, “Beşer, bir taraftan arzın şifası için bir ilâç iken, diğer taraftan ölümünü (kıyametini) intaç eden bir zehirdir”7 cümlesinde işaret ettiği “terminatörler”dir; doğayı ve hemcinslerini geri dönülmez bir “kıyamet”e sürükleyen “Armageddoncular”dır. (Kaynağı Kitab-ı Mukaddese’e dayanan “Armageddon” ifadesinin İslamî literatürdeki en yakın anlamlısı “Melheme-i Kübra”dır. İki kavram da ayrıca incelenmeye değer öneme sahiptir.)
Şunu da vurgulamadan geçmeyeceğim; “biyolojik savaş”ın bugün için en belirgin ajanı ve kahramanı, genleriyle oynanılmış “virüsler”dir. Bu ajanı “doğaldır”, “olağandır” maskesiyle kamufle edenler, kimi “bilim insanı” kılığındaki “bilimperest” jakobenlerdir. Bu savaşın “öncü” gücü ve “propaganda” birimi, küreselcilerce finanse edilen uluslararası “basın” ve “medya”dır. Bu savaşın “plan” ve “proje” aşaması, “ısmarlama kitaplar”, “senaryolar” ve “bilim-kurgu” şeklindeki filimlerdir. Kukla ve figüranları, beslemeli “yazarlar”, “sanatçılar”, “akademisyenler”dir. Startı ve ilanat odağı, “Ekonomik Form” adıyla bilinen “Davos” toplantılardır. (Cüneyt Zapsu’yla Davos 2018, 2019 konuşmasına bakılabilir.) Bu savaşın perde arkası aktörleri, “Siyonist/Evanjelist” elitlerdir; ileri karakolları ise, “Masonik” teşekküllerdir (Nihayet “sahneye sürülmüş” Bill Gates, meşhur bir Masondur.) Anlayacağınız, “Firavun” ölmemiştir; iktidarıyla yaşamaktadır. Hem de “Haman” denilen bürokrat ve teknokratlarıyla, “Karun” denilen sermayedarlarıyla, “Bel’am” denilen din taciri softalarıyla... Ortak hedef, “tevhid”i, “adalet”i ve “fıtrat”ı bozmaktır; temsilcisi “Musa”yı/Musa’ları yok etmektir.
Özetle, “Allah, kulları hakkında asla zulmedici değildir”8 ve yine, “Allah, kullarına kaldıramayacakları yükü yüklemez.”9 O halde, adına “Corrona” ya da “Covid19” denilen meret, Allah’a mal edilemez. Bu meretle insanlığın evvela “sosyolojik”, “psikolojik”, “ekonomik” cephesi çökertilmiş; müteakiben “biyolojisi”ne yönelmişlerdir. Ve ne yazık ki buna yeltenen “kaos ve kıyamet lobisi”, güle oynaya gelirken, ölümle korkutulan kitleler, “kurbanlıklar” misali sıralarını beklemektedirler. Öte yandan, “paraya boğdurulmuş” kimi “Hipokrat” yemincileri ise, malum lobinin “lejyon”ları kesilmiş; kılıç ve baltalarını sivriltmişlerdir. Safderun cemaat liderlerine gelince, onlar şimdilik “inandıkları metinleri” alet ederek “avutma” ve “uyutma” ninnilerine devam etmekteler. Allah uyanıklık versin!
Evet, bütün bir ömür, imanın “tevhidî” boyutuyla nefeslenenlerin, “meçhul” ve “faz aşamalarını tamamlamamış” (ruhsatsız) bir “sıvı”yı, yani maddi bir sebebi, yegâne “koruyucu” ve “paratoner” gibi takdim etmeleri, aslında Allah’ın “ahsen-i takvim”de ve “kusursuz” yarattığı insan bedenini -haşa- “eksik” ve “kusurlu” yaratıldığına; ancak meçhul sıvılarla, ilaçlarla “daim” ve “kaim” kalabileceğine inanmak demektir. Bu ise, açıktır ki sebebi “müsebbibü’l-esbab”a (Allah’a) “şerik” (ortak) koşmaktır.
Hasılı, zındık komitesinin insanlığa saldığı bu virüs, tam bir “turnosol” oldu; başta üretenleri olmak üzere, tüm hempalarının ve sempatizanlarının maskesini indirdi, makyajını sildi süpürdü. Şahit olduk ve daha olacağız gibi...
Herşeye rağmen, imanımız o ki, “Bazen hayırdır dediğimizden şer, şerdir dediğimizden hayır ortaya çıkar.”10 Tabii, tersi de olabilir... “Mehdi” nazarıyla bakılanlardan “Decccal”lerin, “Deccalleşen”lerden” “Mehdiler”in zuhur etmesi gibi. Burada, “durulan nokta” kadar “hangi noktadan bakıldığı” önemlidir...
Yazımı, Kürtçe bir atasözüyle noktalamak istiyorum: “Bi guran re dixwin, bi şivan re digirîn.” Yani, (Kurtlarla sofraya otururlar, çobanla oturur ağlaşırlar). Ne yaman çelişki değil mi?
Hesaplar Üstü Hesap Sahibine emanetle...
*Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. İlke Haber’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.
1 (Müsned, 5/165, 178; Taberani, Kebir 8/217)
2 el-Hicr, 39
3 Bakara, 205; Nisa, 115
4 Nahl, 36
5 Naziat, 24
6 Meryem, 42
7 İşaratü’l-İ’caz, s. 202 (Envar)
8 el-Enfal, 51
9 el-Bakara, 286
10 el-Bakara, 216
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.