BÜYÜK APTALLIĞIN KÜÇÜK AKILLARI
Etyen Mahçupyan
20 Temmuz 2016 Çarşamba 02:00
Gülen cemaati son otuz yılın en çarpıcı başarı hikayesine imza atmış, Türkiye siyasetinde risk almadan iktidar ortağı olmayı becerebilmek gibi hayali zor bir konuma gelmişti. Demokratik normların küreselleştiği dönemde, merkezi siyasetin dönüştürülmesi misyonu için gerekli ve yeterli insan sermayesine bir tek bu grup sahipti. Özel hedeflerle eğitilmiş gençlerle bürokrasinin teknoloji, istihbarat ve personel bölümlerine nüfuz ettiler. Böylece istemedikleri kişileri kurumların uzağında tutarken, kendi insanlarını da kritik noktalara atadılar. AK Parti iktidarı onlara bekledikleri fırsatı verdi… Çeperden gelen iktidar bürokraside zayıftı. Dindar kimlikleri devlet karşısında büyük bir handikaptı. Oysa Gülen cemaati iyi eğitilmiş, modern hayat tarzını benimsemiş, her türlü ideolojik ortama uyum sağlama yeteneği geliştirmiş kadrolara sahipti.
Ancak askerin ve laik kesimin daha baştan AK Parti’ye alerjik tutum alması da Gülen cemaatinin önünü açtı. AK Parti darbe girişimleri ile mücadele edebilmek ve bürokratik mekanizmayı işletebilmek için Gülen cemaatine muhtaç oldu. Böylece on yıllık bir palazlanma dönemi yaşandı. Sonrası 2011 seçimlerinde pazarlık edilmesi, AK Parti’nin teslim olmayı reddetmesi ve Fidan olayı ile başlayan malum süreçtir.
***
Gülen cemaati gündelik hayatın organizasyonu açısından son derece rasyonel ve etkin kurumlar üretti. Ne var ki bunca yıl içinde çok az sayıda gerçekten pırıltılı insanlarla karşılaştım. Sanki kişiliklerini geliştirmekten çekiniyor, yoğun bir biçimde solunan geniş cemaat kültürünün sınırlarına yaklaşmaktan korkuyorlardı. Küçük dünyalara inildiğinde herkes yeterli ölçüde akıllıydı… Ama kişiliksizliğin ideolojik gereklilik halini aldığı her harekette olduğu gibi, Gülen cemaatinde de inanılması güç bir ‘büyük aptallık’ hali mevcuttu.
Yargı darbesi günlerinde, işlerin pek de istenildiği gibi gitmediğinin görüldüğü noktada bile ‘başarının’ kesin olduğunu, Erdoğan’ın sonunun geldiğini, AK Parti’nin teslim olacağını söylemeye devam ettiler. Aynı görüşte olan insanların birbirlerine aynı gerçek dışı kanaatleri tekrarlayarak nasıl sahte bir gerçekliğe inanabildiklerine tanık oldum.
Sadece ve hep başarı üzerine kurgulanmış bir ruh halinin yenilgiyi hazmetmesi zor oluyor. Gülen cemaati bugün bir terör örgütü haline geldiyse, nedeni söz konusu gerçeklik duygusu kaybıdır. Zaman içinde içeride ve dışarıda bütün partnerlerin yitirilme sebebi AK Parti veya Erdoğan değildi. Hatta Erdoğan nefreti sayesinde birçok cenahta makbul bulunma şansına da sahiplerdi. Ama gerçeklikten bu denli uzak olunması ve samimiyete yabancılık, laik kesimin de mesafe almasıyla sonuçlandı. Sonuçta bürokrasideki güç odakları üzerinden oluşmuş olan ağ, etrafındaki çemberin daralmasıyla birlikte bir tür ‘yalnız kurt’ haline geldi. Şiddetin üst noktaya çekilmesi, masum insanların öldürülmesi doğallaştı. Gözü kara olmak, geleneksel darbe sınırlarını aşmak zorunda olduklarını düşündüler ve görünen o ki buna psikolojik olarak hazırdılar. Meclis’in bombalanması bir intihar sendromu olarak görülebilir. Sistemi tümüyle yerle bir edip yeniden kurma hedefinin çılgınlığını ya bilemediler, ya da bilip kendi sonlarına yürüdüler.
***
Gülen hareketi bir büyük deliliğin nasıl kendi iç rasyonalitesini yaratabildiğini, özgürleştiklerine inanan insanların nasıl bir küçük akıllar dünyasına esir düşebildiğini gösterdi… Dışında duran bizler bu tehlikeden azade olduğumuzu düşünmeyelim. Kişiliğini bir davaya teslim eden, aklını ve vicdanını oraya rehin bırakan herkes bir büyük aptallığın kıyısındadır…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.