CEMAAT-AK PARTİ GERGİNLİĞİ
Amberin Zaman
04 Şubat 2012 Cumartesi 00:25
Cemaat ve AK Parti arasında yaşandığı iddia edilen gerginlik son günlerde birçok köşede konu edildi. Ve en çok tıklanan yazıların başını çekiyor. Ama bugünkü yazımın kullandığım başlıkla herhangi bir ilgisi yok. Böylesi bir hileye yazacaklarımı daha iyi ifade edebilmek için başvurdum. Tıklanmanın birçok yazarın en büyük derdi haline geldiğini, “Ne kadar tıklanırsam o kadar etkili olurum” inancının ne kadar yaygınlaştığını tahmin etmek zor değil. Bu da beraberinde tıklanmak üzere olan yazılar dizayn etme tehlikesini barındırıyor. Egolarımız şişik. Sosyal medya aynasında daha da şişiyor. Kahramanlık yarıştırıyor, deformasyona uğruyoruz. Sosyal medyanın basın üzerindeki etkileri birçok açmazı barındıran bir husus.
Geçtiğimiz günlerde Ciner Medya Grubu Başkanı Kenan Tekdağ, MediaCat Dergisi’ne, sözleşmesi yenilenmeyen yazar Ece Temelkuran’la ilgili şu açıklamayı yaptı: “Ece sevdiğimiz, saydığımız güçlü bir yazar... Hiçbir yazısına müdahale edilmemiştir... Ancak Ece’nin son dönemde Tunus’a yerleşmesi, sosyal medyaya odaklanması, sosyal medyayı kullanma tarzı ve orada oluşturduğu profil yeni bir durum oluşturdu. Bu yeni durumun ileride çeşitli açılardan problem yaratma potansiyeli içerdiğini değerlendiren gazete yönetimi, kendi özgür iradesiyle sözleşmeyi yenilememe kararı aldı...”
Her şeyden önce Ece’nin gidişi beni ne kadar üzdü, bu sütunu okuyanlar bilir. AK Parti’nin medya üzerindeki baskısını sık dillendirenlerdenim.
Ancak Ece’nin durumundan bağımsız olarak Kenan Tekdağ’ın değindiği husus kritik önem taşıyor: Gazetecilerin sosyal medyayı nasıl kullandığı, bu alanda faaliyet gösteren her birimizi yakından ilgilendiriyor. Bu bağlamda en etkin platform Twitter. Ve artık sormak zorunlu hale geldi: Attığımız twit’lerle oluşan profilimiz, gazetemizdeki profille ve gazetenin genel yayın politikasıyla örtüşmek zorunda mı? Destek verdiğimiz davaları Twitter üzerinden savunmamız doğru mudur? Yani Twitter üzerinden aktivizm mubah mı? Bir haberi “retweet”lerken nelere dikkat etmeliyiz? Meselenin pratik, etik ve felsefi boyutları var. Sosyal medya, gelir bilançolarının, siyasi baskıların değil kitlelerin elinde tuttuğu bir alan. Gazeteciler ise bu sanal coğrafyada döktürdükleriyle çok daha geniş bir kitleye ulaşabiliyorlar. Öyle ki Twitter kimlikleri ön plana geçebiliyor. Birçok gazete yöneticisi de doğal olarak bu sorunlarla boğuşuyor.
Örneğin, The New York Times, yazarlarına sosyal medya üzerinden siyasilerle ilgili herhangi övücü veya sövücü ifadeler kullanmalarına izin vermiyor. Gazete,Wall Street’in gücüne karşı çıkan “Occupy” hareketinin sözcülerinden olduğu anlaşılınca parça başı çalışan Natasha Lennard ile de ilişkisini kesmişti. Olaylara tarafsız bakıp “gerçekleri” tüm yönleriyle araştırarak aktarmak gazeteciliğin temel kurallarından biri. Diyelim ki Uludere’de 34 sivilin ölümüne dair haber yazıyorsunuz. Ama Twitter’dan “katil devlet” diye twit’ler atıyorsunuz. Bu haberciliğinizi gölgelemez mi? Düz haber yapan muhabirler ile fikir ve ideolojilerini ortaya atan köşe yazarları aynı kriterlere tabi tutulmalı mı? İzleyiciler ne düşünüyor? Gazetecileri neden takip ediyorlar? Onların beklentileri, tespitleri nedir? Merak ettim ve Twitter üzerinden görüşlerine başvurdum.
Aldığım yanıtların bazıları şöyle:
Zihinselorgazm: Twitter’da dilerse dilediği gibi küfredebilir. İkisi birbirinden bağımsız kimlikler.
Mehmetguler: Köşe yazarı köşesinde yazdıklarını paylaşarak değil de, Twitter’daki dinamik akışa kişisel yorum ve tavrıyla katılmalı kanımca.
Kendal-47: Muhabirler siyasi görüşlerini açıklarsa tarafsızlıklarını tartışmaya açarlar.
Oykususuz: Haber yaparken taraf anlaşılıyor zaten. Duyarlı oldukları konuları haber öncelikli yapıyorlar. Ben bu duyarlılığa bakıyorum.
Mahfuzduzgun: Bir fikri olmayan insan, yeşerme özelliği olmayan ağaç gibidir. Odun gibidir. Tarafsız olunmaz ama doğru ve adil olunmalı.
Evet, daha birçok yanıt aldım ama yer darlığından paylaşamıyorum. Ama hâkim anlayış, köşe yazarı veya muhabir olsun fark etmez, Twitter’da kişisel kanaatlerini paylaşabilmeli. Ama tabii bunu savunanlar, benim mütevazı sayıdaki takipçilerim...
Çoğalmalarını ne kadar da arzu ediyorum. Ah şu duygudan bir kurtulabilsem...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.