23 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara16°C
  • İzmir13°C
  • Berlin3°C

BU PATLAMA DA NEYİN NESİ?

Hüseyin Gülerce

07 Eylül 2012 Cuma 06:16

Afyonkarahisar'da askerî mühimmat deposundaki patlamada 25 askerimizin şehit olması, acıları katmerleştirdi.

Terör saldırılarına verdiğimiz şehitlerin ardından bu olay, ister istemez bir kazadan çok, terörü akla getirdi. Endişeleri artırdı. Şüpheler koyulaştı. Terörün ardındaki ülkelerin istihbarat örgütlerini, Suriye'yi, ajanlarıyla içimize elini atan İran'ı hatırlattı. 

Türkiye'nin topyekûn bir saldırı karşısında olduğu apaçık. Bir düğmeye basıldığı besbelli. Gücümüz test ediliyor. Bünyemizin sağlamlığı test ediliyor. Büyüyen, güçlenen, istikrar içinde kalkınan Türkiye'nin önünü kesmek isteyenler bir şer şebekesi oluşturdular. Mesele sadece AK Parti iktidarından kurtulmak değil. Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrarına kastediliyor. Hele sivil bir anayasa ile toplumsal bir mutabakat sağlanması, demokratikleşmenin hukuki bir zemine oturması Türkiye'nin düşmanlarını çok rahatsız ediyor. Çok açık ki bir Türk-Kürt çatışması için millet olarak ağır bir tahrik ile karşı karşıyayız. PKK-BDP-KCK çizgisi demokrasi içinde bir çözüm adına bütün köprüleri attı. Onlara kim cesaret, söz, gaz verdiyse, onları kim ayrı bir devlet kuracaklarına, Öcalan'ı devlet başkanı yapacaklarına inandırdıysa, artık gözleri hiçbir şey görmüyor. Değilse, siyasi çözüm istediğini söyleyenler, dağ yollarında şımararak eli kanlı canilerin sırtını sıvazlamaya cüret edebilir mi? 

Topyekûn saldırı karşısında üç şeyi başarmak zorundayız: Provokasyonlar, tahrikler, saldırılar ne kadar ağır olursa olsun, Türkler ve Kürtler inadına birbirini daha çok sevmelidir. Yüreklerimize zerre kadar kin, nefret düşmemelidir. Türkler, "bütün Kürtler PKK'lı" iftirasına, nifakına asla ama asla itibar etmemelidir. Kürtler, "PKK bizim için çalışıyor, onlar olmasaydı bize hiçbir hak verilmezdi" yalanına asla ama asla itibar etmemelidir. Bugün, referandumda yüzde 58 evet diyen makul çoğunluk, Kürt vatandaşlarımızın yıllarca uğradıkları haksızlıklara yürekten karşı çıkmaktadır. Eşit vatandaşlık çerçevesinde birlikte adalet, hukukun üstünlüğünün tesisi ile evrensel insani değerlerde buluşarak adalet, huzur ve refah içinde bir arada yaşamayı arzu etmektedir. 

Gerçekleştireceğimiz ikinci şey; topyekûn saldırı karşısında siyasetteki sen-ben kavgasına son vermektir. İç bütünlüğünü sağlamayan bir ülke dış saldırılar karşısında hastalıklı bir bünye gibidir. Bunu söylemek, muhalefet yapılmasın demek değildir. İktidarla muhalefet, saldırganların ekmeğine yağ sürmesin demektir. Eleştiri olsun ama hainliğe kadar varan suçlamalar kime ne kazandırır? Terörle mücadele ederken siyasetteki üslup bu mu olmalıdır? 

Üçüncüsü, terörle mücadelede güvenlik güçlerinin psikolojik üstünlüğe ihtiyacı var. Bir taburun, üç gün üst üste saldırıya uğramasını önleyemezseniz, burada bir yanlış var demektir. Sınırlarınız içindeki dağlar, PKK'nın saldırı üsleri haline gelmişse, bunda bir yanlışlık var demektir... İstihbaratınızı gözden geçirmek zorundasınız. Gelen istihbaratın tam olarak değerlendirilip değerlendirilmediğine bakmak zorundasınız. Aylardır Heronlarla yapılan istihbarat hakkında yetkililer hiçbir açıklama yapmıyorlar. Heronlar bozuk mu, çalışmıyor mu, istihbarat geliyor da değerlendirilmiyor mu? Terörle mücadelede teknolojiden daha fazla yararlanılamaz mı? İstihbarat, silah ve mühimmat bakımından dışa bağımlılıktan kurtulmanın acil tedbirleri alınıyor mu? 

Türkiye, topyekûn saldırı karşısında hızlı hareket etmek, terörle mücadelede gücünü caydırıcı hamlelerle göstermek zorundadır. Türkiye, bu mücadelede terörü yönetenlerin, onlara destek verenlerin canını yakacak, morallerini bozacak yeni bir şeyler yapmalıdır. Millete moral veren, karamsarlık bulutlarını dağıtan bir hamleye ihtiyacımız var. 

Değilse her patlamadan, her saldırıdan sonra; "bu da neyin nesi, bu iş böyle nereye varacak" endişesi artacaktır...