CİZRE’DE PARALELE DEĞİL REJİMİN PLANLARINA BAK!
Sinan Çiftyürek
21 Ocak 2015 Çarşamba 22:58
Cizre’de çocuklar peş peşe öldürülürken, Diyarbakır’da fişleniyor! 1992 konseptini yaşayan Cizre’de sokaklar gergin; “plakasız polis araçlarının dolaşması”, zırhlı araçlardan halka ateş açılması, akşam karanlık çöktüğünde sokakların hareketlenmesi halkta “ne oluyor ne olacak” tedirginliğine yol açıyor. Halk tedirgin, siyaset kurumları ise “karanlık eller Cizre’yi karıştırıyor” demekten başka bir şey söylemiyor!
I- Cizre olaylarına nereden, hangi bölgesel-küresel prizmalardan bakmalıyız?
Öncelikle Devlet, hükümet, PKK, DTK, HDP ve HÜDA-PAR’ın Cizre olaylarında ortaklaştıkları “provokasyon” açıklaması yaşananları izah etmiyor!
Yaşananların özeti, Kürt halkının özelde de gençliğin haklı tepsini sokakta dile getirmesi, devlet ve yandaş kurumlarının ise müdahalesi hatta erken patlamaya teşviki söz konusu. Dolaysıyla illaki provokasyon aranacaksa rejim güçlerinin açık ve derin pratiği irdelenmeli.
Kürdistan parçalarında coğrafyanın hızla siyasallaşmasının önemli sonuçlarından biri olarak Kürt meselesi, Kürdistan meselesi olarak siyasal içerik kazanıyor ki bunu en net Rojava’da gördük ve yaşıyoruz. Kürdistan’ın merkezinde yer aldığı ve herkesin malumu olan bölgesel gelişmeler, Kürt dahası Kürdistan meselesinin çözümünü dayatıyor. Kime? Türk ve İran devletine!
Kürdistan meselesinin ilk kez uluslararası alanda bu düzeyde karşılık buluyor olmasından Türk ve İran başta olmak üzere işgalci devletler ciddi tehdit algılıyor. Bunlara KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın ABD ile ittifaka dair açıklamaları eklenince, Türk devleti özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ısrarla Kobanê üzerinden ABD ve Batıyı kastederek “bunları bir üst akıl yönetiyor” diyecekti!
Bu koşullarda, Türk devleti halen “Türkiyelileşme” projesiyle Kürt meselesini Kürdistan’dan kopartarak çözmeyi hedefliyor. İmralı’da adına “çözüm”, “müzakere” denilen süreçte; Kürt, Kürdistan meselesinin kendisi değil salt sonuçlarının ele alınması da bu çerçevede görülüp değerlendirilmeli. Devlet ve AKP hükümeti bir yandan çözüm adına meselenin sonuçlarıyla sınırlı bir çerçeveyi bile zamana yayarken, diğer yandan bölgesel gelişmelerin de etkisiyle Kürdistan’da savaş hazırlığını sürdürüyor. Cizre’nin içi ve etrafını saran askeri birlikler yetmiyormuş gibi Bülent Arınç’ın “yeni takviyelerin yapılacağını, önlemlerin alınmaya devam edileceği” açıklamasının başka yorumu yok!
II- Yukarıda ki tespitler bizi Cizre olaylarının perde arkasında rejimin planlı yönelişlerinin yattığı gerçeğine götürür. Belirtelim ki, Cizre-Botan’da son aylarda yaşananların temelinde devletin uzun soluklu planları yatıyor. Halen Kürt meselesini Kürdistan coğrafyasından kopartacak yönelimler çerçevesinde çözüm arayan devletin derin ve açık tüm aparatlarıyla Cizre halkını yorup güçten düşürme planları dikkatle takip edilmeli.
Cizre’de rejimin açık ve örtük yöntemlerle gerilimi tırmandırmada yaklaşan seçim hesabından çok, 6-7 Ekim direnişinden dolayı Kürt halkına, enerjisini boşa çıkartacak erken veya parçalı kalkışma dayatıyor olabilir. Devletin olaylarda doğrudan ya da dolaylı eli var ama görünürde “tarafsızmış” izlenimini yaratma çabasında! Bundandır ki gerek devlet yetkilileri gerekse de AKP yanlısı basın Cizre olaylarını, Kürtler arası bir çatışma ya da paralel yapının eylemleri olarak gösterip devletin olaylardaki rolü ve sorumluluğunun üstü örtülmek istenmekte.
Devlet, bir taraftan kendini perdeleyen araçlar kullanarak, Cizre ve çevresinde olayların kronikleşip halkın, esnafın canına tak etmesiyle “yeter yok mu müdahale edecek” noktasına evirilmesi için ortam hazırlıyor. Diğer taraftan aynı devlet aynı süreçte kendini mümkün olduğunca “olayları yatıştıran, asayiş sağlayan” gibi sunarak esas rolünü sonraya bırakma çabasında olduğunu görmek lazım!
Devlet, “kurtarıcı, olayları yatıştırıcı” rolünü oynayabilmesi için bazı şeylerin olgunlaşmasını beklemenin de ötesinde hazırlama çabasındadır! Bu nedenle Türk rejimi, Cizre’de 1990’lı yıllarda uyguladıklarından kimi yönlerden farklı politikalar izliyor. “Paralel” yapı ile kendini perdelemek; Kürtlerin varlığını inkar yerine kabul etmek ve önemlisi meselenin “barışçıl çözümünü savunur” gözükerek halka yakın durmak vb. yeni taktiklerin başında gelir. Kürt ulusal demokratik güçleri, esas olarak devletin kadife eldiven giymiş bu yönelimine dikkat etmelidir.
III- Cizre olaylarında devlet dışı kimi odakların eli olabilir ancak bu durum devletin rolünü görmemizi perdelememeli. Olayların arkasında kim var sorusuna yanıt muhteliftir ama “çözüme darbe vurmak isteyenlerin işidir” iddiaları ağırlıktadır. Peşinen belirteyim ki bu değerlendirmeler yanıltıcıdır! Örneğin;
“Çözüm istemeyen İran parmağı”; “görüşmeler finale yaklaştıkça KCK’nin Ankara’dan çok İmralı’ya yönelik tutumu, Öcalan’ı boşa çıkartma yönelimi”; Kandil’in “kanton denemesi”; “PKK’nin erken iktidar hastalığı”; “Çözüm sonrası Kürtler arası egemenlik kavgası” vb. deniliyor. Ayrıca tablonun tam anlaşılması için şunları da ekleyelim:
Öcalan “paralel işi” vurgusunu yaptı. Hatip Dicle “tarafların arasına sızmış unsurlar bu olayları çıkarıyor” ya da "çözüm sürecini 'Paralel' denen güçler ilerletmek istemiyor, süreci baltalamak istiyor” diyerek hükümete yakın kaynaklar gibi Paralel yapıyı işaret etti. DTK, HDP bileşenlerinden de benzer açıklamalar geldi. Cizre Belediye Başkanı Leyla İmret, “paralel yapının HÜDA PAR ile HDP arasındaki gerilimi kışkırttığını” belirtip hükümete çağrıda bulunarak, “Cizre’ye sürecin ruhunu anlamış kamu görevlilerinin gönderilmesini” bile talep etti!
Cizre olaylarında kimi güçlerin payı şu veya bu düzeyde olabilir özel olarak Paralel yapının günahlarını Kürt siyaseti biliyor ve de hatırlamalı ancak bunlar, devletin sorumluluğunu ve önemlisi planlı yöneliminin üstünü örtmemeli. Zaten söz konusu Kürdistan özellikle de Cizre-Botan bölgesiyse; derin devlet ile resmi devletin örtüştüğünün, tüm alt aktörlerin devlettin asıl konsepti çerçevesinde hareket ettiklerinin yakın tarihimizde sayısız örneği olduğu bilinir.
Unutmayalım ki Hükümet, Kürt halkı nezdinde zaten sabıkalı olan Gülen Cemaati’nin emniyetteki taraftarlarını Cizre olaylarının planlayıcısı olarak göstermekle bir taşla birkaç kuşu birden vurma hesabı yapmakta. Yaklaşan seçimlerde Gülen Cemaatini zayıflatmak, devlet ve hükümeti temize çıkartmak, önemlisi halk dinamiğini erken isyana zorlanmak gibi..!
Bizim açımızdan ilginç olan devlet ve hükümet yanlısı kaynakların Cizre olaylarının sorumlusu olarak “paralel yapıyı” işaret etmelerine DTK, HDP bileşenlerinden de benzer açıklamaların gelmiş olmasıdır. DTK ve HDP, Paralel yapı ile Cizre olayları bağlantısına ilişkin yukarıda aktardığım açıklamalarıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eline güçlü kozlar vermiş oldular. Erdoğan; “Cizre’de tezgâhlanmaya çalışılan olayı biliyor ve ona göre de tedbirimizi alıyoruz. Düşünebiliyor musunuz, bu devletin resmi giysileri içerisinde olan, bu devletin zırhlı araçlarıyla caddenin kenarına bombayı koyanları görüyor musunuz? Ve arkasından yine aynı şekilde devletin bir başka görevlisi bunu yakalayabiliyor, hamdolsun” diyerek devlet içerisindeki Paralel yapıyı, eylemlerin sorumlusu gösterip hükümet ve devleti temize çıkaracaktı!
Hele ki Demirtaş; “Cizre’de Hükümetten bağımsız kuş uçmaz. Orada her şeyi ‘Paralel yapı’ ile açıklama kolaycılığına kaçmamak gerekiyor. Cizre’nin kaymakamını Fethullah Gülen atamıyor. Emniyet müdürünü de Ekrem Dumanlı belirlemiyor. Hepsini AKP atadı. Cizre’de bir provokasyondan söz edilecekse bu AKP provokasyonudur” diyerek en azında hükümeti hedef gösterdi.
Cizre’de yaşananlarda Paralel yanlısı personelin ve diğer aktörlerin payı az çok olabilir ama olayların asıl planlayıcısı devlettir ve amaç Cizre genelde de Kürdistan’ı erken bir patlamaya zorlayarak kolaylıkla ezmeyi hedeflemiş olabilir. Bu açıdan gerek TC devletinin, gerekse devamcısı olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun sabıka defteri hayli kabarıktır.
İster doğrudan derin güçleriyle ister taşeron yapılarıyla yapılmış olsun Cizre olayları devletin plan ve hesapları dışında düşünülemez. İşi paralel yapıya yükleyen her yaklaşım siyasi körlük olup devleti ve AKP hükümetini temize çıkartmaya hizmet edecektir.
Kürdistan’daki tüm kanlı katliamların, tüm faili meçhullerin sorumlusu olan Türk devleti bir kez daha kendini seyirci/hakem durumuna düşürme çabasında. Cizre üzerinden Kürdistan’da gerek “Kürtler arası çatışma” görüntüsü vererek gerekse Paralel benzeri yapıların “faaliyetleriymiş” gibi göstererek kendini halkın nezdinde “tarafsız kurtarıcı” gibi sunmak istiyor! Asıl dikkat edilmesi gereken burasıdır ki “Devlet değişti, PKK değişime direniyor” algısını yaratma çabaları da aynı amaca hizmet için kullanılıyor.
Cizre merkezli Botan bölgesinde uygulanmak istenen senaryonun bir ayağının bu olduğu ve Türk rejiminin bu taktiğinin nasıl bozulacağı üzerinde Kürdistan siyaseti, Türkiye devrimci demokratik siyaseti düşünmeli, çözüm üretmelidir!
IV- Çözümsüzlükte ısrar sabırları tüketiyor!
Hükümet de Öcalan da “çözümde kararlıyız” diyorlar ama ortada çözüm yok! Davutoğlu ve hükümet yetkilileri sıkça “Türkiye’nin en büyük kazanımı çözüm sürecinin başarıya ulaştırılmasıdır” diyorlar ama pratikte “çözümsüzlük” politikası sürdürüldükçe Kürdistan’da siyaset geriliyor çünkü halk artık İmralı’da sürdürülen “sohbetlerin” Kürdistan bir yana Kürt meselesine bile çözüm üretmediği, üretmeyeceğine inanmaya başlıyor!
Cizre’de yaşananları değerlendiren gazeteciler-yazarlar, hükümet yetkilileri ve önemlisi DTK, HDP cephesinde de “olayların hedefinde çözüm sürecine darbe vurmak” hatta “süreç ya Cizre’de biter ya da çıkar” türünden değerlendirmeler geliyor ama bu değerlendirmeler gerçekçi değil çünkü ortada çözüm süreci yok ki darbe vurulmuş olsun! Cizre ve tabi ki Kürdistan’da insanların özellikle gençliğin sabrı tükeniyor. “Çözüm” ve “müzakere” üzerine yıllardır sürdürülen aldatma-oyalama politikalarına sokakların öfkesi büyüyor. Bu nedenle olayların bitirilmesi için Hükümet ve Öcalan’dan gelen iyimser açıklamalara rağmen küçük bir kıvılcım ilçeyi her an çatışma alanına çevirebiliyor.
Sonuç olarak; Cizre’de olanlardan rejim ve siyasi iktidar sorumludur. Çözüm, emniyet müdürü ya da kaymakamın değiştirilmesi değil rejimin zihniyetini ve Kürdistan’da çözüme dönük yaklaşımını temelden değiştirmesidir. Çözüm, Kürdistan’da geniş ulusal demokratik ittifakın yaratılmasıdır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.