ÇOCUKLAR: SIFIR PROBLEM, MÜMKÜNSE!..
Orhan Miroğlu
03 Ekim 2011 Pazartesi 10:34
“Yer: Dünya
Ben: Çocuk
Durum: İçinden çıkamıyorum.
Bazı şeyler evrenseldir. Bugün gibi. Bugün Dünya Çocuk Günü.
Ben bir çocuğum ve şimdi neler söyleyeceğimi pek kestiremiyorum.
Kocaman mavi bir bilyeye benzeyen dünyada galiba durum biraz karışık.
Bazı kardeşlerim aç, bazıları hasta, bazıları su bulamıyor ve bazıları bombaları, mermileri çok yakından tanıyor.
Bazıları küçücük kollarına, göğsüne bir mermi parçasını alıp başka bir dünyaya gittiler.
Bunların hepsini biliyorsunuz. Krizleri, yangınları, doğal felaketleri, savaşları, ilaçsızlıkları ve daha birçok şeyi.
Kurumlar var, bütçeler var, söylevler var, yasalar, yönetmelikler, görev tanımları var.
Fakat çocuklar için hayatın her alanında karanlık, sisli, yağmurlu birçok durum devam ediyor.
İlgili kurumların sayısal verileri arasında kaybolan çocukluğu bulmanız, tanımanız zor.
Bunları biliyorsunuz. Bunları artık ben de biliyorum.
Ben de biliyorum, kozmetik ya da savunma/saldırı sanayiine ayrılan paranın küçük bir bölümü ile bütün çocukların doğal, sağlıklı ve iyi bir şekilde yaşamalarının mümkün olduğunu.
Ben de biliyorum, söylenenlerle yapılanlar arasındaki uçurumların sorumluları var.
Ben de biliyorum dünya başka türlü olabilirdi baylar.
Yoksulluğa, şiddete, istismara, adaletsizliğe, ikiyüzlülüğe, çatışmaya önce büyükler teslim oldu.
Çocuklar bu canına yandığım dünyada figüran bile değil.
Onlar bazen şahit, bazen kurban, bazen da seyirci.
Bugün Dünya Çocuk Günü ve ben bir çocuğum.
Bu, anlamsızlığı yüksek dünyada çocuklarla sıfır problem bakışı gündeme gelebilir mi? Sonrasında çocuklar çok boyutlu şiddet sarmallarının ortasındaki çocukluklarından bir kurşun ya da ihmalle değil de güle oynaya ayrılabilir mi?
Evrenselmiş bazı şeyler, bu kesin, bu açık, bu net. Nasıl çıkılır bazı durumların içinden?
Nerden bileyim, ben bir çocuğum. Bir şey öğretmişlerdi bana: Köfte için değil, çocukluk için
SOS! SOS! SOS!”
Bugün Dünya Çocuk Günü, okuduğunuz bu yazıyı, hepimizin dikkatini bu güne ve çocuklara çekebilmek için şair ve yazar Mevlâna İdris Zengin kaleme aldı.
Mevlâna’nın kalemine, yüreğine ve bilincine sağlık..
Aşağıdaki açıklama ise çocuklarımıza okutulan ders kitaplarına, Süryani kardeşlerimizden bir itiraz..
“Biz hain değiliz, ama siz çocuklarınızın okuduğu ders kitaplarına Süryaniler’in hain olduğunu yazmışsınız, çocuklarınıza artık böyle şeyler okutmaktan vazgeçin, eğitim müfredatınızı ırkçı-şoven görüşlerden temizleyin” diyorlar:
“Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, 2011 yılında hazırlanan 10. sınıf tarih kitabında Süryani halkına yönelik hakaretlerle dolu bir bölüm yer almaktadır. 65 ve 66. sayfalarda yer alan Süryanilerle ilgili tanımlama tamamıyla önyargılara ve gerçek olmayan tarih bilgisinden yoksun, resmî ideolojinin inkârcı zihniyetini yansıtan siyasi bir yoruma dayanmaktadır.
...Her halka karşı değişik aşağılayıcı tanımlamalarla dıştalayıcı bir psikoloji yaratılmış, insanların beyinleri kirli bilgilerle zehirlenmiştir. Bu çarpık eğitim sistemi sonucunda toplumlar yanlış bilinçlendirilmiş ve değişik kesimlerden birçok insan asimile edilmiştir.
1914 yılında Doğu Süryani (Nasturi)’lere karşı gerçekleştirilen saldırılar ve katliamlar neticesinde onbinlerce insan Urmiye ve çevresine göç ederek hayatlarını kurtarmak için Ruslardan yardım almak zorunda kalmışlardır. Alınan bu yardımlar da Osmanlı İmparatorluğu’na karşı herhangi bir güç ile ittifak kurma ve silahlanma biçiminde değildir. Ki hiç bir yere de saldırmamışlardır. Dolayısıyla, eğitim kitaplarındaki tesbit tamamıyla önyargılı ve gerçek dışıdır. Bunun yanında 1914-1915 Soykırımı da sözde bir soykırım değildir. Yaklaşık yarım milyon insanın hayatını kaybettiği, onbinlercesinin yerini, yurdunu terk ettiği gerçek bir insanlık suçudur. Bunu da yok olan Süryani nüfusu, yerle bir edilen tarihî yerleşim birimleri ve günümüze kadar gelen canlı ve yazılı belgeler ile net bir şekilde görebilmekteyiz. Yine 1924 yılında Hakkâri’de yaşanan katliam, Doğu Süryaniler (Nasturiler)’in devlete karşı yaptıkları bir başkaldırı olarak yazılıp, çizilmesi ve Süryanilerin başka güçlerin işbirlikçisi olarak gösterilmesi hiç bir şekilde doğru değildir. Bunların yanında Süryaniler, Lozan Antlaşması’nın Gayrı-Müslim’lere ilişkin 3. bölümünün 37-45. maddelerinde yer alan haklardan hiçbir şekilde yararlandırılmamışlardır.
...Bizler bu siyaseti kınarken, bu siyasete kaynaklık eden zihniyetin değişmesini, toplumun demokratikleşmesini, halkların birbirine güvenle bakmasını ve herkesin barış içinde yaşamasını istiyoruz. Biliyoruz ki, demokrasinin ve özgürlüğün Türkiye’de gelişmesi için kararlı bir mücadeleye ve toplumun gerçekler hakkında aydınlanmasına büyük bir ihtiyaç vardır. Bunun için Türk aydınlarına, demokrat ve ilerici insanlarına seslenmek istiyoruz; tarih kitaplarında çocuklara, gençlere öğretilen asılsız bilgilerin ortadan kaldırılmasına ve çağdaş, özgür bir düşüncenin egemen olmasına katkıda bulunmak için insani ve evrensel değerlere bağlı bir tavır sergilemenizi bekliyoruz.
Süryani halkı; tarihsel, kültürel değerleri ve anayurduyla, Akkad- Asur- Babil- Kalde- Aram isimleriyle bir bütündür. Mezopotamya toprakları üzerinde binlerce yıl uygarlıklar kurarak, insanlık tarihine büyük katkılar sunarak bugünlere gelmiş bir bütündür. Hiç bir güç; halkımızı değişik isim ve mezheplere bölerek, aşağılayarak, yok sayarak ve birbirine karşı kullanarak başarı elde edemez. Aksine karşısında; halkımızın bu inkarcı politika ve köhnemiş zihniyetlere karşı gösterdiği dirençle karşılaşacaktır..
MUB
Bethnahrin (Mezopotamya) Ulusal Konseyi
Başkanlık Kurulu
Dünya çocuk günü kutlu olsun..”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.