CENAZE SİYASETİ: DÜNYA SAVAŞLARINDA BÖYLESİ GÖRÜLMEDİ
Mehveş Evin
03 Ocak 2016 Pazar 10:11
Yılbaşından bir gün önce, sanatçı ve aydınlardan oluşan kalabalık bir grupla Diyarbakır’a gittik. Batılı, ünlü isimlerin gelişinin şerefine Sur’a çıkan Gazi caddesindeki abluka 17 saatliğine kaldırıldı.
Kafileyi arkadan takip eden akrep ve TOMA’larla Sur’a yürüyüşte, aylardır sokağa çıkma yasakları ve artan şiddetle iç içe yaşayan halk, bizi alkışlıyor, “Yaşasın Sur’un direnişi” sloganları atıyordu. İnşaat işçileri el sallıyor, yaşlı kadınlar zılgıt çekiyor, fırsattan yararlanıp dükkanını açabilen esnaf şaşkınlıkla bu küçük gösteriyi izliyordu.
Sanırsınız ki işgal altındaki bir şehre giren barış gücüyüz…
Oysa tek yaptığımız, canı burnunda yaşayan, ne işi, ne evi, ne de güvenliği kalan Diyarbakırlıların hislerini, tanıklıklarını dinlemek. Onlar, Türkiye’nin başka bölgelerinden gelen bir ses, bir dokunuşun önemini dile getirirken eziliyor, küçülüyorsunuz.
İnsan kendi çocuğunu sevmeye utanır mı?
Diyarbakır’ın daha güvenlikli mahallelerinde yaşayan iki genç kadınla sohbet ediyoruz. Bunca ölüm ve acı varken “Kendi çocuklarımızı sevmeye utanır olduk” diyorlar.
Her tanıklık, bu korkunç savaş halinin sadece küçük bir parçası.
Suriçi’ndeki Anadolu lisesine giden, daha doğrusu artık gidemeyen kız öğrencinin “Artık okuluma gitmek istiyorum!” derken hıçkırıklara boğulması… Suriçi’nden göç eden, her gece başka evde misafir olmaktan utanan, okul bahçesinde oynarken vücudu asitli maddeyle yanan kızın annesinin çaresizliği… Zırhlı araçlarla gezen gazetecilerin aksine, polisin kafasına namlu dayadığı yerel gazetecinin “Bizim böyle bir şansımız yok” deyişi…
Ve acıdan yüzü kaskatı kesilmiş, üniversite öğrencisi oğlunun cenazesini günlerdir almaya uğraşan babanın tevazusu…
Dünya savaşlarında dahi cenazeye saygı gösterilirdi. Çanakkale Savaşı’nda cenazelerin kaldırılıp gömülmesi için savaşa gün içinde ara verildiği hikayelerini hepimiz biliriz.
Ama 2015 Türkiyesi’nde bu bile yok. Çatışmada öldürülenler sokak ortalarında, okul bahçelerinde çürümeye bırakılıyor.
‘Sizin canınız bizim için kıymetlidir’ dediler, açlık grevine başladılar
Barış grubu adına valiyle görüşen heyet, İsa Oran (21) ve Mesut Seviktek’in (25) cenazelerinin alınması için talepleri iletti. Diyarbakır Valisi’nin tek yapabildiği, cenazeyi alacaklara güvenlik güçlerinin ateş etmeyeceğini söylemek.
Ne var ki savcılık, ailelerden ölümleri durumunda, devletin sorumlu olmadığına dair bir kağıt imzalamalarını istemiş.
Bu nasıl bir istekse.
Üstelik Suriçi’ndeki operasyonu yürüten güvenlik timi, ailelere “Valilik kararı bizi bağlamaz” diyerek güvenlik filan sağlayamayacaklarını belirtmiş.
Yazar Nurcan Baysal’ın, ailelere İHD’yle gidip cenazeleri almayı teklif ettiğinde aldığı cevap, iç burkucu: “Bir de sizlere bir şey olursa biz bu vicdan azabıyla yaşayamayız, sizlerin bir güvenlik garantisi verilmeden gitmenizi uygun görmüyoruz. Sizin canınız bizim için çok kıymetlidir.”
Sevitek ve Oran’ın aileleri, cenazelerini almak için açlık grevine başladı.
İsa’nın ‘suçu’ üniversitede stand açmaktı
Hendekleri tartışırken Kürt gençlerinin neden YDG-H’ye katıldığını anlamaya çalışmaktan çok uzağız.
Cenazesi Sur’da kalan 21 yaşındaki İsa, 9 Eylül Üniversitesi’nde okuyordu. Üniversitede Azadiya Welat gazetesi dağıtmak için stand açtığı için defalarca gözaltına aldı, hakkında dosyalar açıldı. Haksızlıklar ve ayrımcılık, onu üniversiteden uzaklaştırdı. Belki de bu yüzden Sur’daydı; başka umudu kalmadığı için silaha sarılmanın tek yol olduğuna inandı.
Devletin ve çok bilmiş medya muhtarlarının görevi, “Ama hendek, ama PKK” diyerek parmaklarını doğrultmak değil. IŞİD’in Batı’da yaptığı terör saldırıları için “Ama onların ne yaşadığını, uğradıkları ayrımcılığı, nasıl bu noktaya geldiğini anlamak lazım” denebiliyorsa aynı empatiyi kendi ülkende neden kurmak neden bu kadar zor?
Taş atan çocuklar nasıl bu noktaya geldi?
Dün taş atan çocukların, bugün hendeklerin arkasında olduğu söyleniyor. Unutulan, meselenin taş atmaktan ibaret olmadığı ve yakın zamana kadar bu çocukların hapse yollandığı…
Bundan 7-8 yıl önce, taş atan çocuklarla ilgili yazı dizisi hazırlarken, Cizreli bir anneyle konuşmuştum. Eteklerinde üç küçük çocuk vardı, 11 yaşındaki en büyük oğlu ise bir sabaha karşı eve yapılan operasyonla tutuklanmıştı. Haber alamıyordu. Suçu? Sokaktaki bir gösteride ‘görülmek.‘
Yasanın değişmesiyle taş atan çocuklar serbest bırakıldı. Kim bilir atıldıkları o hapislerde neler yaşadılar, nasıl bir devlet algısına sahip oldular?
Bunları tartışmadan, bilmeden ukalalık yapmak, 18-20 yaşlarındaki çocukları vatan haini yerine koymakla bu işin içinden nasıl çıkılır?
Cevabı Suriçi’nde, Cizre’de çürüyen cenazelerde değil, çürüyen vicdanlarımızda aramalı…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.