12 Aralık 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır3°C
  • Ankara5°C
  • İzmir10°C
  • Berlin1°C

“CEMAAT” DONKİŞOTLUĞU

Abdullah Can

19 Eylül 2016 Pazartesi 16:29

Başını Siyonist-Evangelist kompradorların çektiği Emperyalist blok, “İslâm” ve “Müslümanlar”a karşı savaşında hiç bir sınır ve kural tanımamaktadır. “Topyekûn imha” temelinde yürüttüğü bu savaşta, bütün insanî ve ahlakî değerleri hiçe saymaktadır. Kendince geliştirdiği “Ya bendensiniz, ya düşman!” aforizmasıyla, insan ve doğaya ilişkin bütün zenginlikleri yok etmektedir. Tüm aykırı görüş, düşünce ve yaşam tarzlarını silindir gibi ezmekte; hiç birine en ufak bir müsamaha göstermemektedir. Bu uğurda vahşet ve ahlaksızlığın en çirkef yöntemlerine başvurmakta; hedefe ulaşma adına, “propaganda”nın en kirli ve seviyesiz olanına başvurmaktadır. Bu çirkefliklerinden birisi de İslâmî kavramlara dair yürüttüğü “çarpıtma” ve “karalama” faaliyetleridir.

Evet, emperyalizmin İslam ve Müslümanlara karşı yürüttüğü siyasî, askerî, iktisadî, ideolojik ve kültürel savaş konseptine, son zamanlarda “mefhumî”(kavramsal) mücadeleyi de eklemiş durumdadır. Uğrunda Her türlü diplomatik, enformatik ve istihbarî propaganda araçlarını seferber ederek Müslümanlarca “kutsal” ve “vazgeçilmez değerler”in unvanları olan mefhumlara saldırmakta, ya içlerini boşaltarak ya da istismar ederek dejenere etmekte; anlam ve itibar kaybına uğratmaktadır. Bu mefhumlardan en tanıdık olanları, “cemaat”, “imam”,  “cihad”, “şeriat” ve “şehadet”tir. Yozlaştırmak istediği bu kavramları, yine kendisinin ürettiği “istismarcı figüranlar”ın eylemleriyle kirletmekte, “kahrolsun” derekesine indirmektedir. Bir zamanlar “Kahrolsun şeriat” diye bağıranların, bu günlerde “Kahrolsun cemaat” noktasında karar kılması, bu iddiamızın ispatıdır.

DAİŞ terörüyle İslâm’ın “cihad” kavramını dejenere eden emperyalizm, materyalist ve seküler terör örgütlerinin eliyle de “şehit” ve “şehadet” kavramını yozlaştırmaktadır. Keza, FETO terörüyle de “cemaat” ve “imam” mefhumlarını ele-ayağa düşürterek nefret edilir hale getirttiler. Gelinen noktada, –çağrışımlarından ötürü– bu kavramların telaffuzu kınanmaya sebep olmakta, dillendiren kimseleri ihtiyata sevketmektedir. En garibi ve teessüf noktası ise, emperyalist koro ve komploya iştirak eden Müslüman çevrelerdir; özellikle de yazar ve hatip konumunda olanları... FETO’nun ihanet ve cinayetkârlığının “cemaat” kavramına çaldığı kara leke, ne yazık ki “Cemaatleşin, ayrılığa düşmeyiniz!”(Âl-i İmran, 103) ayetinin muhatabı olan Müslümanları dahi cahilane cesarete sevkedebilmiştir. “Şeytanın oyununa gelmek” buna denir herhâlde…

Sünnet” ve “cemaati” korumakla mükellef olan Müslümanlar, bu tuzağa düşmemledirler; aksine ve inadına, kendi dünyasının şiarları olan İslâmî terminolojiye dört elle sarılmalıdırlar. Kınayıcıların kınaması, istismarcıların istismarları, yüzümüzü hak ve hakikat bildiğimiz değerlerden çevirmemelidir. Bize düşen, “uydum şeytana”(emperyaistlere) demek değildir; “uydum hakka”, “uydum hakikate” deyip, kavramlarımızı aslî ve asaletli konumlarına oturtmaktır; gerçek mana ve muhtevalarına kavuşturmaktır. Zira kavram kargaşası gibi, kavram çarpıtması ve karalaması da bir terördür; zihinler dünyasının fesat ve anarşisidir; kaotik bir halidir. Bir farkla ki, kargaşa da “cehalet”, çarpıtma ve karalamada “bilinçli” bir tercih, bir “kasıt” sözkonusudur. Emperyalistlerin tercihi, ikincisidir.

İnsan, “sosyal” bir varlıktır; “asosyallik”, bir fıtrat sapmasıdır; fıtrata arız olmuş bir hastalıktır. İnsanın rahatı ve gelişmesi, fıtrata uyumluluktadır; fıtrata ters düşmek, kendinden uzaklaşmaktır; özünü kaybetmektir. Cemaat, fıtrattan gelen insan “sosyalite”sinin ete-kemiğe bürünmüş şeklidir; dayanışma ve iş bölümü temelindeki organizasyonudur. Bu misyonu itibariyle, cemaat, toplumsal bir aksiyon; bir lokomotif güçtür. Ancak her güzel ve iyi şeyin istismarı gibi, cemaat de istismar edilebilir; ihtilal, iktidar, intikam, iğfal, ihtiras, menfaat, şantaj ve sair kirli işlere ve emellere alet edilebilir; edilmektedir de. Ancak, istismar, cemaat kavramının kendisiyle değil, onu kullananla alakalıdır. Tıpkı savunma amaçlı bir silahın suikast ya da intiharda kullanılması gibi…

Cemaatler, esasta hasbî ve gönüllülük esasına göre teşekkül etmiş birer STK’dırlar. İnsanın doğasından ve ihtiyaçlarından doğmuştur. Fertlerin tek başına muvaffak olamadığı iş ve ihtiyaçların üretilmesinde cemaat devreye girer; neticelerin husulüne vesile olur. Yardımlaşma, dayanışma ve iş bölümü temelinde iş gören bu sosyal ve doğal kuruluşlar, yetenek ve potansiyelleri ölçüsünde sorumluluklarını ifa ederek toplumsal düzen ve mekanizmanın işleyişinde rol alırlar. Said Nursî’nin ifadesiyle; bir ekmeği yerken, tohum aşamasından fırın aşamasına kadar geçirdiği merhaleleri derhatır etmeli; manen kaç elin öpüldüğü düşünülmeli; müteşekkir olunmalıdır. Realite bu iken, maddi-manevi sahaların “imar” ve “imalat”çıları olan cemaatleri görmezlikten gelmek, gündüz ortasında göz yummaktır. İşte, emperyalist kompradorların ve yerli işbirlikçilerinin “karartma” ve “karalama” çabaları, insanımızın gündüzünü geceye tahvil etmeği hedeflemektedir.

Kur’an, “İnsanlar hüsrandadır; iman edenler ve salih amel işleyenler istisna”(Asr, 3) demektedir. Cemaatlerin amacı, bu ilahî emri ifadır. Zira materyalist ve seküler dünya görüşünün bütün dehşet ve vahşetiyle hükümran olduğu dünyamızda, cemaatlerin iman ve amel-i salihe dönük faaliyetleri olmazsa, toplumların birer birer fesada uğrayacakları, dolayısıyla da emperyalizme teslim-i silah edecekleri bir gerçektir. Cemaatler Kur’an’ın surlarından birer surdurlar; onların imhası, Kur’an’ı savunmasız bırakma çabalarından bir çabadır. Kur’an, “Hayırda yarışınız!”(Bakara, 148) der. Cemaatlerin yapmak istedikleri budur. Aksi durumlar, ya naehillerin nüfuzu, ya makamperestlerin enaniyet ve ihtirasları, ya da münafıkların kışkırtmalarıdır. Mühim olan, cemaatlerin İslâmî anlam ve özleridir; tahrif ve inhiraflar değildir.

Hz. Peygamber, “Cemaat rahmettir, ayrılık azaptır”(İbn-i Hanbel, c. 4, s. 145) demiştir. Değerlendirme Peygamberce olmalıdır; emperyalist yakıştırma ve yaklaşımlar değil. Kur’an, “İçinizde insanları hayra çağıran, yasaklardan alıkoyan bir cemaat bulunsun!”(Âl-i İmran, 104) der. Bu bir emirdir; tavsiye değildir. Cemaat kavramına karşı geliştirilen antipati ve menfi propaganda, bu fermanı inkârdır; etkisizleştirmektir. Emperyalist koro ve kadrolara iştirak eden sağcı, İslamcı ya da muhafazakâr yazar ve hatiplerin “uydum şeytana” kabilinden saldırıları da esasta emperyalistlerin değirmenine su taşımaktır. FETO’cu fitneyle paçavraya dönüştürülmek istenilen cemaat, imam vb. kavramlar, bu kabil tecavüzlerden kurtarılmalıdır. Kavramlarımız, İslâmî değerlerimizdir. Bu değerler, bedene geçirilen elbiseler değil, cesede yapışık deridir. Beden İslâm, cildi İslâmî terminolojidir. Deriden cüda edilen beden yaşayamaz.

İlahî ve evrensel olan “Suçun şahsiliği esastır”(bkz. Fatır, 18) kaidesi, mevzumuz için de geçerlidir. Cemaat adına ortaya çıkmış bir cemiyet ya da örgütün fitnekârlığı “cemaat” kavramına hamledilemez; o kavram kirletilemez. Cemaatlerdeki suiistmalikler, cemaatin tamamına mal edilemez. Teşmil ve genelleştirme zulümdür. İstismarın olduğu yerde, acil müdahalede bulunulmalı; istikamet adına gerekli adımlar atılmalıdır. Emperyalizmin “algı operasyonları” kapsamında cemaate yüklemek istediği menfi anlam ve çağrışımlara itibar edilmemeli; içimizdeki yerli uzantıların aynı istikametteki karalama ve kirletme çabalarına anında karşı durulmalı; el, dil ve gönlümüzle paratoner olmalıyız. Meydan, kurt, çakal, ayı, tilki, domuz ve yılanlara bırakılmamalı; bunlarla aynı tabiatı paylaşan işbirlikçi taşeronlara fırsat verilmemelidir.

İslam coğrafyasını işgal eden emperyalist blok, ruh ve zihin dünyamızı da işgale çalışmaktadır. Kavramlar üzerinden yürüttüğü operasyonlar, bu işgale dönüktür. Bilimi ve bilim adamlarını yedeğine alan bu yedi başlı canavar, sosyal, siyasal, kültürel ve psikolojik departmanlarında istihdam ettiği kiralık hatip ve kalemşorlarıyla şarlatanlığın binini bir paraya mal ederek zihin ve algılar dünyasını da kendisine göre dizayn etmektedir. Sömürüyü son hızla sürdürürken, sömürdüğü halk ve coğrafyaları, –sosyal mühendislik kapsamında– inanç, ahlak, düşünce ve aksiyon noktasında çürütmekte, çözmekte ve çökertmektedir. Cehalet, yoksulluk ve ihtilaflarından yararlanarak, sahaya sürdükleri başıbozuk yığınlar için, “İşte Müslümanlar!” demagojisiyle İslâm’ı “öcü” göstertirken, örgütlediği FETO için de “İşte cemaat!” propagandasına başvurarak cemaat kavramını kirletmektedir.

Şiddet” ve “gizlilik”, cemaatin değil, terörist ve masonik yapıların özelliğidir. Uluslararası taşeron örgütlere “cemaat” denilmez. DAIŞ ve FETO’nun Kur’an ve Sünnet’i referans alması, bağlılıkla değil, karalamak ve imaj bozmakla alakalıdır. Aşırı uçları(ifrat-tefrit) değil, “vasat ümmet”(bkz. Bakara, 143) olmayı tercih etmeliyiz. Toptan “red” ya da “kabul” yerine, “doğruya doğru, eğriye eğri” demeliyiz. Cemaati’n “yanlış” kullanımına değil, “aslına” bakmalıyız. Onun ilk müessisi Hz. Peygamber’dir;  “Ashab-ı Suffe” bunun en güzel örneğidir. Bizler, günde elli defa “İhdinassırate’l-mustakîm” deriz. Bir o kadar da “Gayri’l-mağdubi aleyhim vela’d-dallîn” deriz. Bu ifadeler, 1400 küsur senedir, ümmetin ağzından düşmeyen en esaslı duadır. Çağrısı, istikamete davet, sapkınlığın her türlüsünden alıkoymadır. Yılan da su içer, arı da... Biri zehir kusarken, diğeri bal akıtır. Cemaat, “su” gibi arı ve durudur; zehir ya da bal olması, kullananların pratiğiyle alakalıdır.

Evet, “Tebeddül-ü esma ile hakaik tebeddül etmez” diyen Bediüzzaman, bu meseleye de nihai noktayı koymuştur. Yani, isimlerin değişmesiyle öz değişmez demektedir. Bu ne demektir? Zehirin üzerine bal etiketi vurmakla zehirlikten çıkartmazsınız demektir. Terör ve şiddete “cihad” ve “mücadele” denilse bile, bu onları temizleyemez; mahiyetini değiştiremez. Çünkü önemli olan reklam ve sloganlar değil, sonuçlardır. Sonucu kan ve tahribat olan bir eyleme hangi ismi takarsanız takınız, özünü değiştiremezsiniz.

Hâsılı: Emperyalistlerin ve şaklabanlarının tüm tahrifkâr girişimlerine rağmen, direniş durmayacaktır. İtibarsızlaştırılmaya çalışılan mefhumlarımıza dört elle sarılacağız. Onların “karalama”ları mücadele azmimizi bileyecektir.  Mücadele yeni değildir; ilk insanın şeytanla olan mübarezesiyle başlamış, kıyamete dek sürecektir. Zira hayat bir imtihandır. İmanımız o ki, akıbet,müttakilerinolacaktır.


Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.