30 Ekim 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara10°C
  • İzmir19°C
  • Berlin14°C

BÜYÜMEK VE SORUN

Ahmet Altan-

14 Aralık 2011 Çarşamba 00:39

Osmanlı’dan kalma gizli bir kibrimiz vardır bizim.

Kanuni’nin “Fransa Kralı Francesco”ya yazdığı mektuptaki o yukardan bakış, o “ben” deyişindeki şaşaalı özgüven, tatmin edilmeyi bekleyen gizli özlemlerimizin en derininde yaşar durur.

Onu tatmin edemediğimiz zamanlarda hep biraz “yaralı” kalırız.

Son zamanlarda Avrupalı ülkeler ekonomik krizlerle cebelleşirken bizim muhteşem bir başarıyla dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden biri, bazen de en hızlı büyüyeni olmamız doğrusu ya o özlemimizi nihayet tatmin etti.

O eski kibre kavuştuk ve Avrupa’dan “zavallı sefiller” diye bahsederek, “hasta adam” aşağılamalarının rövanşını almanın hazzına vardık.

Şu anda özellikle bizim toplumun aynasına yansıyan görüntü, “şahlanan Türkiye, parçalanan Avrupa” görüntüsü.

Galiba bu kadarı da bize yetiyor.

Faust’un şeytanla yaptığı anlaşmanın benzerini kaderle yapıp “zamanı durdurmak” istediğimiz âna geldik gibi.

Ama zaman durmuyor.

“Şahlanan Türkiye, parçalanan Avrupa”
görüntüsünün arkasında yeni bir yapı oluşuyor.

Geçen gün bizim ekonomi sayfalarında Murat’la Gökhan, “parçalanan” Avrupa’nın yaşadığı krizden nasıl kendini bir “üst düzeye” zıplatacak bir çözüm ürettiğini çok güzel ve ayrıntılı biçimde anlattılar.

Avrupa Birliği, “para birliği”nden, son yaptıkları zirveyle “mali birliğe” geçme kararı aldı.

Daha sıkı ve daha sağlam biçimde bütünleşecekler.

Üyelerinin “mali politikalarının” da ortaklaşa belirleneceği yeni bir düzene geçiyorlar.

Yaşadıkları bu kriz sayesinde, “zaten yapmaları gerekeni” yapmaya karar verdikleri, gelişmelerini hızlandırdıkları bir sonuç yarattılar.

Ekonomik “sorunlardan” yapısal bir devrim çıktı.

Peki, bizim “şahlanışımızdan” ne çıkıyor?

Elimizde büyük bir fırsat var, bu fırsatı nasıl kullanıyoruz?

Türkiye, ta tarihin derinlerinden gelen “yapısal” sorunlarıyla çatlak bir bardak gibi, AKP’nin olağanüstü ekonomik başarısı bu çatlak bardağı bir şekilde “yapıştırmayı” sağlıyor.

Ama bardağı sağlamlaştırmıyor.

AKP, ekonomik başarılarının kendisine verdiği güç ve sağladığı büyük halk desteğiyle “yapısal” reformları gerçekleştirip, Türkiye’nin sorunlarını çözerek yeni bir devlet ve toplum kurma şansına sahip.

Bunu yapmıyor.

Avrupa’nın krizden çıkardığı “devrimi” biz “başarıdan” çıkartamıyoruz.

Tam aksine, AKP bu büyük başarıyı bir “atılım gücü” olarak kullanmak yerine, başarıyı bütün çözümleri “erteleme” fırsatı olarak görüyor, “ekonomi böyle iyiyken başka hiçbir şey yapmak zorunda değilim,” diye düşünüyor, orada da kalmıyor, başarıyı bir “şımarıklığa” çeviriyor, “istersem şikeyi de hoş görürüm, mafyaya da yol açarım” diye geriye doğru kayıyor.

Kürt halkının hiçbir demokratik talebini de duymuyor.

Ekonomik başarının yanına askeri üstünlüğü de katıp, Kürt meselesini de böyle dondurabileceğini sanıyor.

Alevilerin dertlerine kulak vermiyor.

Başbakan “tarihî bir jest” yaparak Dersim katliamı için özür diliyor ama Alevilerin bugünkü sorunlarını çözmeye yanaşmıyor.

Galiba Başbakan “tarihin dizginlerini” eline geçirdiğini ve zamanı kendi istediği gibi, istediği hızda yönetebileceğine inanıyor.

Ne yazık ki “tarihin dizginlerini ele geçirme kudreti” hiçbir faniye tanınan bir hak değil.

Güç, zamanın akışına hükmetmeye çabalayarak değil, zamanın akışına ayak uydurarak elde ediliyor.

Bunu yapmadığınız zaman başarı, “geçici” bir başarıdan öteye gitmiyor.

Bardağı bir süreliğine yapıştırabiliyorsunuz ama bardak gene çatlak kalıyor.

Başbakan Erdoğan elindeki fırsatı, yakaladığı büyük başarıları, kalıcı bir sonuca çevirmeyi bir türlü beceremiyor.

Eğer bizzat hükümet üyelerinin de sıklıkla söyleyip uyardıkları gibi önümüzdeki yıllarda “ekonomiyi soğutmak” ve büyüme hızını durdurmak zorunda kalırsak, bu “çatlak” bardağı Erdoğan nasıl sağlam tutacak?

Yapısal sorunları çözmek için en iyi zamanı korkarım heba ediyorlar.

Ekonomiyi sağlam tutabilmek, bir kriz olduğunda bundan bir “devrim” çıkartabilmek için temeldeki çatlakları düzeltmiş olmak gerekiyor ama Erdoğan temelle hiç uğraşmıyor.

Eğer dürüstlükle, adaletle, hakkaniyetle bağlarını bu hızla koparır, sadece ekonomik başarıya sığınırsa, sonunda temeli çürük bu yapı fena sallanır.

Bardak, çatlağından kırılır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.