22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara14°C
  • İzmir17°C
  • Berlin-1°C

CEMAAT, KÜRT MESELESİ VE DEMOKRATİKLEŞME

Mahmut Övür

04 Şubat 2014 Salı 09:48

17 Aralık operasyonu Türkiye'ye ve sivil siyasete çok zarar verdi ama önemli sonuçlara da yol açtı. Onların başında, hukuk sistemi oturmuş, demokratik, hesap verebilir ve kurumsallaşmış bir devlet ihtiyacının ne kadar önemli olduğunu göstermesi geliyordu.

Artık, "milliyetçiler karşı çıkar, ulusalcılar öfkelenir, cemaat rahatsız olur" gerekçeleriyle atılması gereken demokratik adımları erteleme dönemi geride kaldı.

17 Aralık'ın ikinci önemli sonucu Kürt meselesinde niyetle- rin ve etekteki taşların dökülmesiydi. Bu durum, çözüm süreci açısından da temkinli yaklaşımların yerini hızlı ve somut adımların alması gerektiğini gösterdi.

O adımlar atılmadıkça bazı kesimlerin tuzak kurma ihtimalleri hep karşımıza çıkacaktı.

Oslo sürecinden bu yana çözüm süreciyle ilgili olup bitenlere bakın... Cemaat eksenli "paralel yapı" çözüm sürecinin başarısızlığı için ellerinden geleni yaptı.

Ateşkes ilanından bir gün sonra KCK tutuklamalarının başlatılması ve Nazi dönemini hatırlatan plastik kelepçelerle kamuoyuna sunulmasından, 7 Şubat 2012'de Hakan Fidan'ın tutuklanmasına yönelik operasyona kadar hepsi Kürt meselesini çıkmaza sürüklemek, çatışmacı bir zemini canlı tutmak içindi.

O yapının, soruna nasıl baktığının en çarpıcı örneği Samanyolu televizyonunda gösterilen kışkırtıcı-milliyetçi dizilerdi.

Çünkü izlenen siyaset, eski devlet paradigmasının yeni kılıf değiştirmesinden başka bir şey değildi. En ilginci de fazla üzerinde durulmayan cemaatin anayasaya ilişkin yaklaşımıydı. Tıpkı eski devlet gibi cemaatin kırmızıçizgisi de anayasanın ilk üç maddesinin değişmezliğiydi.

17 Aralık bu yanıyla da paralel yapının siyasetin bir parçası olduğunu açığa çıkardı ve tartışılmasına yol açtı.

Bu sürecin bir önemli yanı da, hükümet olanlara, toplumu oluşturan sosyolojik gruplara ve cemaatlere nasıl yaklaşılması gerektiğini göstermesiydi.

Elbette devlet içinde her toplumsal kesimden, her cemaatten çalışan olabilir ama onlarla siyasetin ilişkisi "yasal" sınırların ötesine geçemez. Onların da devletle ilişkisi devlet hiyerarşisi içinde olmalı ve başka yapılar üzerinden yürütülmemeliydi. Hiçbir devlet buna izin vermez ve vermemeli de. Türkiye bunu biraz pahalı da olsa sonunda öğrendi.

Şimdi yeni bir toplumsal sözleşmenin eşiğindeyiz. Siyasetin önünde tek ölçü var: Toplumun özgürlüğü ve zenginliğini sağlayacak sistemi kurumsallaştırmak.

Bu açıdan AK Parti hükümetinin hazırladığı 5'inci demokratikleşme paketi bir ilk adım olacak. Çünkü bu paketin en önemli yanı, ilk kez halkın talepleriyle bir demokratikleşme paketinin hazırlanmasıydı... Paket büyük oranda, çözüm süreci için Türkiye'yi dolaşan Akil İnsanlar heyetinin önerdiği taleplerden oluşuyor. Birkaçını sıralayalım.

Özel Yetkili Mahkemeler'in kalkması, terör suçları dahil tutukluluk süresinin en çok 5 yılla sınırlanması ve en önemlisi de anadilde eğitim meselesinin siyaseten sorun olmaktan çıkartılması ve anadilde siyasi propaganda yapılması.

Kısaca 17 Aralık operasyonu, demokratikleşme ihtiyacının ne kadar elzem ve önemli olduğunu göstermesi açısından da öğretici oldu.

Tabii asıl çözüm başta hükümet olmak üzere, herkesi ve her kesimi doğal sınırlarına çekecek olan yeni anayasa yapabilmek.

Bu yol, son birkaç yıla göre çok daha açık görünüyor.

Türkiye, hiçbir vesayetin olmadığı, sadece siyasetle sorunların çözüldüğü, sivil toplumun dinlendiği bir ülkeye doğru adım adım ilerliyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.