CEMAAT’İN ANLAMADIĞI
Mücahit Bilici-
18 Aralık 2013 Çarşamba 08:48
Cemaat ile hükümet arasındaki çatışmada gönüllü ve memur taraflar birbirlerine ateş ederken, Cemaat’in anlamadığı ve kendince başkalarına anlatamadığını sandığı bir şey var.
Dine hizmet için dünyadaki kaynaklara erişim ve hâkimiyet çabası olarak siyaset yaptığın zaman siyasi çekişmenin tarafı olmaktan kurtulamazsın. Şunu da bilmelisin: Siyaset menfaat üzerine döner ve canavardır. Bunu insan en iyi muhalif durumuna düştüğünde anlar. Siyasette ahlak kolay kolay bulunmaz, çünkü siyaset iradelerin çatışması, bencilliklerin yarışmasıdır. Bunun içinin ‘millete hizmet’ veya ‘dine hizmet’ gibi ulvi amaçlarla doldurulmuş olması bir şeyi değiştirmiyor. Siyasi kavganın içine kutsalların sokulmaması, kutsalların bu bencilliklerin darbelerine hedef edilmemesi içindir.
Çıplak hâli savaş olan siyasetin oturmuş, sınırlandırılmış hali hukuka dönüşüyor. Kimse kimsenin insafına, şefkatine, kardeşlik duygularına terkedilmeyecek bir garantiye sahip olunca da buna demokrasi diyoruz. Siyasette ahlak arayanların, Osmanlı sultanlarının İslam’ın rağmına olarak kardeş katline neden tevessül ettiklerini anlamaya çalışsınlar. Veya şahıs olarak neredeyse veli sayılan Sultan Abdülhamid’in kendisini mecbur zannettiği bir istibdadın kaynağı olduğu gerçeğini hatırlasınlar. Ve bugün ezebildiği kardeşine kardeşlik nutku çekenlerin, gücü kendininkine yakın kardeşiyle ise nasıl ölümüne vuruştuğunu insaf ile analiz etsinler.
Dine hizmet için yaptığın kişisel fedakârlıktan dolayı, insanların senin dine hizmet için yaptığın kolektif siyaset ve bencilliği hoşgörmesini bekleyemezsin. Hizmet ve İslam’ın menfaati için iktidar edinme ve kullanma hakkına sahipsin. Fakat bu ulvi gaye için yapıyor olman, yaptığın şeyi siyaset olmaktan çıkartmıyor. Bu yüzden dünyanın her tarafına gönüllü gidip büyük bir fedakârlık yapan insanların hizmeti, onların fedakârlığına bina edilen bir siyasetin menfaatsiz safi bir hizmet olarak görülmesi için yeterli değildir.
Evet, Gülen Cemaati hiçbir zaman klasik bir Nur cemaati olmadı. Hatta Nurcu olarak adlandırılmaması daha doğrudur. Cemaat’in yine ortodoks Nurculuğun siyasete ilişkin ilkelerini takip etmediği de malumdur (bunları 90’ların sonunda yazdım). Bu Nurculuk açısından eleştiri konusu edilebilir ama İslamcılık açısından eleştirilemez. Çünkü İslamcılık zaten Müslüman’ın siyaset yapmasını önceler, hatta kutsar. Cemaat’in iyi Nurcu olmaması kadar, direkt veya dolaylı siyaset yapması da tamamen demokratik hakkıdır. Ayrıca Gülen Cemaati’nin siyaset yapma durumu yeni değildir. Dün, Gülen Cemaati’ni bu noktada eleştirme cesareti gösterememiş olanların, bugünkü eleştiri ve kahramanlıkları ciddiye alınamayacak basit bir oportünizmdir.
Özetle, davanın siyasetini güdenlerin siyaseti, siyaset davası güdenlerin siyasetinden daha az meşru değildir. “Sivil toplumsun lobi faaliyeti yapma” yahut “cemaatsin devlette etkili olmaya çalışma” demek demokratik olmaz. Açıklık, hukuk ve hesap verebilirlik talepleri ise meşrudur ve herkese lazımdır. Evvelce ortaklaşa yapılan bir siyaset şimdi tek tarafta konsolide edilmeye çalışılıyor. Taraflar açıkça ve mertçe “boşanıyoruz” deseler, yekdiğerlerine tepkileri daha saygıdeğer bulunurdu. Kendini Devlet yerine koymaya başlayan Parti’nin, Cemaat’i en fazla bir parti olarak görmeye başlaması da bir siyasi hamle olarak görülmelidir, yoksa bir zorunlu hakikatin teslimi değil.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.