BUGÜNKÜ ORTAMDA SOSYALİZM
Murat Belge
25 Eylül 2011 Pazar 09:27
Dünyada proletaryanın geleceği kuracak, bunun imkânlarına sahip sınıf görünümü vermediğini söylerken, bundan böyle sosyalizminin işçi sınıfıyla selâmı sabahı kesmesini salık vermiyorum. İşçi sınıfının kendisi ile genel sosyalist ideoloji arasındaki tarihî bağ bugün de varolmaya devam ediyor. Ama bu ilişkinin nasıl bir ilişki olduğunu yeniden düşünmeliyiz. Bu dizinin başında, “antagonizm” üstüne söylediklerimle de biraraya getirerek, zaten “geleceği kuracak sınıf” gibi, bu özlemi tek bir öznenin malı olarak görmenin yanlışlığını savunuyorum. En eski tarihte, en net biçimde Gramsci’nin gördüğü ve “blok” kavramıyla anlattığı mücadele yöntemi, bana bugün için de geçerli görünüyor.
Bu bakışla bakıldığında, “tarihî bir zorunluluk” olarak bir “devrim” yok. “Devrim”den anladığımız da (bu konuda henüz bir şey yazmadım yenilerde) ellerine tüfek, tabanca geçirmiş işçi ve yoksulların sokaklara barikat kurarak “siyasî iktidar”ı ele geçirmesi olmamalı. “Siyasî iktidar” her türlü el değiştirebilir, ama hiçbir devrim de olmaz. Devrim, son analizde, maddî hayatın üretimi ve yeniden üretiminde gerçekleşecek olan dönüşümdür ve tabii her türlü “dönüşüm” de değildir.
Bu mantıktan devamla, sosyalizm ya da komünizm de, üretim araçlarının mülkiyetinin devletin eline geçmesi demek değildir. Hep birlikte bildiğimiz gibi, dünyanın hatırı sayılır bir bölümünde bu oldu ama komünizm filan olmadı. Sadece, bütünüyle bakıldığında kapitalizmden de beter bir şey oldu.
Bütün bunların, bu mücadelenin ve bu dönüşümün bir “özne”si olacaksa, karma bir özne olacak bu. İşçisi, aydını birlikte; içine doğulan sınıfa aidiyetten önce dünyaya, hayata bakış biçimine göre kurulacak örgütlenmeler içinde oluşacak ve sosyalist toplumda oluşmasını istediğimiz ve beklediğimiz “paylaşma” kültürü ve ahlâkı önce bu örgütlenme içinde tomurcuklarını vermeye başlayacak.
Verilecek mücadelenin de şimdiye kadar hep vurgulayageldiğimiz “sınıf” bakışından çok daha geniş bir alana yayılması gerekiyor. Bu geniş alanda zaten bir süreden beri çalışan, mücadele edenleri “massetmek” gibi bir hedef olmamalı, görmezden gelmek de çok yanlış. Örneğin “ekoloji” gibi bir alanı kastediyorum. Bu alanın (onun gibi feminizmin, federalizm vb.) bütün sorunları sosyalizmin de sorunları olmalı. Sosyalizmin bu sorunlar karşısında düşünerek ürettiği çözüm önerileri olmalı ve bu genel mücadelenin eriştiği olgunluk aşamalarına göre, “öneri” olmaktan çıkıp “uygulama” aşamasına geçenleri de bulunmalı. Bütün bunları yapmak için sosyalizmin “iktidar” olması da gerekmiyor. Gerçekçi “feasible” önerilerin ardında kitle desteği yaratarak, muhalefette yapabilecekler de vardır.
Sosyalizmin bütün kollarında “üretim” kavramı ağır basar; “sanayileşme” önemlidir. Marx sık sık insanın doğayla “mücadele”sinden söz etmiştir. Bugün bu ilişkiye bu gözle, böyle kavramlarla bakamayız. Bırakın Doğa’yı, rakibimiz, mücadele halinde olduğumuz “siyasî hasım” hakkında da, “yok edilecek düşman” mantığıyla düşünme alışkanlığından vazgeçmemiz gerekiyor –“proletarya diktatörlüğü kavramı ve pratiğinden türemiş bütün o saçmalıklarla birlikte. Uzun vadeli hedefimiz “dünya barışı” ise oraya varmamızın yöntemi savaş olamaz. Bu militarist patentli ideolojiyi zihnimizden –bütün kırıntılarıyla– silmeliyiz.
Sosyalizm için mücadele, demokrasi için mücadeleden ayrılamaz. Engels’in Hıristiyanlığın yayılmasıyla sosyalizmin dünyayı kazanması arasında kurduğu paralellik benim için geçerliliğini hâlâ koruyor. Bu, ayrıca, Ho Şi Minh’in tesbitine de aykırı değil.
Bu konulara herhalde sık sık döneceğiz.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.