ÇOCUKLARIN NAMAZ HAKKI/CAMİ HAKKI
Fatma Barbarosoğlu
25 Ağustos 2010 Çarşamba 16:15
Pazartesi günü yayınlamış olduğum okuyucu mektubu, diğer okuyucular tarafından "hislerimize tercüman olmuş" cümleleri ile karşılandı.
Şu hususun bir kere daha altını özenle çizmem gerekiyor: Bendeniz Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Mehmet Görmez'in çocukların camilere gelmesi konusundaki olumlu yaklaşımlarına sonuna kadar katılıyorum. Epey bir zamandır Diyanet, camileri kadınlara daha iyi şartlarda açık tutmak için gayret sarf ediyor. Camilerin kadınlar bölümü 19. yüzyılın sosyal dokusu göz önünde bulundurularak tanzim edilmiş. Bu tanzimin günümüzde de sürdürülmesi son derece sakıncalı. Kadınlar artık sosyal hayatın her alanında olduğu için camilerin kadınlar bölümünün genişletilmesi, perdelerinin halılarının temizliğine, tertip ve düzenine dikkat edilmesi gerekiyor. Diyanet bu dikkati gerçekleştirmeye gayret ediyor. Ancak daha yapılacak çok iş var.
Bunlara ilaveten özellikle tarihi camilerin abdest alma yeri ve lavabolarının tarihi dokuya uygun bir şekilde modernleştirilmesi gerekiyor. Bir kaç yıl önce Süleymaniye külliyesinde kadınların abdest aldığı yerlere tanık olmuş, dehşete düşmüştüm.
Camilerdeki çocuklar meselesine gelince. Bu satırları camilere çocuklarını götürmüş bir anne ve başka annelerin getirmiş olduğu çocuklardan zaman zaman mustarip olmuş biri olarak yazıyorum. Pazartesi günü değerli okuyucumun mektubunda ifade ettiği gibi bazı anneler çocuklarına cemaatle namaz kılmak konusunda zulmedebiliyor. Laf yerini bulmuşken hemen merhum Prof.Dr. İbrahim Canan hocanın kitabını hatırlatmakta fayda görüyorum. Merhum "Haksız Değilim" isimli kitabında Allah'ın çocuklara bahşettiği haklardan bahsederek, bir çocuğun isminden başlayarak, zanaat öğrenme, sporun değişik dallarında beceri kazandırılmasına dair hakları üzerinde duruyor. Namaz öğrenme çocuğun en önemli haklarından. Peygamber Efendimiz çocuk 5-6 yaşına erince namazın emredilmesini, 10 (veya 13) yaşında da mecbur edilmesini buyurur. Kur'an-ı Kerim de, aileye namazın emredilmesini ve bu meselede fütura düşmeden ısrar edilmesini emir buyurur: "Ehline namazı emret. Kendin de ona sabır ile devam et." (Tâ-Hâ,132)
Çocukların namaza alıştırılması konusunda cami ziyaretleri çok önemli bir yer tutar. Dört beş yaşlarında çocuklara bir mükâfat olarak sunulmuş olan "Yarın seni Eyup Sultan Hazretleri'ne götüreceğim" cümlesinin büyüsünü aranızda hatırlayanlar vardır muhakkak. Sonra düzenli olarak tekrarlanır bu mükâfat.
Çocuklarımıza, camiye götürmeyi bir mükâfat olarak sunmalıyız. Camiye gitmenin özen gerektirdiğini, orada bulunmanın çok özel bir durum olduğunu sözle değil bizzat kendi davranışlarımızda ortaya koymalıyız.
Türklerin ve özellikle de Türk kadınlarının hutbe dinleme, Kâbe-i Şerif-i bir ibadet huşu içinde seyretme bilinçlerinin eksik olduğu sık sık ifade edilir. Ve bu konuda Malayların ve Endonezyalıların hassasiyetine dikkat çekilir. Endonezyalıların hac için haftalarca süren eğitim seminerlerine katıldığını biliyoruz. Bizde henüz bu bilinç yerleşmedi. Diyanet'in hazırlamış olduğu eğitim seminerlerine katılım henüz istenen boyutlarda değil.
Bendenizin teklifi şu: Cami adabı konusunda televizyon aracılığı ile bir dizi eğitici kısa filmin tekrarlanarak gösterilmesi insanların hatalı davranışları daha kolay idrak etmesini sağlayabilir. Hatırlayınız "Bir fiş bir alış-veriş", kasa fişi alma bilincinin yerleşmesinde ne kadar etkili olmuştu.
Ebeveynlere camilere çocuklarını götürürken nelere dikkat etmeleri gerektiği muhakkak anlatılmalı. Hatim ile teravih kılınan yerlere çocukları asla götürmemek gerektiği üzerinde ısrarla durulmalı.
Ama diğer taraftan cemaat çocukların olumlu davranışlarını takdir etmek için seferber olurken ceza konusunda yaptırımı çocuğa değil ebeveyne yöneltmek gibi bir hassasiyete sahip olmalı.
Ama her halükarda çocuğu ile camiye gelmiş genç annelere, evinde otursun cümlesini asla sarf etmeyelim. Tam tersine çocuğunu yetiştirirken yorulan, bunalan, yalnız kalan anneye dini neşe konusunda yardımcı olmaya çalışalım.
II-İftar baskını
Pazartesi günü bir okuyucu mektubu yayınlayarak camiler ve çocuk meselesine Çarşamba günü devam edeceğimi duyurmuştum. Bu duyuruyu yaptığımda Sadet Partisi Genel Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'un vermiş olduğu iftar davetini basan şaşkınlardan haberdar değildim. Evet, bu düpedüz şaşkınlıktır. Gafilliktir. Meczup misyonundan öte anlamlandıramayacağımız bir durumdur. Lakin Hakan Albayrak haklıdır. Erbakan Hoca bu bağlılıkla kendisine zarar veren meczuplarla arasındaki mesafeyi ne kadar engin tuttuğuna kamuoyunu ikna etmelidir.
İftar sofrası basmak ne demek!
Belediyeler birbiriyle yarışa giriyordu Guinness rekorlar kitabına girebilmek için.
Alın size rekor.
Dünyanın neresinde bir siyasi lidere aşklarını ve bağlılıklarını tazelemek için insanlar iftar basmıştır!
2010 Ramazan-ı Şerifi'ne iftar baskını ile dipnot düşen insanların Müslüman ahlakı ile ne alakası olabilir!
Siyasetin, eleştirel aklı kaybettiğinde nasıl bir çirkef bağlılar güruhu oluşturduğuna bir utanç örneği "iftar baskını".
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.