ÇOĞUNLUĞUN TAHAKKÜM HEVESİ
Nuray Mert
20 Ocak 2017 Cuma 10:38
“Türk usulü başkanlık sistemi” denilen rejim, “olağanüstü hal” ile pekişen mevcut otoriter siyaset koşulları altında koşar adım geliyor. Bu süreçte, ülkenin geleceğine ilişkin çok önemli ve köklü bir değişim, sadece çoğunluğun onayı esas alınarak, gerisi sürece dahil edilme ihtiyacı duyulmadan gerçekleşecek. Halihazırda buna karşı çıkan, “halkın tercihine”, “milli irade”ye karşı çıkmakla itham ediliyor, sesi kesiliyor, dahası sesinin kesilmesi meşru sayılıyor. Bundan sonra, yani “çoğunluğun tahakkümü” sistem olarak tescillendikten sonra, iş daha da ciddileşecek.
Maalesef, dikkatler sadece “tek adama” çevrilmiş, tek adam rejimi anlayışının temelini oluşturan zinhiyet, yani nüfusun çoğunluğunun kanaati neyse onu “halkın tercihi” olarak kabul eden çoğunlukçu anlayış yeterince irdelenmiş, sorgulanmış değil. Maalesef, geçmişte yaşanan, “halka rağmen halkçılık” adı altında, “aydınlanmış” addedilen bir azınlığın çoğunluğa çekidüzen verme, bunu yaparken, çoğunluğu adam saymama anlayış ve siyaseti, zaman içinde tersini sorgulanmaz kıldı. Yani azınlığın antidemokratik tahakküm siyaseti, tersini yani “çoğunluğun tahakkümü” siyasetine “demokratik meşruiyet” sağladı, daha doğrusu öyle sayıldı. “Halka rağmen halkçılık” siyasetine karşı çıkanların vardığı nokta, “halk adına haksızlık” savunusu oldu.
Oysa demokratik siyaset, bir azınlık çoğunluk meselesinden ibaret değil, demokratik siyasetin belirleyici vasfı hak ve özgürlüklerin sınırlarının dar veya geniş olması ile alakalı. Çoğunluğun baskı altına alınması, demokratik siyaset açısından fazladan sorunlu, ama sonuçta çoğunluk hak ve özgürlükleri daraltan siyasete yöneldiğinde de otoriter siyasete savrulmuş oluyor. Bu konular demokrasi kuramları çerçevesinde çok tartışıldı, hâlâ tartışılıyor, diğer taraftan bu çerçevede önümüzde pek çok tarihsel tecrübe var. Çoğunluk, kolaylıkla otoriter siyasetleri onaylayabiliyor, bu durumda çoğunluk adına siyaset yapanlar, “konu kapanmıştır, azınlıkta kalanlar derdinize yanın” deyip yollarına devam ediyor. Ediyor da, bu dar görüşlüğün sonu felaket oluyor.
Demokratik siyaset, “herkesin doğrusu kendine mutlak” olacağı ve işin sonunda iktidarı elinde bulunduranın, “mutlak doğru” adına, diğerlerine baskı uygulayacağı, buradan toplumsal barış ve huzur çıkmadığı/çıkmayacağı için icat edildi. Seçkinci siyasetler, aydınlanmış bir azınlığın çoğunluğu yönetme hakkı olduğu varsayımı temelinde baskıcıdır. Çoğunlukçu siyasetler ise esas olan “çoğunluğun doğrusu”dur varsayımı üzerinden diğerleri üzerinde baskı uygulamayı meşru görür. Tabii, sadece bu kadar değil, çoğunlukçu siyasetler, belli kültürel değerleri esas aldığı için “milletin gerçek temsilcisi” olma iddiasındadırlar. O kültürel değerlerin içinde, din veya dinin belli bir yorumu vardır, tarih veya tarihin belli bir yorumu vardır, çoğunluğun mensup olduğu etnisite vardır, mezhep vardır, yaygın kanaatler vardır, örf ve âdetler vardır. Bu dairenin dışında kalanlar “millet”in de dışında sayılır, dahası milletin düşmanı ve hain sayılır, tıpkı şimdilerde olduğu gibi.
Mevcut “başkanlık siyaseti”, sadece tek adama dayalı bir rejim kurguladığı için değil, daha önemlisi böyle bir millet/millilik/yerlilik anlayışı üzerine oturduğu için sorunlu. Bu şartlar altında, “kendi liderinize göre sistem kurguluyorsunuz ama, ya yarın başkası başkan olursa, bir de öyle düşünün” diye seslenmenin manası yok. Milliyetçi-İslamcı-muhafazakâr kesim ve anlayış, sadece mevcut liderleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan dolayı değil, bu ülkede yaşayan çoğunluğun milliyetçi-muhafazakâr olduğu için hep bu zihniyette olan bir tek adamı seçmenin en iyi yöntem olduğuna inandığı için onaylıyor. Biliyor ki, çoğunluk, kendi meşrebine, mezhebine uygun olmayanı seçmeyecek, dahası güç tek adam ve çevresinde toplanacağı için başkan ve onu seçenler dışındakilerin artık esamesi okunmayacak. Onların siyasi anlayışı bu, bu anlayışa dayalı bir sistemde, fikren, din, mezhep, etnisite veya kültür ve nihayet farklı olanların yaşama hakkı çoğunlukta olanların insafına kalmış olacak. Aman dileyen, o da sesini çıkarmadığı sürece, toplumdan dışlanmış biçimde bitkisel hayat sürecek. Çoğunluk için, belli ki böyle bir toplum kurgusu sorun olmak yerine, tam tersi belli ki (milliyetçi/İslamcı/muhafazakâr/Sünni) “çoğunluk” tahakküm kurma konusunda çok hevesli. Böyle bir anlayışın bir toplumu neden ve nasıl felakete götüreceği, belli ki o felaketler yaşanmadan anlaşılmayacak.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.