BÜYÜK PARADOKSA DOĞRU: TÜRKİYE, AK PARTİ, CHP VE DİĞERLERİ
Ali Bayramoğlu
21 Temmuz 2012 Cumartesi 05:17
Özgürlük çıtasının yükselmesi, sorunların siyaset yoluyla çözülmesi, hizmet ve refahta kalite artması, demokratik düzenlerde temel beklentidir.
Türkiye'de bu beklenti siyasi iktidarın kimi nobran uygulamalarıyla iyice arttı.
Basının CHP Kurultayı'yla ilgili tutumu bu beklentiye açık örnekti...
CHP'ye "değişim ve yenilik" atfeden manşet, haber ve yorumlar, aslında bu istikamette bir silkinmeye değil, silkinmeye ilişkin bir arayış ve beklentiye, bir umuda işaret ediyorlardı.
Aslında AK Parti karşısında bir denge, anlamlı bir muhalefet arayışının altını çiziyorlardı.
"Denge" ve "anlamlı muhalefet" meselesi Türkiye için git gide önemli hale geliyor.
Zira siyasal sistem hızla, dün altını çizdiğimiz üzere, iktidar dönüşümünün tek parti içinde kadro ve aktör değişimleriyle yaşandığı, fiili bir tek parti düzenine doğru ilerliyor.
Zira bu ilerleyişte siyasi iktidarın başarısı kadar, hatta ondan daha fazla muhalefetin başarısızlığı, yokluğu, önemli belirleyici oluyor.
En nihayet bu gelişmelere rağmen sağ siyasi alanı tümüyle kuşatma ve sola el atma işini siyasi iktidar etkili biçimde soyunurken, sağdan sola CHP'den MHP'ye, hatta BDP'ye muhalefet partileri olup biteni seyretmeyi, kendi dar alanlarında hapsolmayı tercih ediyorlar.
Durum fiilen bu...
Ve bunun değişeceğine dair, temenniler dışında, hiç bir ışık yok.
Bu tablo bir yönüyle AK Parti'nin başarısına işaret ediyor olabilir.
Ancak diğer yönüyle olan Türkiye ve ülke demokrasisi için ciddi sorunlar barındırıyor.
Bu sorunları iki türlü ifade edebiliriz...
1. AK Parti ne denli başarılı olursa olsun, siyasi istikrarı ve artan kamu hizmeti kalitesini, refah düzeyini, askerden arınmayı, reformculuğu ne denli temsil ederse etsin, fiili tek partili demokrasi, dolaylı olarak siyasi iktidarın değişmezliğini ifade eder. Ve bu oranda demokrasinin özünü zedeler, otoriter uygulamaları besler, iktidarın getirdiği aşırı, tehlikeli ve sınanamayan özgüveni tahrik eder.
Nitekim daha şimdiden Türkiye bunların bir kısmıyla karşı karşıya kalıyor. Üslup ve yaklaşım açısından 2007 AK Parti'siyle 2012 AK Parti'si arasındaki fark temel olarak bu yüzden oluşuyor.
2. Fiili tek parti bir demokratik düzen, siyaset kavramının özünü zedeler, bu kavramın sokak ve sistem için anlamını değiştirir. Taleplerin ve farklılıkların konuşması yerine, ataerkil bir hizmet anlayışı devreye girer.
Bizde böyle oluyor.
Oysa, demokratik rejimlerde siyaset bir sistem meselesidir. Siyasi partiler başta olmak üzere birden çok temsili aktörden oluşan ve bu aktörler arasında ilişki ve etkileşim üzerine oturan bir dokuyu ifade eder siyaset.
Hiç bir siyasi parti ya da aktör bu çoğulculuk işlevini ya da sistem görevini tek başına yerine getirmez, getiremez.
Kritik siyasi kararlar farklı aktörler arasında uzlaşma ve diyalog olmadan alınamaz; aksi halde kritik kararlar ile toplumsal talepler arasındaki bağlar zayıflar, meşruiyet azalır.
Farklı aktörlerin siyasi alanda farklı değişim söylemleriyle varlığı farklı toplumsal kesimler adına farklı ve derin uzlaşma zeminleri oluşturur. İç dinamiklerin meşruiyet kurucu olarak daimi bir şekilde devrede kalmasını mümkün kılar.
İttifaklar, toplumsal alanın devlet alanı aleyhine genişlemesi böyle sağlanır.
Rekabet çıtası genel olarak ve düzenli olarak özgürlüklere böyle endeksli olur.
Türkiye'nin önündeki paradoks budur
Siyasi iktidara yönelik eleştiriler tabiidir...
Ancak kabul etmek gerekir ki, asıl sorumluluk özgürlük mücadalesini hala esas olarak Silivri'ye indirgeyen, kimlikler konusunda hayvansever derneklerinden öteye geçemeyen CHP ile gözünü Kandil'den ayırmayan BDP'ye ve siyaset karşıtlığını bir adım aşamayan MHP'ye düşmektedir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.