CESARET, SİYASET VE HAMLE AŞAMASI
Ali Bayramoğlu
15 Ocak 2013 Salı 07:28
Aralık başında yaptığımız bir sohbette bir bakan, İmralı'yla MİT arasında görüşmelerin başladığını, bu görüşmeler sonunda, tünelin ucunda bir ışık görürse başbakanın yeni adımlar atacağını, yeni bir dönemin başlayabileceğini söylüyordu.
Belli ki 'ışık' görüldü…
Başbakan resmen görüşmelerin başladığını açıkladı. Bu teması önemsediğine, tahriklere rağmen devam ettirme kararlılığında olduğuna dair açıklamalar yaptı ve yapmaya devam ediyor.
O sohbette bakan, bu görüşmelerin yaz aylarından önce bir sonuç vermesinin önemli olduğunu söylüyordu. Yaz aylarından itibaren Türkiye'nin seçim havası solumaya başlayacağını, bu havanın görüşmeleri olumsuz etkileyebileceğini ima ediyordu.
Takvim bu yönde ilerliyor.
Dikkat de bu yönde…
Nitekim Hüseyin Çelik'in olay sıcaklığıyla yaptığı ilk tespit ve başbakanın kişisel tarzından kaynaklanan ters birkaç vurguyu dikkate almazsak, hükümet çevreleri Paris cinayetleri konusunda dahi temkinli, mesafeli davranmayı bildiler. Olabilecek tahriklere rağmen bu sürecin sürdürüleceğini açık bir şekilde vurguladılar.
Velhasıl başlayan görüşmeler hükümet tarafında önemseniyor ve korunuyor.
Yenilerde bir başka sohbette, bir başka bakan, son temasın en önemli ve umut verici yanlarından birisinin devletin ve Öcalan'ın bakışı arasındaki mesafenin daralması olduğunu söylüyordu.
Bu durum başka siyasiler tarafında da, 'Öcalan'ın talep profilinin düşük olması' olarak tekrar vurgulandı.
Peki ortaya çıkan görüşme tablosunu nasıl ele almak gerekir?
Bu tabloyu, Kürt siyasi taleplerinin hemen karşılanmasından çok, bunların biçimlenmesine imkân verecek siyasi ve hukuki zeminin oluşturulması şeklinde tanımlamak sanırız yanlış olmaz. Silahların susması, KCK tarzı operasyonlara imkan veren mevzuatın değişmesi, anayasal düzeyde ayrımcı dile son verilmesi, yerel yönetimlere yetki devri ve sorunun muhatabı olarak Öcalan'ın koşullarının 'siyasi' olarak iyileştirilmesi gibi hususları bu çerçevede yorumlamak gerekir.
Öcalan'ın Kürt sorununun çözümüyle ilgili 'reçeteleri' zaman içinde değişikliğe uğramıştır. Ayrılıkçı politikalar, demokratik cumhuriyet, demokratik özerklik, hepsi, birbirini takip eden, farklı Öcalan önerileridir. Ülkedeki konjonktür değişikliklerinin, bölgedeki denge farklılaşmalarının, Öcalan'ın örgüt ve devlet karşısındaki durumunun bunların şekillenmesinde belirleyici olduğuna şüphe yok…
Peki devlet bir ileri noktaya, örneğin Öcalan'ı muhatap alma aşamasına, bunu açık bir politikayla yürütme safhasına nasıl geldi?
Siyasi bıkkınlık ve asayiş yöntemlerinin sonuçsuzluğu altı çizilmesi gereken ilk faktördür.
Ayrıca Öcalan'ın geldiği son noktanın devletin masaya oturmasını kolaylaştırdığı söylenebilir.
Bir başka kolaylaştırıcı, hatta zorlayıcı unsur da dış dinamiklerdir.
ABD'nin, onun üzerinden Barzani'nin Güney Suriye'de PKK'nın gelişimine set çekmesi, PKK'yla kimi ilişkilerini gözden geçirmesi hem barış görüşmelerinin lojistik bir unsuru olmuştur. Hem bu görüşmeleri bir ön koşul kılmıştır. Ancak bununla birlikte devletin ve onun işletmecisi olan siyasi iktidarın geldiği 'cesaret, siyaset ve hamle aşaması' da göz artı edilmeyecek bir şekilde kendi başına değerlidir. Bunu mümkün kılan en önemli hususlardan birisi de 'kurumlar arası çatışma ve yarışma' haline son veren demokratikleşme sürecidir. Devletin yeniden yapılanması çerçevesinde MİT'in siyasi idareye bağlı olarak üstelendiği işlevler, bu kurum, asker, emniyet, dışişleri ve adalet bakanlıkları bürokrasisi arasındaki uyum, bunların siyasi iradeye mutlak bağımlılık içinde hareket etmeleri, Türk siyasal sistemine siyasi kararlarda gerekli esneklik dozunu sağlamış görünmektedir.
Bardağın dolu tarafı böyle…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.