22 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara12°C
  • İzmir16°C
  • Berlin1°C

BU YOL, YOL DEĞİL!

Nuray Mert

07 Kasım 2016 Pazartesi 09:52

Yaşadıklarımız, bir devrin, bir rejimin yerini yenisini alması sürecinin doğurduğu krizler, derin krizler. Eski devri, eski rejimi de eleştiriyorduk, ama daha fazla özgürlük, barış ve toplumsal barışın teminatı olan daha fazla demokrasi adına. Neydi Cumhuriyet rejimini zorlayan en önemli konular; katı laiklik anlayışı adına dindar kesimin özgürlüklerinin, haklarının kısıtlanması ve katı ulus devlet tanımı adına, Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması, değil mi? 
Kürtlerin veya onları temsil etme iddiasında olanların bir kısmının silaha sarılmış olması, demokratik siyaset çerçevesinde kabul edilebilir bir şey değildi, o nedenle demokratikleşme yolu ile bu meselenin çözümünden yana olduk. Sağ ve sol demokratlar olarak, sorunun kökenini anlayalım, ortadan kaldıralım, demokratik siyaseti esas kılalım diye çabaladık bu nedenle AK Parti’nin başlattığı “barış sürecini” tüm sorunlu yanlarına karşın destekledik, önemli bir başlangıç olarak kabul ettik.

Demokratik siyaset 

Demokratik siyaseti savunanların silahla, terörle işi olmaz, ama ne zamanki demokratik siyasetten vazgeçilir, bu kesim “terör destekçisi” olarak zan altında bırakılarak siyasi alandan kovulur. Oysa asıl çözüm demokratik siyasetin alanını genişletmek, aklı silaha yatanları dahi demokratik siyasete kazanmaktır. AK Parti, barış sürecini bu anlayış üzerine kurdu diye düşündük, doğrusu buydu. Bu çerçevede mesela akil adamlar projesi bu yönde umut vaat edici bir çabaydı. Demokratik siyaset çerçevesinde silahlı bir örgüt ile, onun lideri ile pazarlık yapmak mümkün değildi, ama böylesi krizler, istisnai yollara başvurmayı gerektiriyordu; o nedenle IRA, Güney Afrika gibi kriz çözme modellerinden esinlenmeye çalıştık. İktidar partisi, bu yönde destekleyici ve yol açıcı bir siyaset izledi. O zaman da, “bu tür süreçler kararlılıkla ve hızla yürütülmezse, eskisinden beter bir yere savruluruz” kaygısını dile getirdik. Maalesef kâbuslar gerçek oldu.

Başkanlığa karşı çıkınca 

Düne kadar, İmralı’ya heyetler gider, Kandil’e ziyaretler yapılırken, şimdi HDP “terör örgütü” sayılır oldu. HDP’nin tabanı PKK sempatizanı, bunu biliyorduk, tam da bu nedenle silahlı işlerden uzaklaşmanın yolunun HDP’nin güçlenmesi olduğunu düşündük, o zaman iktidar da bu havadaydı. Ne zaman ki, HDP Başkanlık sistemine karşı olduğunu ilan etti, hava değişti. Doğrusu, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, PKK’nin silahlı, çatışmalı sürece geri dönmesi, demokratik siyasete büyük bir engel teşkil etti, ama onlar bu yolu seçti diye biz neden demokratik siyasetten vazgeçelim? İktidar neden vazgeçti, örgüt demokratik siyasete inanmıyor diye biz de aynı yoldan mı gidelim? Bir devlet, onu idare eden iktidar kendi siyasetinde ısrarcı olmaz mı, olamaz mı? Demokratik siyasete inanmayanlar bahane edilip, demokratik siyasetten vazgeçilebilir mi, en önemlisi bu yolla nasıl bir çözüme varılır?

Siz ne istiyorsunuz? 

Bırakın, “dış güçler şunu istiyor, teröristler bunu yapıyor” gerekçelerini; biz ne istiyoruz, iktidar olarak siz ne istiyorsunuz? Barış süreci, doksanlı yılların siyasetinin iflası üzerine inşa edilmeye çalışıldı. Değişen ne, neden o yılların karanlığına hızla geri döndük? O zaman o yöntemler ile çözülmeyen, bu zaman bu yöntemler ile çözülür mü; böyle bir çözüm anlayışından toplumsal barış çıkar mı? Egemen devletler, tabii ki eline silah alanın karşısında egemenlik haklarını koruyacak tedbirler alır, ama Kürt meselesi bu parantezden çoktan taşıp, toplumsal bir mahiyet kazanmadı mı? Milyonlarca insanın oyları ile seçtiklerini hapse atıp, kayyım atayarak nereye varılır? Her koşulda devletten yana tavır takınan veya korkusundan böyle görünenler ile gidilecek yol, sağlam bir zemin olabilir mi? Unutmayın, 1916 Arap isyanından önce ve hatta savaşın bitimine kadar Osmanlı devletine bağlı olanların pek çoğu, sonradan yeni kurulan Arap ulus devletlerin bürokrat kadrosu oldu. Asıl mesele kopuşu, onun getireceği felaketleri önlemek, o yönde siyaset üretmek. Osmanlı devletini, İngilizler veya başkaları değil, içine girdiği siyasi kriz sarmalı çökertti. Gerçi tüm imparatorluk yapıları, o dönem benzer krizler yaşıyordu, direnmeleri çok zor tarihsel dinamikler söz konusu idi, ama çöküşün imzasını İttihatçıların yanlış politikaları attı. Şimdi, ulus devletlerin kriz yaşadığı bir dönemde, tek çare ulus devlet tanımını kapsayıcı bir biçimde gözden geçirmek. Kürtlerin çoğunun çatışma, dövüş, dalaş istemediği doğru, ama mevcut siyaset bu şansı heba etmekten imtina etmiyor, zira çatışma ve kopuşu önlemenin yolu Kürtlere haysiyetli bir barış ve çıkış yolu açmaktı. Kısacası bu yol, yol değil. Daha doğrusu bu ülkede yaşayan hepimize umut vaat eden bir yol değil, anlamıyor musunuz? Ve nihayet, büyük bir ihtimalle anlamazdan geleceksiniz ama tekrar edelim; teröre destek falan değil, bu yolun yol olmadığını düşündüğümüz için yaptıklarınızı desteklemiyoruz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.