25 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır7°C
  • Ankara1°C
  • İzmir9°C
  • Berlin10°C

‘BÜYÜK BARIŞ’

Murat Belge

16 Şubat 2013 Cumartesi 08:33

Başbakan’ın Saygun ziyareti tahmin edileceği gibi ilgi uyandırdı. Darbecilikten yargılanan ya da bu yargılananları destekleyen kesimde şu an için kaydadeğer bir değişiklik yaratmazken bu yargılamanın haklılığını ve gerekliliğini savunan kesimde de kaygıya yol açtı.

İlk tepkiler “Başbakan askerler ve Kemalistler’le bir uzlaşma arıyor” şeklini aldı. Hemen ardından, “Kürt sorununa çözüm gelecekse, bir ‘af’ da gelmeli; öyleyse bu da aynı sürecin öbür yüzünü kapsayan tedbir olabilir,” dendi. Bugün (cuma) Alper Görmüş’ün yazısında, “Büyük Barış” kavramının okuyorum.

Başbakan’ın neyi niçin yaptığını yorumlayacak konumda değilim. Ancak, yukarıda kısaca özetlediğim yorumları makul buluyorum.

Durum buysa, yani bu yönde bir hazırlık varsa, bunu nasıl “yorumlayacağız” değil de değerlendireceğiz? Tabii, kendi adıma konuşuyorum.

En geniş çerçevede baktığımda ben de “Büyük Barış”tan yanayım. Bu toplumun yakın tarihi uzlaşmaz kan davalarıyla dolu. Toplumun yarısının oyuyla başbakan olmuş birini paldır küldür asarsanız, olacağı bu; “kan davası” bir mecaz olmaktan çıkıp fillî gerçeklik hâline geliyor. Buralardan başlayan (tabii bundan önce de bir yığın benzer yarılma olayı yaşanmış ya, şimdilik onları geçelim) bu kamplaşma, sonraki dönemeçlerde yeni, “kin ve intikam” hamleleri yüklenerek sürüp gidiyor.

En başta toplumun kendisine büyük zarar veren bu durumun sona ermesi gerekiyor. Ama nasıl olacak bu? Sözkonusu yarılmanın iki yanında duranların önder kadroları, bu sorunun cevabını “öbür tarafı yok ederek” şeklinde veriyor, en azından, bundan başka bir çözüm düşünmedikleri ve düşünmek de istemedikleri izlenimini uyandırıyorlar.

Ama bu da mümkün değil. Giriştikleri hamleler bu sonucu (çözümü!) değil, daha fazla “kin ve intikam” duygusu üretiyor. Yani “çözüm” filan değil, düpedüz çözümsüzlük üretiyor.

Oysa böyle yapa yapa değerli zamanı harcıyor ve olması gerekeni erteliyoruz.

“Devr-i sabık yaratmak” deyimiyle anlatılan fiille ilgili ciddi şüphelerim vardır ama bunu başka bir yazıya bırakayım.

Yani, sonuç olarak ben de “Büyük Barış” diyorum. Ancak...

“Ancak”ı şu: savaşan taraflar (bunlar “AKP ve Kürtler” ya da “AKP ve generaller” vb. olabilir) “Barış”tan gerçekten barışı anlamalı. Yapılacak iş neyse, bunu öbür tarafı alt etmek üzere bir manevra olarak değil, uzlaşmak ve barışmak için atılacak geri dönülmez adım olarak yapmalı.

“Başbakan’ın Saygun ziyareti” sözleriyle başlamışım yazıya. Bu ziyaretten sonra Saygun’un oğlunun sözlerini de izledik televizyonda. Bu sözler, bir şeylere verilmiş bir cevap izlenimi yarattı bende. Bazen olur, sorunun kendisini işitmezsiniz de, verilen cevabı işitirsiniz; cevaba göre, “herhalde soru şuydu” diye tahminde bulunursunuz. Ben bu cevabı işittiğimde, bunun TV’de bu olayı izleyenlere değil, aynı yolun yolcusu olan yakın çevreye verildiği kanısını oluşturuyor ve sorunun da “Niçin o adamı tekme tokat odadan dışarı almadınız” şeklinde sorulduğunu tahmin ediyorum.

Böyleyse, kısaca, Başbakan’ın uzlaşmaya gittiği kesim uzlaşmaya hazır değil.

O zaman, sağlıklı bir anlaşma, uzlaşma olmaz; Türkiye’de “uzlaşma” kelimesi “makbul” değildir, çünkü “taviz verme” olarak anlaşılır. Bir “el sıkışma” olayını hâlen böyle görmekteysek, demek ki “barışma” zamanı henüz gelmemiştir. Bu durumda, zamanı gelmemiş ve koşulları oluşmamış bir “barış projesi” üstünde ısrar etmek de tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.