BÜYÜYEN ÇIĞ VE TAKSİM'İN NERESİNDEYİZ?
Ali Bayramoğlu
04 Haziran 2013 Salı 04:30
Toplumsal olaylar, geçişler, zıplamalar yer kabuğu hareketlerine benzer. Enerji gün be gün birikir, gerilim an be an artar, siz farkına varmazsınız. Ancak bir an gelir, o enerji dışa vurur, kabuk yırtılır. Bunun öncesiyle sonrası arasındaki fark cennetle cehennem farkı gibidir.
Taksim olaylarına, olayların önüne ve arkasına bu açıdan, sosyolojik yönleriyle bakılmazsa söylenecek her şey eksik kalır.
Merdivenin basamakları malum…
Önce Gezi Parkı'nda pasif ve sivil bir eyleme yönelik iktidar umursamazlığı, hoyratlığı ve polis şiddeti yaşandı…
Bu şiddete kendiliğinden büyük bir toplumsal tepki verildi, kitlesel cebir ve direnç görüntüleri iç içe girdi…
Bunlar siyasi iklimi kuşattı ve takiben şişenin tıpası açılmışcasına, siyasi iktidara ve başbakanın üslubuna yönelik yerleşik bir birikim ve toplumsal memnuniyetsizlik aktif hale geçti…
Ve hızla bir makas değişikliği yaşandı. Kaos ve tepki alanına bu kez 27 Mayısçı kalkışma ruhu sızdı ve kimi örgütler bu zeminde doğrudan iktidara ve yıkmaya yönelik şiddet eylemlerine soyundular.
Resmin tümünü görmekten, yangını söndürmekten uzak, toplumsal psikoloji ve sosyoloji görmez siyasi iktidar ise, yangın meydanına elinde körükle geldi. Başbakan Erdoğan'ın polislerin Taksim'den çekilmesinden bu yana yaptığı meydan okuyucu her konuşma, farklı grupların ayak izlerini iç içe sokmaya ve ateşi büyütmeye yaradı.
Bugün hızla biçim değiştirerek ilerleyen bir çığ görüntüsü var…
Şu anda olabileceklerin en kötüsü oluyor:
Ulusalcı gruplar ve siyasi iktidarı devirmek için 'fırsat duası' yapan kesimler durumdan istifade ederek, sivil ve demokratik bir tepki dalgasının arkasında oyuna girip öne çıkmaya çalışıyorlar. Bunu gören ve fırsat bilen siyasi iktidar, doğal toplumsal reaksiyonu örgütlü bir kalkışma olarak ele alıyor.
Kaba iktidar mücadelesi, sosyolojik olanın üzerine çöküyor.
Görülmesi gereken her şey hasır altı oluyor.
Nedir bunlar?
Taksim'le ilgili doğal ve toplumsal talepler meselesi… Katılım arzusu ve gereği meselesi... Siyasi iktidara yönelik artan bir negatif bir birikim meselesi… Bunun ürettiği zemin ve toplumsal patlama meselesi…
Peki, birikim ve patlama nereden kaynaklanıyor?
1. Sembolik ve fiili şiddet kullanımından…
Bu kullanım Taksim'de gerek polisle gerek iktidarın açıklamalarıyla doruğa çıkmış ve büyük reaksiyonla karşılaşmıştır. Bu reaksiyonun sahipleri üç beş çapulcu değil, fiilen ve sembolik olarak İstanbullulardır.
2. Başbakan merkezli 'üslup krizi'nden...
Başka kentsel kimi kritik siyasi kararları tartışmaya açmadan dayatma, itiraz ve talepleri küçümseyerek hafife alma, meydan okuma… Katılım ve uzlaşma fikrine tümüyle kapı kapamaya dayalı ataerkil iktidar tavrı… Ve çoğunluğa yapılan yorucu vurgu…
Ne acıdır ki, siyasi iktidar, başbakan, bırakın bunları görmeyi, toplumsal psikolojiyi, hassasiyeti fareketmeyi, tersine dozunu attırarak yoluna devam ediyor.
İş Taksim'i aştı, eylemler iki yönde ilerliyor.
İlki şiddet dolu kimi grupların başbakanlık merkezlerine yönelik saldırıları, ikincisi laik kesimlerin ulusalcı ideoloji şemsiyesi altına giden seferberliğidir. Grev ilan eden sendikalar, düşen borsa, 27 Mayıs havası da bunun cabası…
Eylemlerin hedefinde siyasi iktidar var.
Ne var ki kendi ayağına ateş eden yine siyasi iktidar…
Zira bu krizi üreten, daha doğrusu tetiği çeken, dilde ve tavırda 'meşruiyet eksikliği' meselesi üzerinden hükümet ve başbakandır.
Şimdi dindirecek olan da her şeyden önce üslup değişikliğiyle O'dur…
Bir sorumluluk da Taksim eylemini başlatan demokrat ve sivil gruplara düşüyor. Gerilimi düşürmeli, meşruiyet çizgisine dönmeli, Taksim'den çekilmeli ve ulusalcı gruplarla aralarına mesafe koymalılar…
Sorun ciddi…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.