ÇATI PARTİSİ
Enver Sezgin
22 Nisan 2014 Salı 09:08
1989 yılının temmuz ayında bazı aydınların “Sosyalistlere...” başlığıyla yaptığı çağrıyla beraber, bir toplantı süreci başladı. 12 Eylül sonrası solu toparlama ve “birlik” oluşturma amaçlı tartışmalar yedi ay sürdü. Çok sayıda sol grubun dâhil olduğu bu tartışmalar, görüş ayrılıklarını azaltmak yerine, ayrışmayı daha da hızlandırmıştı. Böylece “Birlik” 1990 yılında dağılmış oldu.
Öte yandan, kimi parti ve çevreler yola ayrı bir zeminde devam etme kararı aldılar.
Türkiye Birleşik Komünist Partisi(TBKP) (Siz bunu TİP ve TKP olarak ta okuyabilirsiniz), Türkiye Sosyalist İşçi partisi (TSİP), Sosyalist Birlik Dergisi çevresi, tanınmış aydınlar; bu yeni girişimin temelini oluşturacaktı. Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP)’den ayrılan dönemin milletvekilleri, Kemal Anadol, Hüsnü Okçuoğlu, Kâmil Ateşoğulları ve Ekin Dikmen de partinin kurucuları arasında yer aldılar. Aylarca süren tüzük ve program yazım süreci, yoğun tartışmalara neden oldu. Nihayet kurucular belirlenmiş, parti kurulmuştu. Sadun Aren gibi saygın bir bilim insanı ve siyasetçinin genel başkanı olduğu, üstelik parlamentoda temsil edilen “yeni” bir parti, siyasi hayatımızda yerini almış oldu.
Sosyalist Birlik Partisi(SBP)’den söz ediyorum.
Bir “sol parti” olarak parlamento içinde ve dışında muhalefet görevi yapacak, halkın sorunlarını her fırsatta dile getirecek, çözüm önerileri sunacaktı.
Beklenen buydu.
Çiçeği burnunda parti, daha ilk günlerden başlayarak iç çekişmelere ve sert tartışmalara sahne oldu. Partiyi oluşturan tüm gruplar “ayrı örgütler olarak” varlıklarını sürdürmeye devam ettiler. Parti içindeki tüm tartışmalar bu gruplaşmalar temelinde sürdürüldü.
Her geçen gün görüş ayrılıkları daha da keskinleşiyor, aynı parti içinde birlikte çalışmak iyice zorlaşıyordu.
Parti orta yerinden ikiye bölünmüştü.
Birinci kongre, bu yarılmayı tümüyle gün yüzüne çıkardı.
Sosyalist Birlik Partisi, kongreden yara alarak çıkmıştı. Bir kesim partiden istifa etmiş, geri kalanlar ise kaldıkları yerden yola devam etmişlerdi.
Sonunda parti giderek küçüldü ve herhangi bir varlık gösteremeden siyaset sahnesinden silinmiş oldu.
Solu birleştirmek çabaları daha sonra da devam etti.
Partiler, gruplar, saygın isimler biraraya gelecek ve güçlü bir parti yaratılacaktı.
Bu yöntem, Türkiye solunun neredeyse tek büyüme aracı olarak görüldü.
Benzer yöntemi, Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin oluşturulmasında da görmek mümkündür.
Farklılıklar da var elbette.
En önemli farklılık ise, Aydın Engin’in de bir yazısında belirttiği gibi, “Kürt siyasal hareketi ile Türkiye solunu buluşturup bu yolla bir ‘Türkiye Partisi’ yaratmayı” amaçlamış olmasıdır. Zaten asıl tartışma da burada başlıyor. Seçimlere bu tartışmaların gölgesinde girildi.
Seçim sonuçları “çatı partisinin” geleceği bakımından merak konusuydu. Partinin “batı ayağının” güçlenmesi adına HDP’nin alacağı oylar çok önemliydi.
Kürt oylarını arkasına alan HDP, farklı çevrelere ulaşacak, buradan alacağı desteği oya tahvil edecekti.
İstenen buydu.
Peki, ne oldu?
Parti, BDP’nin defalarca aldığı Kürt oylarının üzerine bir şey koyamadı.
Hedeflediği kitlelere ulaşamadı, onları kazanamadı.
Bir parti, girdiği ilk seçimlerde sadece “kardeş partinin” oylarını alıyorsa orada ciddi bir sorun var demektir.
Bu durumda bir “Türkiyelileşmeden(!)” söz edilebilir miyiz?
HDP’nin aldığı oyun kaynağı belli, gücü ortada.
Bu koşullarda, HDP ya da başka bir isim altında ortaya çıkacak olan “Çatı Partisi” ister istemez, BDP’nin siyasi çizgisine, birikimine ve kadrolarına dayanacaktır.
Bütün bu çabaların isim değiştirmeden öteye gidip gitmeyeceğini ise yaşayarak öğrenmiş olacağız.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.