22 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara13°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

CEMAAT’İN KÜRT SORUNU (HÜKÜMETLE MUKAYESELİ)

Mücahit Bilici-

01 Mart 2014 Cumartesi 05:26

Cemaat’in kimlik politikası dindar bir Türklüktür. Gariptir ama kimlik politikası Müslümanlık olan Hükümet’e göre Cemaat daha dindardır. Ancak Türklükten ve milliyetçilikten daha az taviz vermek istemektedir. İkisi de ecdatçı, Osmanlıcı, mukaddesatçı arkaplandan gelseler de Cemaat Müslüman bir Türklüğü, Hükümet Türk bir Müslümanlığı idealize eder. Zaten bugünkü trajedi dindar bir Türklük ile sathi/ hamasi bir Müslümanlığın kavgasıdır. Her ikisinde Türkler İslam âlemine liderlik yapmak misyonu ile görevli görülür. Fakat stratejiler farklıdır. Popülist bir siyasetsel gelenekten gelen Hükümet’in tarzı hamasettir. Sessizce alttan dönüşüme dayalı bir sivil gelenekten gelen Cemaat’in tarzı ise teennidir.

Cemaat Kürtleri, Türk olan devletin öznesi değil atomize nesnesi olarak gördü hep. Kürtlerin eğitim, ilgi ve şefkat ile adam edilebilecek çocuklar olarak görülmesi, Cemaat’in devletçiliğinin (Cemaat’e görünmeyen ama) Kürtlere görünen çirkin yüzüdür. Çünkü Cemaat klasik Türk muhafazakâr dindarlığının devletçi zihniyetinden kendisini kurtaramamıştır. Cemaat’in sivil toplum gücüne sahip bir dinî ve siyasi hareket olması, hatta bugün devletle kendini özdeş gören bir Hükümet/ Parti ile çatışıyor olması bile Kürtler konusunda devleti merkeze aldığı gerçeğini değiştirmiyor. Cemaat’in tasavvurunda Kürt, Türk’e en fazla tabi kalarak eşit olabilir. Cemaat, kendisini Kürtlerin her sorununu çözme kabiliyetine sahip görür. Ve bu konuda hükümet eden AK Parti’den daha muhafazakâr ve devletçi kalmıştır. Zira, Cemaat, Türkiye yumurtasının kabuğunu çatlatmadan ‘Kürt sorunu’nu mevcut kabuğun içinde hamasi bir maceracılığa girmeden, kalpleri fethederek, demokratikleşme hamleleri ile çözmek gerektiğine inanmaktadır. Parti ise, bu kabuğun çatlamamasının çok zor olduğunu haklı olarak görüp, hatta bunu bir büyüme fırsatı olarak değerlendirilebileceğini düşünüp, daha çok risk alarak sorunu “siyaset”le çözmek istemektedir. Cemaat, kurumsal ve demokratik teamüller açısından Hükümet’ten çok daha ilerici iken, Hükümet şahsi hitap ve muhatap alma noktasında daha pragmatist ve cesurdur. Yani Cemaat ilkeler çerçevesinde eşitlik ve tanınmayı kurumsallaştırma açısından Hükümet’ten daha iyi bir potansiyele sahiptir. Çünkü Hükümet Kürt sorununu ayrıca bir politik oy getirisi açısından da sündürülerek tüketilecek bir kazanım görürken, Cemaat devletin bekası gibi daha az popülist bir zaviyeden bakmaktadır.

Kürtlerin hakları konusunda birbirine yakın duran Cemaat ve Hükümet, Kürtlerin egemenlikleri (yani Türk olmaktan çıkıp Kürtlerin de olması gereken) devletin sahipliği konusunda farklı vizyonlara sahiptir. Hükümet Kürtleri Müslümanlık üzerinden ortaklığa dâhil etmeyi önerirken, Cemaat Kürtleri Türkiye içinde demokratik haklar/ hukuk içerisinde yine Müslümanlık üzerinden ama Türklüğe tabi olarak eşitliğe kabul etmek istemektedir. Cemaat, Türkiye kabuğunu çatlatmadan Kürtleri sadece demokratik derinlikle tatmin etmenin ve kalplerini hizmet ile tabandan fethetmenin mümkün olduğuna inanır. Bu kuşatma ve kardeşlik söylemi dışında Cemaat’in çok netleşmiş bir Kürt politikasının olduğu da tartışmalıdır. Zira Fethullah Gülen’in Irak Kürdistan’ı medyası Rudaw’a verdiği röportaj, özellikle anadilde eğitimi kategorik olarak tanıyan çok net ve ilerici bir hamle iken, BBC röportajı Kürtler konusunda klasik muhafazakâr çizgide kalmıştır. Cemaat Kürt sorununda polisiye ve güvenlikçi anlayış ile sivil toplumcu hizmet anlayışının bireşimi olan bir gayripolitik perspektiften çıkmayı hâlâ başarabilmiş değildir.

Cemaat’inKürtler konusundaki en büyük handikabı PKK’yi yok edilmesi gereken, en azından muhatap alınmaması gereken bir aktör olarak görmesidir ki bu Cemaat’in demokrasi vurgusu ile bağdaşır bir şey değildir. Dünyada şiddet ateşi sadece demokrasinin dışında ve gayrisivil araçlarla söndürülen bir şey değildir. Şiddet demokrasi içinde de pekâlâ söndürülür. Cemaat Kürtlere yanlış olarak uzatmaktan yorulmadığı şefkat elini nedense PKK’lilere uzatmak istemez. Hâlbuki PKK, Türk devletinin Kürtlere tecavüzünün sonucudur ve mütecaviz devletin asi veledine şefkat eli uzatmak gibi bir ödevi vardır. Fakat Kürtlere şefkat eli uzatmak devletin haddi değildir. Tecavüzcü Türk devletinin Kürtlere karşı yükümlülüğü özür dilemek ve Kürtlerin mülkiyetine/ hizmetine girmektir.

Cemaat haklar konusunda başta anayasa vurgusu olmak üzere ama somut olarak anadilde eğitim örneği olmak üzere Hükümet’in aslında ilerisinde veya ilerisine geçebilir. Haklar konusunda Hükümet’i aşabilen Cemaat egemenlik konusunda Hükümet’in gerisinde kalıyor. Çünkü şöyle veya böyle, Kürtlerin en azından bir kısmını topluca temsil eden PKK’nin bir muhatap olarak görülmemesi Cemaat’in kör noktasıdır. PKK, Öcalan veya BDP Kürtlerin en azından bir kısmının temsilcisidir ve demokrasi gereği muhatap alınmaları şarttır. Cemaat PKK ile yüzleşmek ve muhatap almak zorundadır. Aynı şey, Cemaat düşmanlığını marifet sanan PKK taraftarları için de geçerlidir. Türkiye’de Kürtlerin herhangi bir formatta temin edecekleri eşitlik, özerklik, veya bağımsızlıktan herhangi birisi için bile zorunlu muhataplardan biri Cemaat’tir. Sanılanın aksine, Cemaat Hükümet’e göre daha kalıcıdır. PKK’liler kendilerini bir partinin veya Hükümet’in enstrümanı hâline getirmemeliler.

NEDEN KÜRTLERİN HUKUK VE EGEMENLİĞİ DİYORUM

Kürtlerin hukuk ve egemenliği diyorum. Çünkü hukuk Türklere nispetle Kürtlerin haklarını ifade ediyor. Egemenlik ise Kürtlerin devlete nispetle haklarını/ malikiyetini. Kürtler atomize fertler olarak haklarını elde edebilirler ama bir cemaat olarak Kürtlerin devletin sahibi olması, egemen olması gerekir. İşin bu kısmını dindar Türkler kadar dindar Kürtler de anlayamıyor. Çünkü devleti veri olarak alıp, insanı devletin uzantısı olarak görme hastalığından mustaripler. Kürtlerin egemenliğinin demokratik olmayan bir versiyonu PKK’dir. Kürtler kolektif bir kimlik olarak devletin sahibi olmadıkça Türklerle fert bazında eşit olmalarının Kürtlük noktasında hiçbir anlamı olmaz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.